Habibi Nacar YILMAZ

Habibi Nacar YILMAZ

Okumakta Olduğum Bir Güzel Kitabı Tanıtmak İstiyorum

Hayat gibi parlak ve keşşaf bir mucizeyi ve ilk canlıyı tesadüflerle, devamını da biriken evrimlerle izah eden malûm teoriye yakınlık duyan ve bırak yakınlığı, din adına onu savunan, bu konuda kitaplar yazanlar bile var. Mustafa İslamoğlu denen arkadaş da bunlardan biri. Epey oluyor, onu dinlemiş ve bazı konuları merak etmiştim. Arkadaş gitmiş, bazı yerleri gezmiş; fosilleri incelemiş ve tüm canlıların bir canlıdan, insanın atasının da türeyen bu canlılardan maymun olduğuna karar vermiş. Ve bunu kat'i ve bilimsel bir gerçek diye de anlatıyor. Bu konudaki kitaplarını da iftiharla tanıtıyordu.

Bu fakir, bu konuyu tâ eskiden beri incelemeye, anlamaya çalışırım. Lehte, aleyhte yazılan ve anlatılanları dinler, notları alırım. Son olarak evrim konusunda uzman, Harran Üniversitesinde öğretim görevlisi, Doçent Doktor, çok değerli arkadaşımız Kasım Takım Bey'in tavsiyesi ile bir kitap temin edip okumaya başladım.

Çok hacimli, bu değerli kitabın çok büyük ve titizlikle yapılmış bir araştırmanın ürünü olduğu açık. Kitabın yazarı, Fatih Buğra Sarper. Aktaş Yayınlarından çıkan 430 sayfalık bu kitabın ismi biraz uzun. "Teistik Evrim Düşüncesinin Bilim, Felsefe ve İslam'ın Delilleriyle Eleştirisi." Bu yazıyı yazarken, daha 140. sayfasını okumaya çalışıyordum. Ama sabredemedim, kitabı tanıtmak istedim. Risale-i Nurların hikmet cihetinden de istifade edildiğini gördüğüm bu kitabı, ısrarla da okumanızı tavsiye ediyorum.

sarper.jpgBu kadar uzun kitabı özetlemek zor. En iyisi, içinden özet diyebileceğimiz bir iki paragrafı paylaşmak istedim. Öncelikle kitap teistler, yani İslamoğlu gibi İslâm adına evrimi savunanlara cevap için yazılan bir kitap. Kitabı okuyunca, zaman içerisinde, evrim yoluyla küçük değişiklikler olmuş; bunlar birikmiş birikmiş ve sonunda tür değişimi gibi hayatî bir neticeye sebep olmuş gibi hayalî şeylerin bir masal olduğunu; bunu destekleyecek sayıda ne bir fosil ne de bunun olabileceği bir zaman dilimi olmadığını anladım.Yani İslamoğlu'nun dediği sayıda fosil ve böyle bir zaman dilimi de yok.

"Piltdown Adamı" gibi bir çeneden ve "Nebraska Adamı" gibi domuz dişinden kurgulanmış sahte fosillerle bilim dünyasının elli senesini heder eden evrim diasporası, tür değişimine değil de ancak zamanında yaşamış, nesli tükenmiş bir iki hayvanın kemik parçasından yola çıkarak yine bilim dünyasını meşgul ediyor. Daha teori düzeyinde kalsa da kâinatta zerrenin dinamik keyfiyetini evrime yorarak kendine yer ve yol bulabiliyor. Fakat din, hele İslâm adına bunu savunmak ne oluyor? İşte mezkûr kitapta Fatih Buğra Bey, bunun imkansızlığını anlatmaya çalışıyor. Hem ilmî hem de dinî delillerle bunu gösteriyor.

140. sayfada şöyle diyor: "Ders kitaplarında arka arkaya çizilmiş maymunların giderek insanlaşmasının hayali resimleri, peşin hükümle çizilmiş genellemelerdir. Birkaç kemik kırıntısındaki kısmi benzerlikten yola çıkarak uydurulmuş hominid (büyük boy maymun) fosillerini bilimsel ve ispatlanmış doğrular olarak takdim etmenin bilimle hiçbir alakasının olmadığı da görülmektedir."

Ne kadar doğru tespitler değil mi? Sinan Canan'ın kitabına bakmıştım. Aynen öyle yapmış. Arka arkaya çizilmiş maymunlarla hayali bir tür değişimi süsü verilmiş. Yani zorlama tevillerle, çeşitli zaman dilimlerinde üstün sanat tasarımı şeklinde ani ve kısa sürede ortaya çıkan türleri bir canlıya; insanı da o canlılardan maymuna vermenin gayreti var.

Kitapta okuduğum yere kadar dikkatimi çeken çok şeyler oldu. "Buldukları fosiller, evrimcilere insanın geçmişteki durumu ile ilgili rahat konuşma imkanı vermediği çok açık görülüyor. Fakat buna rağmen, evrim fikrini peşin kabullenmiş olan bir fosil bilimci, arazide ufak bir kemik parçası veya kırıntısı bulduğunda, bunun üzerine çok büyük bir hüküm bina etme hakkını kendisinde görebiliyor." cümleleri bana göre çok önemli. Bu tanıtma yazımızı aşağıdaki alıntı ile bitirelim.

"İnsan ile maymun türleri arasındaki anatomik farklar, her bir kemikte kendini gösterir. İki yüzden fazla kemikten oluşan iskeletimizin bir tek kemiği bile maymunlarla aynı değildir. Zira yapacakları fonksiyonlar farklıdır. İnsanın maymunlardan farklı olarak dik yürümesi, iskeletinde yer alan bütün kemiklerin çok hassas planlanmasını gerektirir. Özellikle kol ve bacaklarındaki en küçük bir kemiğin üzerindeki çıkıntı veya çukurluğun bile büyük önemi vardır. Dik yürüme, konuşma, okuma ve yazma, icat ve keşifler yapma gibi sadece insana has faaliyetleri yapacak ve medeniyetler kuracak insanın bu işlerin yürütülmesinde maddi sebep olarak beyni de her bakımdan maymunlardan büyük ve mükemmel olacaktır. Beynimizde faaliyet yürütmekte vazifeli elli milyar sinir hücresinin her birinin yerinin ve konumunun ise, ancak kudreti ve ilmi sonsuz bir yaratıcının iradesiyle belirlenmesinden başka bir yolu yoktur. İnsanın manevî donanımına uygun maddi bir beyni olmasaydı yine tam bir insan olamazdı. Maymun türlerinin beyinlerinde yer alan işleyiş programı, onların sadece beslenme, korunma ve üreme gibi davranışlarını gerektiği gibi yapmalarına vesile olur."

Evet dostlar, ne kadar güzel tespitler değil mi? Üç yüz tane maymunu bir araya getirseniz, onlara bir ampul taktırabilir misiniz? Ya da yeryüzünde uçan, kaçan, sürünen, yürüyen ve yüzen tüm hayvanları bir araya getirseniz bir maymun kelimesini yazdırabilir misiniz? İnsan ve maymun DNA'sı, belki çoğu yönden benzeyecektir. Çünkü malzeme aynıdır. Fakat yazılımlar farklı. İşte bu yüzde 2'lik yazılım farkı, zaten bir türü farklı yapıyor. İnada gerek yok. Önümüzdeki yazıda ise, yine aynı kitabın işaret ettiği önemli bir hususu anlatmaya çalışacağız inşallah.

Selam ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
6 Yorum