Hattat ve şair Ahmed Galib'in Sözler ve Bediüzzaman şiiri
Sen ki içtihad ve mücahedeyle, sünneti ihya edip, ikame ettin,Şu asrın fesad gününde dini kuvvetlendirip, yücelttin.
Risale Haber-Haber Merkezi
(Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Barla Lâhikası adlı eserinden bölümler.)
Ahmed Galib’in Sözler hakkında bir fıkrasıdır.
Âdem-i ilm-i hakikattir sözün,
Tercüman-ı kenz ü vahdettir sözün.
Hazret-i Haktan atâ-yı mahzdır,
Neş’e-i Şît-i hüviyettir sözün.
Ders-i hikmetten bütün ulvî beyan,
Misl-i İdrîs, pür-hikmettir sözün.
Mevc-i tûfân-ı dalâletten siper,
Keşti-i Nuh-u selâmettir sözün.
Sarsar-ı ilhaddan inkaz eden,
Şû’le-i Hûd-u hidâyettir sözün.
Tezkiyet-bahş-ı kulûb-u mü’minîn,
Sâlihdâr-ı emanettir sözün.
Vahdetin esrarını ilân eden,
Ol Halîl-veş asl-ı millettir sözün.
Bahş-ı zemzem eyler ehl-i hayrâta,
İsmail-i feyz-i hürmettir sözün.
Mahz-ı tahkiktir, hayâletten âlâ,
Sırr-ı İshak-ı hakikattir sözün.
Zümre-i Tâğutu hep berbâd eder,
Lût gibi rükn-ü salâbettir sözün.
Hep kelâmullah-ı nâtık şerhidir,
Kenz-i i’câz-ı risalettir sözün.
Din-i Hakkın neşr ü tâmimi için,
Fazl-ı İsrâil-i kudrettir sözün.
Hak cemâliyle kemâlin gösteren,
Hüsn-ü Yûsuf’tan işarettir sözün.
Yokluk içre, varlığa kaim olan,
Sabr-ı Eyyub-u metânettir sözün.
Mülhid firavunları gark eyleyen,
Tûr-u Mûsâ-i şeriattır sözün.
Serteser mizan-ı hikmetle rasîn,
Çün Şuayb-ı emn ü adalettir sözün.
Ehl-i idlâli eden zîr ü zeber,
Sanki Hârûn-u fesâhattir sözün.
Asker-i Câlûd küfrü mahveder,
Savt-ı Dâvud-u hilâfettir sözün.
Mârifet-i takvâ ve hikmet mülküne,
Bir Süleyman-ı emârettir sözün.
Hâsılı dertlilere dermân eder,
Dest-i Lukman-ı hazâkattir sözün.
Ba’s-ü ba’del mevte kaim hüccetin,
Çün Üzeyr mazhariyettir sözün.
Söz değil, özdür bütün tibyânınız,
Veçh-i Hakka hep işarettir sözün.
Lübb-i lüb mârifettir mâ-hasal,
Yüz yüze hakka itaattir sözün.
Ehl-i şevke âb-ı hayat bahş eden,
Hıdr-ı bahreyn-i velâyettir sözün.
Bâr-ı sıkletten ukulü kurtaran,
Nur-u İlyas-ı riyazettir sözün.
Kulluğun efdalini izhâr eden,
Zülkifl-i ibadettir sözün.
Sed çeker kâfir olan ye’cüclere,
Çünkü, Zülkarneyn-i kudrettir sözün.
Sırr-ı tesbihatı telkin eyleyen,
Misl-i Yûnus gavvâs-ı hakikattir sözün.
Rahmet-i Rahmân’ı hep tezkâr eder,
Hamd-i Zekeriyya-yı rahmettir sözün.
Tâb ile şerh-i kitab-ı Hak eder,
İlm-i Yahyâ-i verasettir sözün.
Mürdeyi ihyâ, körü bina eder,
Nefha-i İsâ-yı fıtrattır sözün.
Müjde-i peyman-ı kulûb-u ehl-i hak,
Mâhi-i târik-i fetrettir sözün.
Ahmed’in miracını eyler beyân,
Şerh-i ahkâm-ı Nübüvvettir sözün.
Hak Teâlâ daima pür-nur ede,
Çünkü, irfân-ı saâdettir sözün.
Şân-ı Üstadda ne dersen Galiba,
Ez ki, bir iman-ı hayrettir sözün.
