Habibi Nacar YILMAZ

Habibi Nacar YILMAZ

Biz Şimdi Öğrendik, Önceden Bunu Kim Biliyordu?

Zafer Dergisi'ni eskiden beri takip ederim. Özellikle pozitif ilmler ile ilgili yazıları daha bir ilgiyle okumaya çalışırım. Bu arada, her sabah ismiyle duamızda olan dergiyi bu günlere getirmede büyük hissesi olan Selim Gündüzalp'i bir daha rahmetle hatırlıyoruz.

Derginin 559. Temmuz 2023 sayısında, Prof. Dr. Sefa Saygılı'nın Amerikalı genom uzmanı Dr. Francis Collins'i konu ettiği "Ateizmden İmana" adlı bir yazısı var dikkatimi çeken. Dr. Collins'ın imana yolculuğunun anlatıldığı yazı, ayrı bir güzellikte ama doktorumuzun isabetli olduğu kadar önemli gördüğüm bir tespiti, daha çok ilgimi çekti.

DNA'yı derinlemesine inceleyen doktorumuz, elde edilen bilimsel delillerin tesadüfü ortadan kaldırdığını, özellikle DNA'nın bir ilim ve iradeye işaret ettiğini görür. DNA ile ilgili yaptığı buluşlar onu, "Allah'ın Dili" isimli kitabını yazmasını netice verir. Sonuçta Allah'a iman da eder. "Laboratuvarda çalışırken, Allah'ı hissettim" sözü ona ait. Yine "DNA'nın şifresini çözmek, beni Allah'a biraz daha yaklaştırdı" cümlesi de onun.

"Bilimin ümidini kestiği hasta insanların iyileşmesi de Allah'ın işinden başka olamaz" da diyor. Sadece ümidi kesilen değil, iyileşen her insanın şifası, Allah'tandır elbette. Şuursuz kimyasal terkiplerin sadece şifaya vesile olduğunu unutmamak gerekir. Fakat sebeplerin de bittiği noktada söz de bitiyor artık. İnsanı gaflete düşürebilen bahaneler de ortadan kalkıyor. Bir Avrupa ülkesinde tedavi olmak için doktora müracaat eden bir Azeri kardeşin doktorun ona 6 aylık ömür biçmesine karşı verdiği "Benim altı aylık ömrüm garanti de senin yarına kalacağın garanti mi?" cevabındaki incelik, özellikle dikkatimi çekmişti. Azeri kardeş şimdilerde yaşıyor. Ama doktorumuz altı ay bile yaşayamamıştı. Demek kısmen sebepler tahtında da olsa hayatımızın da sağlığımızın da devamı Rabbimizin takdirinde.

Doktor Collins'i imana götüren merhaleleri okurken, Arabî Mesnevi'de geçen, "Sanat maddeyi yutmuş" cümlesi, aklıma geldi. Gerçekten, insan geni gibi milyarlarca büyütülünce ancak görülebilecek bir yapının içinde, insanı tüm zamanlarda biricik yapan bilginin kodlanması, maddeyi yutan bir sanat olarak görülebilir. Ancak gözle görülebilecek büyüklükteki bir sineğin hassas cihazları ile bütün kâinatla alaka kurabilmesi de yine bu hakikatin bir ispatıdır. DNA gibi maddeyi yutan sanatta yolculuğundaki her buluş, Collins'e bilimsel bir coşku yaşatır. Devamını ondan dinleyelim:

"Önemli bir buluş yaptığınızda o bilimsel coşku anını yaşarsınız. Çünkü onu araştırmış ve keşfetmişsinizdir. Keşfettiğimiz şey, öyle bir şeydi ki bu bilgiye daha önce hiçbir insan sahip olmamıştı. Fakat Allah onu her zaman biliyordu." İşte bu tespit ve izah, bütün bilimsel buluşlar için son noktayı da gösteriyor ve fennin her bir dalının nihayet hedefini de bize bir bilim adamının harika tespiti ile bildiriyor.

Daha önce hiçbir insanın sahip olmadığı bilgi, keşiften önce de biliniyordu, fakat keşfedilmemişti. Yani bir bilgi keşfedilmişse, daha önce de bilinir olması lazım. Yani o bilgi, keşfedilmeyi bekliyordu. Nice böyle bilgiler var ki daha keşfedilmemiş. İşte, değerli bilim adamımızı heyecanlandıran da daha önceden kendisinin keşfettiği bu bilginin birisi tarafından yani Allah tarafından bilinmesi olmuş. Biz o bilgiyi daha yeni öğrendik ama Allah onu tüm zamanlarda biliyordu.

Bu bilgiyi DNA molekülüne, insanı biricik yapan, onu hem nesli ile irtibatlı hem de diğer insanlardan ayıran özellikleri ile bilen, ayrıca onun tüm ihtiyaçları ile kâinatla irtibatını gören ve tanzim eden birisi yerleştirebilirdi.

