Habibi Nacar YILMAZ
Tarihselciliği Yakan İki Âyet
Mısır'da Ezher Üniversitesinde tahsil görmüş ve Nurların yeniden tanzim ve yayınında epeyce de emeği geçmiş, kadim dostlarımızdan Kenan Demirtaş anlatmıştı. Kahire'de, İslam ve peygamberler tarihi ile ilgili yayınları da olan bir Arap yazar arkadaşa, sonradan görüşlerini de almak üzere Arapça Lem'a'ları vermişler. Bu arkadaş, Yunus Aleyhisselam ve Eyüp Aleyhisselam kıssalarının bu asrın insanlarına olan derslerini, çarpıcı şekilde anlatan Birinci ve İkinci Lem'ayı okuyunca: "Biz eserlerimizde insanları peygamberlerin dönemine götürüyoruz. Said Nursi ise, peygamberleri bu asrımıza getiriyor ve onların kıssalarıyla bu asrın insanını irşad ediyor" mealinde bir tespitte bulunuyor.
Gerçekten özellikle, Eyüp Aleyhisselam'ın kıssası başlığıyla, başta kötülük problemi olarak günah psikolojisi, musibet analizi ve bir hayat çözümlemesi olan İkinci Lem'a'yı bu asrın nazarına daha okunaklı ve yüksek sesle sunmayı çok isterdim. Enbiya suresinin Eyüp Aleyhisselam kastedilerek "Hani, Rabbine şöyle nida etmişti (yalvarmıştı, dua etmişti): Başımıza bir musibet geldi ama sen merhametlilerin en merhametlisisin" mealindeki 83. Âyetinin bu asra bir dersi olan İkinci Lem'a için, değerli yazar Yusuf Kaplan "İslam kültür ve medeniyet tarihinde, böyle bir metin yoktur" mealinde cümleler de kullanmıştı.
Yine Enbiya Suresinin "Seni her türlü noksanlıktan tenzih ederim. Gerçekten ben nefsime zulmedenlerden oldum." mealindeki 87. Âyetinin tefsiri mahiyetindeki nefsin dehşetli vaziyetini, insan-nefis münasebetini ve bu keyfiyetiyle insanın Allah'a ilticasının zaruretini anlatan Birinci Lem'a için de ne yazsak azdır.
Risale-i Nurlar, İslâm kültür ve medeniyetinin, kelâm ve akaid müktesabatının özeti olmakla birlikte toplama, oradan buradan derleme tarzında yazılan bir külliyat değil. Tamamen yeni ve orijinal te'lif eserler. Çoğu filozofların boğulduğu, bir kısmının da insanı muallakta bıraktığı çetrefil meseleleri, Kur'an nuru ile çözen, akıl ve kalp birlikteliğini sağlayan, bunu yaparken de insana yüksek bir özgüven veren bir külliyat.
Yine, her şeyin değeri nispetinde içinde bulunduğu âyetle sabit olan Kur'an'ın, bu son asrın harika buluşlarına nasıl işaret ettiği hususu, 20. Söz'de izah ediliyor. Orada geçen "Zaman-ı mâzi, zaman-ı müstakbel tohumlarının mahzeni ve şuunatının âyinesi olduğu gibi, müstakbel dahi mâzinin tarlası ve ahvalinin âyinesidir." cümlesi, peygamber kıssalarının aslında zamanını anlatmakla birlikte, geleceğin de tohumlarını sakladığını ve onlara işaret ettiğini gösteriyor. Demek, mesala bugünün füze sanayisinin asıl mahzeni, çıkış ve nihai noktası, mâzide Süleyman Aleyhisselam'ın bir günde iki aylık yolu almasıyla anlatılmış. O dönemde mucize eliyle beşere tohum şeklinde gösterilen bir ahval, bugünün aynasında geniş bir hakikat şeklini almış. Peygamber kıssalarına aynen böyle bir geleceğin mâzideki tohumu ve mahzeni gibi bakılabilir.
Her bir harf-i Kur'an, sanki canlı ve hayattârmış gibi asırlarla ve şimdi de bizimle konuşuyor. Bahs-i Kur'an'da bize cüz'i görülen bazı hadiseler, aslında arkasında küllî bir düsturu ve umumî bir kanunu saklıyor.
