Himmet UÇ
Haşir ve Uhuvvet uzlaşması
Bediüzzaman neden kısmen anlaşıldı da tamemen bütün düşünce sisteminde anlaşılamadı. Bediüzzaman demek Haşir Risalesi demek mi? Bir yandan bakarsan evet, ama Haşir Risalesi öldükten sonra dirilmeyi haşir inancını tarih boyunca her kitaptan farklı anlatan bir eser.
Haşir Risalesi her millete her dine açık bir kitap, kimsenin malı değil, anonim kimlikli bir eser. Herkes öldükten sonra dirilmenin hayatı için lüzumunu hisseder. Vukuunu düşünür, kabul eder veya reddeder. İbni Sina gibi “inanırız ama akıl bu yolda gidemez” der. Marks gibi de tamamen kabul edilemeyeceğini söyler.
Bediüzzaman bu hakikatı gözle görülecek şekilde izah ettiğini söyler. Çok iddialı değil doğru bir söz değil doğruyu söyler: “Eğer Haşrin gelmesini gelecek baharın gelmesi gibi kati bir surette anlamak istersen, Haşr’e dair Onuncu Söz ile Yirmi Dokuzuncu Söze dikkatle bak, gör. Eğer baharın gelmesi gibi inanmaz isen gel parmağını gözüme sok.” (125 S)
Bediüzzaman’ın düşünce sistemi inancı kuvvetlendiren veya ihya eden eserleri ile toplumu birbirine bağlayan, birlik ve tevhid ruhu, duygusal ve akli birlikteliği sağlayan eserleri diye ikiye ayrılır. Şöyle der: “Tevhidi imani elbette tevhidi kulubu ister.” Bu söz Bediüzzaman’ı anlamak demektir, yaşamak demektir.
Uhuvvet'de şöyle der. "Sonra köyünüz bir, devletiniz bir, memleketiniz bir, ona kadar bir bir. Bu kadar bir birler vahdet ve tevhidi, vifak ve ittifakı, muhabbet ve uhuvveti iktiza ettiği...” Bu cümledeki vahdet ve tevhid Ayetül Kübra ve 22. Söz ve Yirminci Mektuptaki vahdet ve tevhid sözünden farklı değil mi? Bir evrenin tek elden yönetilmesi anlamında tevhid ve vahdet var, bir de bir ülkenin bir elden yönetilmesi manasında tevhid ve vahdet var.
En dindarında bile benim gördüğüm elli yıldır devlete karşı burun bükmek, dudak silkmek hastalığı var. Devletin menfaatlerini gözeterek hareket eden neredeyse çok az adam gördüm. Birileri devleti yıkmak için elinden gelen hainliği yaparken, dindarı hiç onun menfiliğine karşı tavır almaz, herkes seyreder onlar büyük toplu ihanetin kareografisini yapar. Yukarıdan aşağı herkes inanılmaz bir şekilde seyreder. Canavar büyüdükten sonra da ölenlerin hesabı yok. Dini değerlerini, milli değerlerini, toplumsal değerleri menfaatler için satarsan senden iyisi yok, eğer sen tavır koyarsan sen hain olursun hainler madalyonla gezerler, her yere girer, her durumda çıkarlarını elde ederler. Seni de bir çuval pirinçte bir taş bulur hain ilan ederler. İşte Türkiye bugün bu tür adamların elindedir, bunlar cemaatlerin eksenini şaşırtmış, davanın boyutunu değiştirmiş, eksen kaymasına neden olmuşlardır.
Tevhid-i imani var gibi ama tevhid-i kulub yok, kalpler aynı sazı çalmıyor. Bediüzzaman’ı seviyor kalpleri tevhid eden felsefesini geçiyor ve diyor “Bediüzzaman bizim de malımız.” Yok öyle yağma bir tesbihin bütün taneleri seninse onlardan bazılarını alıp bazılarını atarsan o zaman ona tesbih denmez el oyuncağı denir. Bediüzzaman uhuvvet ve haşir demektir, ne sadece uhuvvet ne de haşir ikisi birlikte.
Birlikte yaşayan herşeyi birlik olan bir toplumu elli yıldır yıkmaya çalışan bir dünya görüşüne kim sempati duyarsa onu kimse kurtaramaz. Gemimizi altından delip, batıracak adamlarla birlik olup, ondan sonra haşir ve Ayet'ül Kübra'dan bahsetmek kimseyi kurtarmaz. İşte bugün güneydoğuda memleketin birçok yerinde Bediüzzaman’ın efkarı oraları kurtaramamışsa bunun nedeni onu yorumlayanların yanlı yorumları, kısmi yorumlarıdır.
Burada en büyük suçlardan biri de dini ve milli kimlik, tarihi ve sosyolojik bağları işlemeyen geçiştiren bir devletin uygulamalarıdır. Elli yıldır kültürün birleştirici yanına inanmayan kültür adamları Türkiye’de bakan oluyor. Siyaset kültür ve dini esir almış. Kültürün büyük adamları anlatılmaz. Atatürk Araştırma Merkezi, Kültür Merkezi hala son elli yılın hiçbir yapıcı değeri olmayan adamlarını anıyor, paralar sarfediyor.
Abdülkadir Geylani nerde, Mevlana Halid nerde, Mevlana nerde, Ahmet Yesevi nerde, Yunus Emre nerde? Okullarda Akif’i siyasete bulaşmış bir ideolojik sansürlü anlatılıyor. Rektörler seyirci, kültürü derd edinen bir rektör görmedim. Kırk yıldır, bu insanlar nasıl seçilir, ayağını abdestsiz yere basmaz, aklı kültüre hiç basmaz, Süleyman Nazif’i anamaz, ama Apo için kıyametler kopar seyreder. Memleket bir kimlik bunalımında Sayın Erdoğan siyaset değil kültürle uğraşsınlar diyor, bu nasıl olacak bir reçete ve uygulama ortaya koyalım.
Madam Bovary, Emma, Terez Raken uygulamada Batının ve Türk edebiyatınız bütün fuhuş romanları, solcu romanları gündemde ama Bediüzzaman dediğinde rektörü yaranmak için yanında ama alttan alttan Bediüzzaman yok. En zorunlu anda. Erzurum’da Necip Fazıl ile ilgili bir bildiri gönderdim, değerler sempozyumuna girmedi. Necip Fazıl'ı anlamayan cemaat felsefesi, Bediüzzaman ile ilgili gönderdiğim metni konuştum, ama kitaplarda yok. Yeter beyler sinsi sinsi ne düşünürsünüz bilmem ama bunlar ne hoca ne Bediüzzaman ne Türkçülük ne de muhafazakarlık değil. Nacip Fazılla ilgili yazdığım kitap Avrupadan istendi, kitabevi bunu bulur, Necip Fazıl ödüllerinde benim aşını hazırladığım adamlar bunu bildiği halde es geçer.
Bediüzzaman’ın Fikir ve Sanat Dünyası kitabım ancak benim yazacağım bir kitap, bütün düşünenleri topla o kitabı yazamazlar. Nerede ben neredeyim, darbediliyorum, hastahanede acil serviste yanımda bir müstahdem. Bunun adı dava! Kimin davası yağlı ekmeği yalayanların davası, koşanların düşenlerin değil, elli yıldır bu böyle. Ömrümü önünde eskittiğim adama bunları anlattım, adama hiçbir zaman dert olmadım, gençlikte onun eserini bayramda bir eve hapsolup yazdım sonra basıldı.
Ömrümü geçirdim boyun bükmekle.
Gene de kimseye yaranamadım.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.