Habip ARTAN
Düşünce iklimi-14: Herkes kendi gündeminde yaşıyor
Gündemi ve derdi Kur’an ve iman hizmeti olanın kederi az olur. İnsanoğlunun her yaşta bir gündemi, bitmek bilmeyen hayalleri ve emelleri vardır. Okul hayatı İlk-orta-lise, üniversite, işe başlama ve çalışma, yuva kurma ve çocuklar, aile ocağı, kız ve oğlan everme, torunlar, emeklilik derken bir bakıyorsunuz ömrünüzün son çeyreğine yaklaşmışsınız. Eğer bir hastalık ve maraz başına gelmez ise tabii. Elimizde ve önümüzde Kur’an ve Risale-i Nur gibi bir tefsir ve hakikat varken çok şanslı kullar olarak kendimizi addedebiliriz. Bunun kıymetini idrak etmemiz gerekir. Dünyada bize ait olmayan fani mal ve mülk ve şöhrete aldanmamalıyız. Gündemlerimizi bizi ilgilendirmeyen afaki meselelerle meşgul etmemeliyiz. Çalışmalarımıza ve ev ödevlerimize iman ve Kur’an hizmetlerini de ilave ederek ve önceliklerimiz içerisine almamız gerekir. Bu tarz çalışmaların neticesi kolektif olarak çalışmakla daha da kıymetli ve kaliteli olur. Bunun da çaresi içinde bulunduğumuz sivil toplum kuruluşlarına aidiyet hissi taşımak ve onun şahs-ı manevisi paydasında gayretlerimizle odaklanmaktır.
Sadece bu dünya için mi yaratılmışız?
İnsanoğlu sadece bu dünya için mi yaratılmış ki bütün vaktini ona harcamaya çalışıyor? Bir insanın buna vereceği cevap aslında yaşayışında, hal ve hareketlerinde, davranışlarında, alışverişlerinde diğer insanlar ile olan münasebetlerinde ve asıl önemlisi Allah’ın emir ve yasaklarına uyup ve uymamasında belli olur. Ahirete iman bilinci olan insanlar, emrolunduğu gibi yaşamaya çalışanlardır. İnsanoğlu hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünyada yaşıyor. Bazı insanlara ölümü sorarsanız “Allah gecinden versin” diyorlar, ölümü kendisine yakıştırmıyor bile. Hayat devam ediyor, ölenle ölünmez deniyor, evet doğrudur. Bir insanın ahirete hazırlığı nasıl, vasiyetini hazırlamış mı, emelleri nasıl, yapamadıklarını bir sorsanız, hayalinin genişliği kadardır. İnsanoğlunun aczi ve fakrı azami derece fazla olmasına rağmen elinin yetişebileceği imkân dairesi bir o kadar az ve mahduttur. Böyle fani bir dünyada misafir olarak yaşayan bir insanın gündeminde ahiretin yeri ne kadar diye sorsanız acaba ne cevap alırsınız? İnsanoğlunun ahirette kendisini kurtaracak bir eseri olmadığı müddetçe fani dünyada bıraktıkları eserlere de kıymet ve ehemmiyet vermemesi gerekir. Bir kişinin dünyada bıraktıkları eserlerin kıymeti ahirete taşıyacağı eserler ve amellerin kıymeti ile doğru orantılıdır.
Fazla düşünmek mutluluğu öldürür mü?
Bir ara yakınlarımdan birisi; “fazla düşünmek mutluluğumu öldürdü” diyerek şikâyette bulundu. Ben de ona cevaben dedim ki: Düşünmek kötü değil, neticede insan düşünen bir varlıktır. Allah’ın insana vermiş olduğu en önemli bir duygudur. Bir iş yaparken bir şeye iman ederken tabi ki düşünmek, ölçmek, biçmek ve tartmak gerekiyor, insanoğlu düşünmesini kalp, akıl, vicdan üçlüsü ile yerine getirir. Yersiz ve fazlaca vehim edecek şekilde düşünceye dalmak tabi ki insana zarar verebilir. Çok fazla kendinle teşebbüs edeceğine, kendi kendine düşüneceğine güvendiğin insanlarla istişare et, daha iyi olur dedim. Neticeye tevekkül rızayı getirir, kısmetine razı olan rahat eder, rahatlık mutluluk getirir. İman ise bunun devamını sağlar. Hakiki lezzet ve rahat imandadır. Mutluluk imanlı ve mütevekkil insanda hiçbir zaman kaybolmaz ve bitmez.
Hayatın elem ve lezzeti
İnsanoğlu yaratılışı ve imtihan gereği bu fani hayatta sayısız elem ve lezzetlerle karşı karşıya kalabilir. Her bir elemin bitişinde bir manevi lezzet aldığımız gibi her bir lezzetin sona ermesinde manen üzüldüğümüzü görürüz. Allah’ın emrettiği rutin ibadetler bazen nefsimize bizatihi zor gelebilir. Mesela namaz kılma görevini yerine getiren birisi onun verdiği küçücük bir zahmetten sonra bittiğinde ruhuna verdiği rahatlığı düşününce manen lezzet alır. Bu lezzetin devamı, verilen görevi yerine getirme zahmetinden kaynaklanır. Buna benzer, uyku lezzetlidir, sabah olunca kalkmak zorunda olan bir insan uykunun lezzetinin sona erdiğini düşünür ve elem çeker, keşke devam etse der. Her türlü rahatlığın sonunda zahmet, her zahmetin ve emeğin sonunda ise rahatın oluşu bu nedenden dolayı olsa gerek. Bunun gibi mecazi muhabbetlerin de zevali elem verici olurken baki olan her şeyin lezzeti ise devamlıdır. Fani olanda lezzet yoktur aksine elem vardır. O yüzden Bediüzzaman hazretleri ‘Faniyim, fani olanı istemem, âcizim, âciz olanı istemem, ruhumu Rahmana teslim eyledim, gayr istemem. İsterim, fakat bir yâr-ı baki isterim, Zerreyim, fakat bir şems-i sermed isterim. Hiç ender hiçim, fakat bu mevcudatı umumen isterim’ diyerek yüzümüzü bekaya doğru çevirmemizi tavsiye etmektedir.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.