Ahmed Galib
***
Ahmed Galib’in Sözler hakkındaki Arabî fıkrasıdır.
مُقِيمُ السُّنَّةِ بِاْلاِجْتِهَادِ - قِوَامُ الدِّينِ فِى يَوْمِ الْفَسَادِ
سَلَلْتَ السَّيْفَ عَلَى الَّذِينَ ضَلُّوا - عَنِ الْحَقِّ وَهُمْ اَهْلُ الْعِنَادِ
بَيَانُكَ كَانَ صَمْصَامًا شَدِيدًا - عَلٰى اَهْلِ الضَّلاَلةِ وَ اْلاِرْتِدَادِ
وَنَادَيْتَ اْلجَوَانِبَ هَلْ اَجَابُوا - اِلٰى نَهْجِ الْحَقِيقَةِ وَالسَّدَادِ
اَجَابَ اَهْلُ قَلْبٍ طَاۤئِعِينَ - وَتَهْتَزُّ الْقُلُوبُ بِالْوَدَادِ
َلاَنْتَ دَعَوْتُهُمْ سِرّاً وَجَهْراً - لَقَدْ جَاؤُوكَ مِنْ اَقْصَى الْبِلاَدِ
فَمَا اسْتَغْنَوْا عَنِ اْلاٰياَتِ طُرّاً - ِلاَنَّهُمْ اَتَوْكَ بِاِعْتِمَادِ
رَأَوْا فِى نُطْقِكُمْ نُورًا جَلِيًّا - فَيَوْمًا بَعْدَ يَوْمٍ مُسْتَزَادٌ
فَتَحْتَ عَلَيْهِمْ اَبوَابًا كَثِيرًا - مِنْ اَقْسَامِ الْعُلُومِ بِالرَّشَادِ
جَزَاكَ اللهُ مِنْ خَيْرٍ كَثِيرٍ - وَاَعْطَاكَ الصَّفَا فِى كُلِّ وَادٍ
وَيَحْفَظُ قَلْبَكُمْ مِنْ كُلِّ هَمٍّ - وَاٰثَارَكَ مِنْ طَوْرِ الْكَسَادِ
يُرَوِّجُ نُطْقَكُمْ فِى سُوقِ حِكْمَةٍ - بِاَنْوَارِ اِلٰى يَوْمِ التَّنَادِ
اَلاَ لاَتَرْتَعِبْ عَنْ دَعْوَةِ النَّاسِ - فَبَشِّرْ قَلْبَهُمْ وَاللهُ هَادِى
AÇIKLAMA
Sen ki içtihad ve mücahedeyle, sünneti ihya edip, ikame ettin,
Şu asrın fesad gününde dini kuvvetlendirip, yücelttin.
Mânevî kılıç çektin hak yoldan sapanlara,
Ehl-i inad olup sapıtanlara
Dalâlet ehline karşı sözlerin sanki şimşekten bir kılıçtı,
Dinden dönenlerin önüne hem de ek şedîd çıktı.
Her tarafa nida ettin, Hakka gelin! Cevap verin! Nura gelin!
Hakikat yoluna girip, sıdk ve ihlâs ile her an sağlam durun!
Hakta nurla giden ehl-i kalb, sana itaatle cevap verdiler,
Muhabbetle dolan kalbler, aşk ve heyecanla coşup titrediler.
Evet sen onları gerek gizli, gerek açık Hakka davet ettin,
En uzak beldelerden sana şevkle gelenleri nurlara bend ettin.
Hak yolunda gördüler seni, istemediler delillerle isbat,
Çünkü inanmışlar doğruluğuna, sana etmişlerdi itimad.
Sözlerinizde gördüler, kalbler aydınlatan zahir parlak bir nur,
Gün be-gün artıyordu, kalblerde nur, yüzlere aksetmişti sürür.
Açmıştın Hakka giden çok kapıları, avamdan havassa kadar,
Esma ve sıfattan akseden, muhtelif ilimler tâ arşa kadar.
Mücahedenize mükâfaten, Allah size versin hayr-ı kesir,
Ağlayan gönlünüze, her yerde insin sürür ve safa-yı kebir.
Korusun kalbinizi Allah, her türlü sıkıntı gam ve kederden,
Korusun Mevlâ eserlerinizi, her türlü zıya’ ve hederden.
Hakîm ismine mazhar Sözler, bulsun hikmet çarşısında itibar,
Asrın karanlığını tard ile, nurlandırsın kıyamete kadar.
