Afife ARTIK
Haddini bilmek
Mukaddir isminin tecellileri ile yaratılmış olan her şeye Allah bir hudut bir had takdir etmiştir. Her şeyin bir muayyen kaderi vardır. Nazarî kader ve bedihi kader olarak algılanan bir takdir edilmişlik. Kainattaki bitkiler ve cemadat bu haddi aşma lüksüne sahip değiller, çünkü cüz-i ihtiyatileri yok. Meleklerin ihtiyarları olmakla beraber her zaman hayrı tercih eden, isyansız, mükerrem kullardır. Bir güvercin hep güvercin olarak kalır biraz da kartal olayım demez. Bir papatya papatyadır, kalan ömrümü gül olarak geçireyim diyemez, demez.
Peki insanın haddi nedir? Hududu nedir? Nereye kadar genişleyebilir ve nerede durmalıdır? Evvelden serçe gibi iken taallüm ve tekemmül ile kartal gibi şahin gibi olabilir mi? Önceden şeytanın kuklası iken sonradan Allah’a halis bir kul olabilir mi?
Ahsen-i Takvim kavramı üzerinde durmak bu soruları anlamamıza yardım edecektir. En aşağı derekeden en yüksek mertebeye kadar her mertebede bulunabilme istidadını ifade eder bu kavram. Melektir şeytan da şeytan ama insan melekleri geçebileceği gibi şeytanın altına da düşebilir. Her mertebede bulunabilir. Süt veren koyun gibi de olabilir, zehirlemekten zevk alan akrep gibi de olabilir.(aslında akrep zevk alıyor mu bilmiyorum hayvanın gıybetini etmemek lazım. İnsan zehirlemekten zevk alabilir ama) o kadar geniş bir vücut yelpazesi vardır ki insanın önünde hani bir kataloğa bakıp da elbise seçerler ya işte kainat ve bütün mahlukat bir katalog. Haydi diyor Rabbimiz her şey olabilirsin. Bütün mahlukat her şey olabilecek iken ben onlara bir şey olmaları için şekil verdim, onların ne olacağına ben karar verdim. Seni ise serbest bırakıyorum. Sana her şey olabilecek istidat verdim. İster yılan gibi ol ister bal arısı gibi ister eşek gibi anır ister andelib gibi şakı. Sen neyi istersen senin için onu yaratacağım. Ne olmak arzu edersen seni o yapacağım. Bu seçimde tamamen seni serbest bıraktım. Ben suyunu havanı yiyeceğini her halükarda vereceğim. Yılanı ve arıyı beslediğim gibi sen ister yılan gibi ol ister arı gibi seni de her halükarda sana verdiğim vücuda münasib bir tarzda besleyip rızkını vereceğim. (Allah’tan affımı niyaz ediyorum. Allah adına yalan söyleyenler için şiddetli ikab var. İnşallah Ayetlerden anladıklarımı doğru ifade edebilirim. Allah adına konuşup haddimi aştım ı acaba diye endişe de ettim) şimdi intihaptaki ihtiyar sendedir, mahlukuma bak, hayatlarına ve neticelerine ve hayata kattıkları renge bak ve sen de kainatımda, benim mülkümde hangi rengi almak, hangi renkle hususi kainatını boyalandırmak istersen seni o renk yapacağım.
Aman Allah’ım ne büyük mesuliyet değil mi? Karşıma ne çıkarsa onu yaşarım. Bana zulmederlerse asi olurum, bana iyi muamele ederlerse ben de iyi insan olurum. Anam babam beni iyi yetiştirip yeterince ilgi ve şefkat ederse ahlakım güzel olur. Eğer yetimhanede dayak yiyerek büyürsem eşkiya olurum.. gibi söylemlerden ne kadar da uzak gerçeğin kendisi.
Kendisini aşamayacağımız had ve hudutlar var. Anne babamız, doğacağımız yer vs. gibi bizim seçemeyeceğimiz şeyler de var. Mesela hiç birimiz oksijensiz yaşamayı tercih edebilecek değiliz. Ya da ana babamızı değiştiremeyiz ama kim olacağız? Bu varlık alemine ne katacağız? Mahsülümüz bal mı olacak zehir mi? Evet bunları tercih edebiliriz. Hiçbir şart ama hiçbir şart bizi cebir altında bırakıyor değil esasen. Kaynanam bana zulüm ediyor diye bunalıma girmeye mecbur değilim mesela. Kimse bana güler yüz göstermiyor diye asık suratlı olmaya mecbur değilim. Etrafımdaki insanların ahlakı kötü diye ben de onları o ahlakta taklit etmek zorunda değilim.
Evet artık daha çok mesul hissediyorum. Allah ana karnında beni şaki yazmış olabilir demiyeceğim artık. Bana düşen kötülüğüme mazeret aramak olmamalı. Eğer kaybetmezsem benim de bir ebedi saadetim var. Ona çalışmalıyım. Allah sebepleri aklın zahiri için perde olarak ve şerlere merci olmak için yaratmış, bende tasarruf etsinler diye değil.
Hakiki tasarruf sahibi Allah’tandır başıma gelen. Beni sıkan şeyler ise hata ve günahlarım sebebi ile, hadsizliğim sebebiyle kadere fetva verdirmişim. Hayırlar ve kemalât ise Hayr-ı Mutlak olan, Vacib-ül Vücud olan Allah’a aittir.
Evet şimdi karar verme zamanı acaba bu kainat içinde ne renk olsam, etim yenmez, sütüm içilmez (anneler hariç) ne ürün vereceğim. Bu acib fabrika olan vücudumdan, insaniyet fabrikamdan ne ürün çıkacak? Önce sermayeye bakmalı ama Kadir-i Mutlak’a istinad edeceksem sermayem ne mana ifade edebilir ki? Elimde var sandığımı yerinde bulamayabilirim bir sabah uyandığımda. Ben de hiiiç olmayanı da yanı başımda bulabilirim her an. O’na zor olan nedir ki? Adem ve vücut onun iki ülkesi değil mi? Varı yok yoku var etmek O’nun adeti değil mi? Öyle ise neyim var ve neyim yok yine bir bakayım. Eğer Rabbim Allah diyorsam bunların bir sabitliği yok her an var olan yok, yok olan da ver olabilir. Acaba ne varlığa sevinirim ne yokluğa yerinirim diyen bunu mu kast etmişti? Allah’ım var iken yok olan ve var olan ne anlam ifade edebilir ki?
Demek bana düşen cüz-i ihtiyarım ile tercih etmek ve talep etmek. Ama olmaz ki dersem Allah’a acz isnat etmiş olurum. Neden olmasın ki? Yaratacak Kurdet aciz mi ki? Rahmet hazinelerinin haddi mi var ki?
İstemekte ısrarlı olmak, aynı duayı ölene kadar etmek ne güzel. Olur mu olmaz mısına bakmadan haddimin sadece istemekle sınırlı olup yaratamayacağımı ya da Allah’ın murat ettiğinin önüne geçemeyeceğimi, mukavemet edemeyeceğimi bilmekle hududumda kalarak istemek…
Şimdi çok önemli bir karar bizi bekliyor neyin duasını edeceğiz? Sebeplere ve sebeplerin en kalitelisi olan insanlara hayatımızın neresine koyacağız? Onları durmaları gereken hudutta tutabilecek miyiz? Kalbimizin muhabbet ve perestişini Allah’a hasretmek olan riayet etmemiz gerekli en önemli hududu koruyabilecek miyiz?
Dua vakti şimdi, istemek, talep etmek, hayal kurmak vakti…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.