Halk karma eğitimi benimsemiyor

Halk karma eğitimi benimsemiyor

Öğretim Görevlisi Nedim Ağaçkesen “Demokratik Açılım” ile ilgili sorularımızı cevaplandırdı

Röportaj: Nurettin Huyut-Risale Haber

 

Harran Üniverstesi Öğretim Görevlisi Nedim Ağaçkesen “Demokratik Açılım” ile ilgili sorularımızı cevaplandırdı

 

“Demokratik açılım” süreci ile ilgili değerlendirmenizi almak istiyoruz. Sizce açılım, problemin çözülmesi açısından doğru bir yaklaşım mıdır?

 

“Demokratik açılım” veya “Kürt açılımı” konusunda şunları söyleyebilirim. Ben şahsen demokratik anlamda yapılacak her türlü açılıma tarafım. Doğru nerden gelir, kimden gelirse gelsin kabulümüzdür. Bu bizim için bir ilkedir. Doğruluk ilkemizdir.

 

Bu karar son derece geç kalmış bir karardır. Ama bununla birlikte yine de “zararın neresinden dönülse kardır” kaidesiyle takdire şayandır. Ancak ümid ederiz ki, bu yapılanlar siyasi manevra değildir. Siyasi rant kazanmak değil de gerçekten demokratik hakların verilmesi açısından düşünülerek yapılıyordur. Böyle olursa çok güzel olur. Biz de destekleriz/destekliyoruz.

 

Açılım hakkında konuşulanlara baktığımızda gördüğümüz şudur. Sorunlar tam olarak dile getirilemiyor. Ne hükümetin paketle ilgili bir programı var, ne de muhataplarının sunduğu bir paket var. Yani, “şunu… şunu… istiyoruz” diye bir şey ortaya koymuyorlar. Buna karşılık muhalefetin yaptığı klasik bir davranış var. Her şeyde olduğu gibi bunda da şiddetle karşı çıkıyorlar. Özellikle Milliyetçiliği ırkçılık anlamında ele alan partiler maalesef çözümden yana tavır almıyorlar. Çözümden yana değiller.

 

Muhatap gibi görünen ve öyle algılanan DTP’nin de (gerçekte muhatap alınmalı mıdır? O da tartışılır. Çünkü, Kürtlerin hepsini temsil etmiyor gördüğüm kadarıyla) işi çıkmaza sürüklediğini görüyoruz. Kulağı devamlı İmralı’da, oradan gelen haberlere göre hareket ediyor ve bunu da çekinmeden söylüyor. “Orayı dikkate alırız” diyor. Bu tavır bana göre işi çıkmaza sokuyor.

 

Fakat dediğim gibi Hükümetin temel demokratik hakları vermesi lazımdır. Nedir bunlar? İşte: Ana dilde eğitim, doğduğu büyüdüğü yerlerin isimlerinin iadesi, üniversitelerde Kürtçe dilinin öğretilmesi konusunda serbest bırakılması gibi bir kısım haklar isteniyor. Bunlar bana göre masumane istekler. Bunun tartışılması bile abes bunların zaten verilmesi lazım.

 

Kaldı ki, bu iki millet ve diğerleri (Türk- Kürt) Hakikaten İslamiyet’ten gelen bir kardeşlik ve yakınlıkları var. İslamiyet bunları mezc etmiş, birbirine bağlamış, birbirinin cildi ve derisi gibi olmuş, akraba olmuşlar. Veya birkaç nesil geriye gidildiğinde aslen kimin Kürt, kimin Türk olduğu da belli değil. Şimdi de bakıyorsunuz anne Kürt, baba Türk veya tersi oluyor. Yani tamamen karışmış artık bu gibi hakların verilmesinden korkmamak lazım.

 

Ama geldiğimiz noktaya baktığımızda umutluyuz. Eskiden Kürt Sorununu telaffuz etmek bile cesaret isterdi. Ama şimdi tartışmaya açılmış bulunuyor. İnşallah kısa sürede olmasa da uzun vadede bunun çözüleceğine inanıyorum.

 

 

Demokratik açıdan bakıldığı zaman sadece “Kürt Sorunu” olmadığı görülüyor. Başka sorunlar da var. Siz ne dersiniz?