Sadece, bize göre gaybî ve nakli olarak bildiğimiz Âdem Aleyhisselam'a eşyanın isimlerinin tâlimi ve şeytanın ona musallatı bile incelendiğinde, Kur'an'ın bir tek Âdem Aleyhisselam ile o cüz'i hadiseyi konuşurken, bütün kâinatla ve insanlıkla ulvî bir konuşma yaptığını ve bu hadisenin bütün terakkiyat-ı insaniyenin temeli olduğunu anlarız. Böyle bir Kur'an'a "Tarihseldir, sadece zamanını ilgilendirir." demek, herhalde cehaletin, cerbezeli ve kasıtlı bir tavrın neticesidir.
Tekrar başa, özellikle Birinci Lem'a'ya ve Enbiya Suresinin 87. Âyetinin devamı niteliğindeki 88. Âyetinin sonuna dikkat çekmek istiyorum. Hani, Yunus Aleyhisselam dua ediyor ve nefsine yazık ettiğini beyan ederek yalvarıyordu ya. Bu dua, yakarış ve itirafın neticesini Rabbimiz 88. Âyette beyan ediyor. "Bunun üzerine duasını kabul ettik ve onu sıkıntıdan kurtardık." Bu âyetin özellikle her asra bakan devamına da bakalım. "İşte biz iman etmiş olanları böyle kurtarırız."
Yunus Aleyhisselam'ı o müşkil hâlden kurtardığı gibi, iman ehli olarak bizi de kurtaracağını beyan ediyor Rabbimiz. İşte bu kurtarılmaya, her an muhtacız. Yunus Aleyhisselam'ın mücerrep (tecrübe edilmiş) ve çok faziletli duasını okumaya tam ihtiyacımızı hissetmemiz, bu âcize göre, Birinci Lem'a'yı iyice anlayıp hazmetmekle mümkün.
Gençlerle buluşuyoruz ya çoğu zaman. Soruyorlar "Hocam bizi saran fitnelerden muhafaza için, tecrübe edilmiş, en müessir dua hangisidir acaba?" Hiç tereddütsüz, Enbiya Suresi'nin 87. Âyetini söylüyorum. "La ilâhe ente sübhaneke innî küntü minezzalimin."
Hani ağrı kesici haplar olur, alırsınız ve hemen rahatlarsınız. Öyle de Kur'an denizinde Rabbimizin bize öğrettiği nice dualardan, bu mezkûr dua, tam bir ağrı kesicilik hasiyetine sahip. Anında insanı rahatlatıyor ve insanı temkine, tedbire, teyakkuza sevke vesile oluyor. Doğrusu hakkındaki rivayetleri bilmiyorum. Bilen varsa, öğrenmek de isterim.
Yunus Aleyhisselam'ı yutan denizdeki balıktı. Hava karanlık ve deniz dalgalıydı. Onu kurtarabilecek tüm sebepler sukût etmiş, ona medet edecek hâlde değillerdi. Bir tek, tüm bu sebeplere hükmeden Allah'tan başkasına iltica edemedi ve edemezdi. O da O'na iltica ederek hâlis bir dua ile medet istedi ve neticesini de gördü. Bizim balığımız ve her an kucağında olduğumuz nefis ise, onun balığından bin kat daha tehlikeliydi. Çünkü onun balığı kısa dünyasını, bizimki ise, her an ahiretimizi yani ebedi hayatımızı tehdit ediyordu. Bu duaya ondan bin kat daha fazla ihtiyacımız vardı. İşte bu ihtiyacımızı hissetmemiz için, bu âyetin bildirdiği kıssanın bu asra verdiği dersi, bu dersten bize düşen hissemizi tam almamız gerekiyor. Birinci Lem'a'da üstad, bu hissemizi çok şahane ve tesirli bir şekilde ortaya koyuyor. Mezkûr Lem'a'ları bu gözle, bir defa daha okuduğumuzda, Kur'an tarihseldir, gibi pest şüphe ve iddiaların yersizliğini ve nefsimizi terbiye etmemizin zaruretini ve bize bir hizmetçi olduğunu bir daha idrâk ediyoruz.
Evet dostlar, Kur'an karanlık bir dönemde, bedevi bir kavmi terbiye ve ıslah ettiği aynı dersinde, hayattâr olan âyâtıyla asırlar arkasında bulunan, dizilen her bir insan tabakasına da hitap ve irşad ediyor. Kur'an'ı, nâzil olduğu asra mahsus kılmaya çalışarak, onu ebter bırakacağını zanneden bedbahtlar, belki her asırda olmuş; fakat Kur'an değil onlar ebter kalmışlardır.
Selam ve dua ile.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.