Ey Üstad çekinme, Kur’ân’a çağır, insanları Hakka et davet,
Mükâfatı müjdele, kalbleri sevindir, Allah’tandır hidayet.
Ahmed Galib
***
(Muallim) Ahmed Galib Keskin kimdir?
Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin Barla döneminin, en sadık, en yakın talebelerinden birisi Yalvaçlı Ahmed Galip Keskindir. Ahmed Galip Bey’in aslı Isparta’nın Yalvaç ilçesinden olmasına rağmen, babası Mehmet Kemâlettin Efendinin kadılık görevi dolayısıyla Bitlis’in Ahlat ilçesinde dünyaya gelmiştir. Doğum tarihi 20. Asrın tam başı, 1900 yılıdır. Babası ölünce, 1916 yılında annesiyle beraber tekrar Yalvaç’a avdet etmişlerdir.
Şair, hattat ve ‘hakkak’tır. Yani ahşap üzerine mühür ve benzeri şeyleri kazmak, kabartmak sanatını mükemmel yapmaktadır. Fransızca, Arapça, Farsça ve Kürtçe bilmektedir.
Galip Bey önce Yalvaç Lisesinde kâtip olarak çalışmaya başlar ve daha sonra Barla nahiyesinde muallim olarak görev yapar. O sırada Said Nursi Hazretleri Barla’da bulunuyordu. Buradan emekli olduktan sonra tekrar Yalvaç’a döner.
Merhum Muallim Ahmed Galip’in Barla’da bulunduğu sırada ve daha sonraları Bediüzzaman Hazretleriyle çok münasebetleri olmuştur. Risale-i Nur yazıcılarındandır. Bediüzzaman bunu şöyle ifade eder:“Galib Bey'in iki eli var; sağ elini bana vermiş, benim hesabıma yazıyor, sol eli de kendine kalmış.” (Barla L. 334)
Gariptir ki; burada bir işaret var. Çünkü Yalvaç’ta yaptığımız araştırmalarda öğrendik ki Galip Bey solakmış, yani Hakkak’lık işlerini öyle yaparmış, yazıyı sağla…
Galip Bey, 1935 Eskişehir Mahkemesi dolayısıyla Bediüzzaman Hazretleriyle beraber hapis yatmıştır. Risale-i Nur’da ismi çok geçmektedir. Mektûbat’ta ve Barla Lâhikasında Türkçe, Arapça, Farsça şiirleri vardır. Bazı suallerin sahibidir. Telif ve tebyiz sırasında yaşanan harikaları anlatan mektupların altında da ismi geçmektedir. Onuncu Lem’a Şefkat Tokatları Risalesinde Hz. Üstad tarafından yediği tokat anlatılmaktadır. Osmanlıca 27. Lem’a Eskişehir Müdafaanamesinde Bediüzzaman Hazretlerinin kendisi hakkında mahkemeye karşı yaptığı müdafaa vardır.
Bediüzzaman Hazretlerinin bu güzide talebesi, 14 Şubat 1939 tarihinde bir yüzbaşı arkadaşının tabancasından çıkan kaza kurşunuyla 39 yaşında iken, ulu bir çınar ağcının altında, midesinden vurularak şehit olmuştur. Daha yaralı iken hemen Konya Devlet Hastanesine kaldırılır, fakat orada vefat eder. Mezarı Konya’da bulunmaktadır. (Ömer Özcan)
Devam edecek
ÖNCEKİ BÖLÜMLER
Lâhika mektupları hizmet-i Kur’âniyenin esaslarını ders veriyor
Hulûsi Bey ve Sabri Efendinin mektuplarının Risale-i Nur'a dahil edilmesinin beş sebebi var
Üstadın vazifesinin bitmediğine dair burhanlar
Risale-i Nur mektuplarının bendeki tesirleri
Size bu eseri yaptırtan o Nurları ayak altında bıraktırmaz
Ömrümde ilk defa olarak Üstad dedim
İhtiyaca ve hâl-i âleme göre yazdırıldığına asla şüphe kalmamıştır
Doğrudan doğruya nur-u Kur’ân olan mübarek Sözler
On Dokuzuncu Mektup ile yeniden hayata dönmüş gibi oldum
Eserleriniz güzel bir Üstad, ulvî bir mürşid olacak
Bu hakaikle Avrupa ehl-i dalâletine de meydan okunur
Allah bu Nurları âciz insanlarla bile neşir ve muhafaza ettirir