 

Evet haklısınız. Türkiye’de henüz demokrasi tam oturmadığı için sorunlar çok. Başörtüsü sorunu var, Alevilerin sorunları var, genelde bazı demokratik haklar hala verilmiş değil o nedenle bir takım sorunlar var. Umarız ki, bu açılım sayesinde İnşallah onlar da çözülür. Genel olarak eğitim sorunu da çözülmüş değildir. Hala burada sınıflar 40-50 kişiden aşağı düşmüyor. Bunun milliyeti yok herkes bu sorundan etkileniyor. Dili bir kenara bırakalım bilenler de iyi eğitim alamamaktadır.

 

Kız çocuklarımızın hala eğitim alamaması, Anayasadaki fırsat eşitliğine de aykırıdır. Örtülü kız çocuklarının hala eğitim almaktan mahrum bırakılmaları da büyük eksiklik ve haksızlık bunun da çözülmesi lazım.

 

Bu yörede yaşayan bir insan olarak söylemek istiyorum. Bu yörenin insanları arasında herhangi bir problem yok. Etrafımızda çoklukla her iki milletten de insanlar var. Hatta Araplardan da hatırı sayılır insan var. Ama hiçbir problem yaşamıyoruz. En ufak bir tartışma bu anlamda yaşamayız. Mesela şu anda ramazandayız, akşam bakıyorsunuz Kürt komşunuzdan güzel bir yemek gelmiş veya sizi iftara davet etmiş biz onlara gönderiyoruz. Hatta bu gibi şeyler aklımızın köşesinden bile geçmez ki, biz ayrı milletteniz. Çükü biz Müslümanız Müslümanlık açısından birbirimize kardeş gözüyle bakıyoruz.

 

Alıveriş yapıyoruz, ticaret yapıyoruz, hatta en kıymetli varlığını sana çekinmeden teslim ediyor. Kız almışız kız vermişiz… Halkın birbiri ile münasebetinde kriterleri çok farklı, Kürt mü? Türk mü? Olduğuna kimse bakmaz. O nedenle biz sanıyoruz ki, bu sorun tepedekiler arasında cereyan eden bir sorundur.

 

Yani sorun halklar arasında değilse yukarıdaysa ve sorun bu kadar canlı tutuluyorsa altında yatan başka nedenler mi var?

 

Evet, farklı rant peşinde koşan çevrelerin de bir oyunu olabilir. Onlar bu çatışmanın devam etmesini istiyorlar. Veya değişik dış mihrakların bunda etkisi olabilir. Mesela İmralı’daki malum adam kendi başına hareket etmiyordur. Onun bağlantılı olduğu değişik güç odakları vardır. Onların etkisi olabilir. Yani, bir miktar hak kaybı varsa da sorun bana göre bu kadar büyük değildir. O hak ihlalleri bahane edilerek bir şekilde bu çatışma canlı tutuluyor.

 

Ayrıca devletin ırkçı yaklaşımları da bunu tetikliyor. Etki tepki prensibiyle bakarsak etkiye karşı tepki oluştuğunu görürüz.

 

Bütün bunların çözümü İslam kardeşliğini ön plana çıkarmakla mümkündür. İslam Kardeşliğinden kimse gocunmaz. Üst bir kimlik olarak herkesi bir arada tutabilir.

 

Kaldı ki, hiçbir inan kendi isteği ile Kürt olmamıştır veya kendi isteği ile Türk olarak yaratılmamıştır. Hiçbir insan kendi çabasıyla kazanmadığı bir haktan ne övünebilir ne de küçümsenebilir. Bugün bir çok insanın annesi Helga, babası Toni olsa idi Alman olurdu. Bugün milliyetçilerin en ileri gelenleri Şırnak’ta, Hakkari’de doğmuş olsaydı Kürt kökenli olacaktı. Bu isteyerek olunan bir şey değil ki, bunu yaratıcı böyle istemiş böyle oluyor.

 

Önemli olan hangi etnik milletten olmak değil önemli olan insan olmaktır. İnsani değerleri taşımak önemlidir.

 

Rojin demişti “ben kendi isteğimle Kürt doğmadım” diye…

 

Evet çok haklı insan ancak yaptığı işlerle övünebilir veya övünmelidir. Yoksa doğduğu yöre ile ilgili olarak övünmek cahilane bir davranış biçimidir.

 

 

Bediüzzaman hazretlerinin malum Doğu Anadolu için bir üniversite projesi var. Yüz sene önce bu projesini zamanın hükümetlerine, padişahlarına takdim etmiş. O proje gerçekleşseydi bugün bu sorun olur muydu?