Bu harika fark ediş bana 20. Söz'deki "Her bir kemâlin her bir ilmin her bir terakkiyatın her bir fennin bir hakikat-i âliyesi var ki o hakikat, bir ism-i İlâhiye dayanıyor" cümlesini hatırlattı. İşte, bu feninin bu doktor vasıtasıyla ulaştığı yüksek hakikat de Allah'ın bütün zamanları için alan Âlim ismidir. İlmiyle, Âlim ismine ulaşan bu mutefennin zâtın ilmi, böylece kemâlini bulmuş ve uğraştığı fen de yarım yamalak ve noksan bir gölge olmaktan kurtularak, yüksek bir hakikate dönüşmüştür.

Diğer ilimler de ilmi yolculuklarında ellerindeki fen ile hedeflerindeki isme yanaşır ve ulaşır da o fennin aynasında o ismin tecellilerini seyreder ve ilerlerse, onlar da yarım yamalak gölge olmaktan kurtarırlar kendilerini. Talim-i Esma'yı da böyle anlıyorum âcizane. İsimleri öğrenmek, eşyayı keşfetmek demektir. Bugün mesela DNA ilmindeki yeni keşifler de yeni isimleri öğrenmektir. Bu isimler bazen kanun olarak da adlandırılabilir. Yani kanunlar da eşyanın düzgün işleyişinin adlarıdır. Fennin eşya ile ilgili her adlandırması, yeni bir isim öğrenmedir. Bir talim-i Esma tezahürüdür. Âdem Aleyhisselam'ın mucizesi olarak, kemalat ve terakkiyat-ı beşeriyenin nihayetlerine ve en ileri hedeflerine bir işarettir. Belki de bilinmedik bir sır ve isim kalmadan kıyametin kopmayacağına bir remizdir. İnsanın melâikeden üstünlük iddiasının önemli bir delilidir.

"Evrim Ağacı" diye bir site var. İbret için ara sıra bakarım. Kendini akıllı, âlemi geri zekâlı zanneden, özellikle "Bir iğne ustasız, bir harf kâtipsiz olamaz; öyleyse kâinatın da bir yapıcısı olması gerekir" diye soranlara cevap olarak bu soruyu soranlara, "Bilim her şeyi halledecek diye cevap verin ve susturun" diye telkinlerde bulunan bir de idarecisi var. Sanatı inceleyip sonunda, bu sanatın mutlaka bir sanatkârı olmalı kanaatini gittikçe pekiştiren ilim ve bilim, neyi halledecek? Bilim ne kadar ilerlerse ilerlesin, sonunda Doktor Francis Collins gibi, "Genetik yapımızın mükemmelliği, sadece Yaratıcının eseri olabilir. Bilimin ilerlemesi, Allah'ın varlığının ispatlamasını sağlayacaktır" diye haykıracaktır. Başka çaresi yoktur çünkü.

Bir zamanlar önceydi. Fen bilimlerinin olduğu bir fakültenin dekanı ve biyoloji hocası profesöre, "Biyoloji okuyup da dinsiz kalmak mümkün mü ya da bunlar nasıl böyle kalabiliyor?" diye sormuştum. Tek kelimeyle "Moda, moda Habipçiğim!" demişti. "Moda, inat, lâkayıtlık, göz kapamak" ne dersen de.

Her fırsatta Allah'a iman ettiğini tekrar eden ve bir zamanlar evrimi de savunan Francis Collins, yeni buluşlardan sonra evrim hakkında da, "Evrimi savunanlar, insanın genetik yapısının % 99'unun maymunlarla aynı olduğunu vurgulayıp duruyor. Ancak farelerle ve yüzlerce farklı türle de % 90 oranında aynı genetik yapıyı paylaşıyoruz. Çünkü hepimiz aynı Yaratıcının ürünüyüz" diyor. İşin uzmanı böyle deyince, bize ne düşer?

Evet dostlar, "Ben bilimsel olarak Allah'ın olmadığını ispat edeceğim" diyen birine buyur demiştim. Bana sebeplerin bir araya nasıl geldiğini anlatmıştı. Yani yemeğin nasıl yapıldığını anlatmış, fakat bu yemeği anlattığın şekilde yapan usta nerede, sorumuzu cevapsız bırakmıştı. Aynı mealde konuşan bir şaşkına da, "Peki dedim, bu sebepleri bir araya hem de daha önce tanışmış gibi bir keyfiyette kim bir araya getiriyor?" deyince "Zaten onlar öyle olur" deyivermişti. Demir niye böyle, demir zaten öyle olur. İnsan denen harikayı sanatçı olmadan nasıl izah edeceğiz. İnsan zaten öyle olur. Bu suallerin cevapları böyle mi olur, Allah aşkına. "Bir harfin kâtibi kimdir?" sorusunun cevabı, "Bu harf, zaten böyle olur" şeklinde verilebilir mi? Küfür nasıl bir maskaralık anlayabilmiş değilim.

Selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
6 Yorum