Risaletü’n-Nur’un dinleyicileri arasında 88 yaşında bir hoca vardı
Bu eserler bütün cemaatlere daima mazhar-ı takdir oluyor
Yeğeni Abdurrahman'dan Said Nursi'ye: Aziz Mamo
On Dokuzuncu Mektup, ruh ve kalb-i âcizîyi gül ve gülistanlığa çevirdi
Müşrik ve münkirleri mağlûp ve ilzam eden son sistem malzeme-i cihadiye
Beşerin ayağını kaydıran şu asırda Nur fabrikasından her nevi teçhizat alınmalı
Avrupa meftunlarına atılan topun elmas güllelerini gördüm
Cenâb-ı Hak sancak-ı Muhammedî (asm) tahtında cümlemizi haşreylesin
O söz felsefenin çıkmazına sapan gafil ve âsilere müthiş bir darbe gibi çarpıyor
Otuz Üçüncü Sözünüzle kalbimi tedavi buyurmanızı istirham eylerim
Zaman olur ki herşey, herkes, her muamele, kalbi incitiyor, işte ilacı
Nur deryasından içmek isteyen bunları alsa dahi kalp ve ruha kâfi
Sözlerinizi insafla okursa tevbeye mecbur olacağına kat’iyen ümitvârım
Güzellik yazılarımızda değil, i’câz-ı Kur’ân’dan olan nurlu Sözler’e aittir
Isparta’nın intibahına sebep olan Âdilcevazlı Bekir Ağanın duyguları
Onuncu Söz'ü aldığım dakikada bir ağacın altına gittim
Benim için buna ruhsat veren Cenâb-ı Hakka milyarlarca hamd ediyor ve şükrediyorum
Mirac gibi bir şâheser karşısında apoletleri sökülmüş bir kral vaziyetine düşer
Bendeniz, doktorların düşündüğü gibi düşünmüyorum
Bu kardeşinizde, Üstadının bazı hasletlerinden vardır
Risale-i Nur, Avrupa’ya karşı Kur’ân’ın parlak bir güneş olduğunu gösterecek
25. Söz 'Yaş ve kuru ne varsa Kur'an'da yazılmıştır' ayetini ispat ediyor
Envâr-ı Kur’âniye burhanlarından Sözler kalbimi nurlandırıyor
Bahtiyar kardeşim Hüsrev, o menzili çok güzel süslendirmişsin
Herkesten ziyade hasta olan, maddî ve gâfil doktorlardır
Şu tevafukat-ı acibe başka kitaplarda bulunur mu?
Cumartesi günü, saat on bir buçukta müjdeli ve mübeşşir eseri aldım
Bir zerrede kâinatın saltanatının küçük nümunesi mevcuttur
Hz. Muhammed’in (asm) muazzam mucizesi elimizde değil mi?
Yirmi Üçüncü Söz insanlara insanlıklarını ihtar ediyor
Aradaki hâinlerin engel olmaları, şüphesiz çok müteessir ediyor
O mektubu valideme okudum, gözlerinden yaşlar dökülüyordu
Risalelerin her birisinin nurları bir, güzellikleri ayrı
Gözlerimden dökülen yaşları risaleleri okumakla teskin edebiliyorum
Üstadıma kendi elimle Kur’ân-ı Kerîmi yazıp takdim etmeyi çok arzu ediyorum
Ey Üstad! Eserlerin seni nâmınla beraber yaşatacaktır
Manevî iplerle bağlanmış bir cemaat efradının sevini hissediyorum
Bazıları soruyor, Nur eczahanesinde ne gibi tedaviler var?
Emsâli görülmemiş hakikatleri Hazret-i Kur’ân’dan istiyor
Kötü alimlere çok mükemmel ve manevî tokat aşk ediyorsunuz
Binbaşı Âsım Beyin Risale-i Nur şiiri
Bu Sözler, şükür nehrinin menbaına şükür dağının tepesine götürüyor
Rahmet-i İlâhiyeye, Üstadımız elyak ve elhak memur ve vasıta olmuştur
Nur talebelerinin bu hali bir alâmet-i muvaffakiyettir
Üstadım, imanımı balyozuyla kırarak kurtardı
Üstadım, Kur’ân denizindeki definelerini meydana çıkarmıştınız
29. Mektuptaki o bölüm beni derin derin tefekküre sevk eyledi
Kâinatın sırlarını açan anahtarları bu fakire veren o risalelerdir