Hastalık, ömür sermayeni meyvedar ediyor
Günün Risale-i Nur dersi
Bismillahirrahmanirrahim
BİRİNCİ DEVÂ
Ey biçare hasta! Merak etme, sabret. Senin hastalığın sana dert değil, belki bir nevi dermandır. Çünkü ömür bir sermayedir, gidiyor. Meyvesi bulunmazsa zayi olur. Hem rahat ve gafletle olsa, pek çabuk gidiyor. Hastalık, senin o sermayeni büyük kârlarla meyvedar ediyor. Hem ömrün çabuk geçmesine meydan vermiyor, tutuyor, uzun ediyor, tâ meyveleri verdikten sonra bırakıp gitsin. İşte, ömrün hastalıkla uzun olmasına işareten bu darbımesel dillerde destandır ki, “Musibet zamanı çok uzundur; safâ zamanı pek kısa oluyor.”
İKİNCİ DEVÂ
Ey sabırsız hasta! Sabret, belki şükret. Senin bu hastalığın, ömür dakikalarını birer saat ibadet hükmüne getirebilir. Çünkü ibadet iki kısımdır. Biri müsbet ibadettir ki, namaz, niyaz gibi malûm ibadetlerdir. Diğeri menfi ibadetlerdir ki, hastalıklar, musibetler vasıtasıyla musibetzede aczini, zaafını hisseder, Hâlık-ı Rahîmine iltica eder, yalvarır. Hâlis, riyâsız, mânevî bir ibadete mazhar olur.
Evet, hastalıkla geçen bir ömür, Allah’tan şekvâ etmemek şartıyla, mü’min için ibadet sayıldığına rivâyât-ı sahiha vardır.
Hattâ bazı sâbir ve şâkir hastaların bir dakikalık hastalığı, bir saat ibadet hükmüne geçtiği ve bazı kâmillerin bir dakikası bir gün ibadet hükmüne geçtiği, rivâyât-ı sahiha ve keşfiyat-ı sadıka ile sabittir. Senin bir dakika ömrünü bin dakika hükmüne getirip, sana uzun ömrü kazandıran hastalıktan teşekkî değil, teşekkür et.
ÜÇÜNCÜ DEVÂ
Ey tahammülsüz hasta! İnsan bu dünyaya keyif sürmek ve lezzet almak için gelmediğine, mütemadiyen gelenlerin gitmesi ve gençlerin ihtiyarlaşması ve mütemadiyen zeval ve firakta yuvarlanması şahittir. Hem insan, zîhayatın en mükemmeli, en yükseği ve cihazatça en zengini, belki zîhayatların sultanı hükmünde iken, geçmiş lezzetleri ve gelecek belâları düşünmek vasıtasıyla, hayvana nisbeten en ednâ bir derecede, ancak kederli, meşakkatli bir hayat geçiriyor.
Demek insan bu dünyaya yalnız güzel yaşamak için ve rahatla ve safâ ile ömür geçirmek için gelmemiştir. Belki azîm bir sermaye elinde bulunan insan, burada ticaret ile, ebedî, daimî bir hayatın saadetine çalışmak için gelmiştir. Onun eline verilen sermaye de ömürdür.
Eğer hastalık olmazsa, sıhhat ve âfiyet gaflet verir, dünyayı hoş gösterir, âhireti unutturur. Kabri ve ölümü hatırına getirmek istemiyor. Sermaye-i ömrünü bâd-ı heva boş yere sarf ettiriyor. Hastalık ise, birden gözünü açtırır. Vücuduna ve cesedine der ki: “Lâyemut değilsin, başıboş değilsin, bir vazifen var. Gururu bırak, seni Yaratanı düşün, kabre gideceğini bil, öyle hazırlan.”
İşte hastalık bu nokta-i nazardan hiç aldatmaz bir nâsih ve ikaz edici bir mürşiddir. Ondan şekvâ değil, belki bu cihette ona teşekkür etmek, eğer fazla ağır gelse sabır istemek gerektir. (Lem'alar, Yirmi Beşinci Lem'a)
Bediüzzaman Said Nursi
SÖZLÜK:
acz : güçsüzlük
belâ : büyük sıkıntı
biçare : çaresiz, zavallı
cihazat : cihazlar, donanımlar
darbımesel : atasözü
derman : ilâç
devâ : ilâç, çare
ednâ : en aşağı
firak : ayrılık
gaflet : sorumsuzluk, âhiretten ve Allah’ın emir ve yasaklarından habersiz davranma
Hâlık-ı Rahîm : sınırsız rahmet sahibi ve bütün varlıkların yaratıcısı olan Allah
hâlis : samimi
iltica etmek : sığınmak
kâmil : mânevî mertebelerde yükselip olgunlaşan
keder : sıkıntı, üzüntü
keşfiyat-ı sadıka : doğru keşifler; manevî âlemlerde bazı olayları ve hakikatleri görme
malûm : bilinen
mazhar olmak : erişmek, sahip olmak
menfi : olumsuz, negatif
meşakkat : güçlük, zorluk
meyvedar : verimli, meyve veren
musibet : belâ, büyük sıkıntı
musibetzede : belâya, sıkıntıya düşmüş olan kimse
mü’min : Allah’a ve Ondan gelen herşeye inanan
müsbet : olumlu, pozitif
mütemadiyen : sürekli olarak
nevi : çeşit
nisbeten : kıyasla
niyaz : dua, yalvarma
rivâyât-ı sahiha : Peygamber Efendimize (a.s.m.) ait olduğu kesin olarak biline rivayet, hadis
riyâ : gösteriş, başkalarına iyi görünme
sâbir : sabreden
safâ : rahat ve huzur
sermaye : servet, varlık
şâkir : şükreden
şekvâ etmek : şikâyet etmek
tahammülsüz : dayanıksız
teşekkî etmek : şikayet etmek
vasıtasıyla : aracılığıyla
zaaf : zayıflık
zayi olmak : kaybolup gitmek
zeval : gelip geçici olma
zîhayat : canlı