 

Kesinlikle bu sorun olmayacaktı. Biz onun eserlerini okuyan insanlarız. Bugün bütün insanlık o eserlere muhtaç, herkes muhtaç… Ben kısa süre önce umreye gitmiştim, iki gün öce geldim. Orada biraz dolaştım ve inceleme yaptım, bugün Arabistan gençliğinin, durumunun da kötü olduğunu gördük. Oradaki alimlerin bu gençlere nasihatlerinde de bunu görüyoruz. Oradaki gençlerde bir Amerika özentisi var. Onlarda da dini yaşayış açısından bir yumuşama ve gevşeme var. Ve patlamaya yakın bir durum var. Zorla baskı ile bu iş olmuyor. Aklının ve kalbinin iman nuru ile nurlanması lazım.

 

Yani, Bediüzzaman hazretlerinin ifade ettiği gibi “aklın nuru fünunu medeniyedir, vicdanın ziyası ulum-u diniyedir. İkisinin imtizacıyla talebenin himmeti pervaz eder” 1907’li yıllarda bu hakikat tahakkuk etseydi ve okullarda fen ilimleri ile din ilimleri birlikte verilmiş olsaydı güneydoğunun durumu kesinlikle bu olmazdı. Çünkü o üniversiteye baktığımızda din ilimleri ile fen ilimleri birlikte okutulsun istenmiş. Dil olarak da üç dili birden kabul etmiş ama aynı seviyede değil ilim dili olarak Arapçayı önermiş, Türkçe mutlaka öğrenilmeli, Kürtçe de caiz denerek öğrenmek isteyene fırsat verilmeli anlamında “Arapça vacip, Türkçe lazım, Kürtçe caiz” denmiş.

 

Ayrıca Güneydoğunun bir kültürü var bir anlayışı var, bir inancı var onu eğitimde dikkate almak lazım. Mesela kız çocukları için o kadar kampanyalar açılıyor, teşvik ediliyor ama hala kız çocukları okula gönderilmiyor. Neden? Çünkü buraların anlayışına göre bir kız çocuğu beşinci sınıfı bitirdikten sonra yani 11-12 yaşlarına girince erkeklerle birlikte okumayı kabullenemiyor. Devlet de karma eğitimde ısrarlı yani bir zıtlaşma var. Bu zıtlaşma devam ettikçe ezilen ve geri kalan kızlarımız oluyor. Yani yukarıdakiler çarpışıyor, çekişiyor ama ceremesini çocuklar çekiyor.

 

Hatta bazı insanlara bu yüzden ceza gelmiş, çocuğunu okula göndermemiş diye zorunlu eğitimden dolayı. Ama ona rağmen göndermiyor. Sorduğunuzda o da şunları söylüyor. “Bizim inancımıza ve geleneklerimize göre bu kızın belli bir yaşı geçtikten sonra örtünmesi lazım ve erkeklerle beraber olmaması lazım. Ben göndermeyeyim demiyorum, ben gönderiyorum ama bu defa siz almıyorsunuz” diyor.

 

Yani eskiden olduğu gibi değil artık veliler çocuklarını okutmaktan yanalar. Ama devlet almıyor. Okullarına yasak koymuş, belli kuralları var, bu kurallar da vatandaşa uymuyor. Bunu bir şekilde çözmesi lazım bu devletin işidir.

 

Şimdi bu açılım bu sorunları giderirse gayet iyi olur. Herkes mutlu olur ve sevinir. Yani özetle devlet halkını dinlemeli bu açılımda olduğu gibi ne istiyor bilmeli ve onun gereğini de yerine getirmeli. Bugün Mardin’in Bilge köyünde yaşananları kulak ardı edemezsiniz. Oradaki halkı dinlemelisiniz neden bu olay oldu diye araştırıp bir daha olmaması için önlem almalısınız. Aksi takdirde bir müddet sonra bu olay tekrarlanır.

 

Bunları düzeltirken karar almaktan hükümet korkmamalıdır. Bundan sonrası için söylüyorum geri adım atılmaz. Kimse demokrasiden geri gidilmesini artık istemez. Okullarda bazı öğrencilerin başörtülü eğitim almasından dolayı rejime de bir şey olmaz. Herkes rahat olsun… Laiklik zaten bana göre dinin teminatıdır. O nedenle düzgün uygulanırsa hiçbir dindar laiklikten de rahatsız olmaz. Okullarda din dersi de seçmeli olsun isteyen istediği dini öğrensin buna da imkan verilebilir. Hatta almak istemiyorsa zorla verilmesin…

 

Bu açılım bunları sağlarsa hedefine ulaşmış olur. Bana göre çok geç kalınmış biran evvel gerçekleştirilmelidir.