Hayatı da ölümü de veren O'dur
Günlük Risale-i Nur dersi...
Bismillahirrahmanirrahim
Mevti veren Odur. Yani, hayatı veren O olduğu gibi, hayatı alan, mevti veren dahi yine Odur.
Evet, mevt yalnız tahrip ve sönmek değildir ki esbaba verilsin, tabiata havale edilsin. Belki, nasıl bir tohum zâhiren ölüp çürüyor; fakat bâtınen bir sümbülün hayatına ve yoğurmasına, yani cüz'î tohumluk hayatından, küllî sümbül hayatına geçiyor. Öyle de, mevt dahi zâhiren bir inhilâl ve bir intifâ göründüğü hâlde, hakikatte, insan için hayat-ı bâkiyeye ünvan ve mukaddime ve mebde oluyor. Öyleyse, hayatı veren ve idare eden Kadîr-i Mutlak, yine elbette mevti O icad eder.
Şu kelimedeki mertebe-i uzmâ-yı tevhidin bir bürhan-ı âzamına şöyle işaret ederiz ki:
Otuz Üçüncü Mektubun Yirmi Dördüncü Penceresinde beyan edildiği gibi, şu mevcudat, irade-i İlâhiye ile seyyâledir. Şu kâinat, emr-i Rabbânî ile seyyaredir. Şu mahlûkat, izn-i İlâhî ile, zaman nehrinde mütemadiyen akıyor, âlem-i gaybdan gönderiliyor, âlem-i şehadette vücud-u zâhirî giydiriliyor, sonra âlem-i gayba muntazaman yağıyor, iniyor. Ve emr-i Rabbânî ile, mütemadiyen istikbalden gelip hâle uğrayarak teneffüs eder, maziye dökülür.
İşte şu mahlûkatın şu seyelânı, gayet hakîmâne, rahmet ve ihsan dairesinde; ve şu seyeranı, gayet alîmâne, hikmet ve intizam dairesinde; ve şu cereyanı, gayet rahîmâne, şefkat ve mizan dairesinde, baştan aşağıya kadar hikmetlerle, maslahatlarla, neticelerle ve gayelerle yapılıyor.
Demek, bir Kadîr-i Zülcelâl, bir Hakîm-i Zülkemal, mütemadiyen tavaif-i mevcudatı ve her taife içindeki cüz'iyatı ve o taifelerden teşekkül eden âlemleri, kudretiyle hayat verip tavzif eder, sonra hikmetiyle terhis edip mevte mazhar eder, âlem-i gayba gönderir, daire-i kudretten, daire-i ilme çevirir.
İşte, hiç mümkün müdür ki, şu kâinatı heyet-i mecmuasıyla çevirmeye muktedir olmayan ve bütün zamanlara hükmü geçmeyen ve âlemleri hayata, mevte bir fert gibi mazhar etmeye kudreti yetmeyen ve baharları, bir çiçek gibi hayat verip, yeryüzüne takıp, sonra mevtle ondan koparıp alamayan bir zat, mevt ve imâteye sahip çıkabilsin? Evet, en cüz'î bir zîhayatın mevti dahi, hayatı gibi, bütün hakaik-i hayat ve envâ-ı mevt elinde bulunan bir Zât-ı Zülcelâlin kanunuyla, izniyle, emriyle, kuvvetiyle, ilmiyle olmak zarurîdir. (Mektubat Sh. 233)
Bediüzzaman Said Nursi
SÖZLÜK:
MEVT : Ölüm; hayatın sona ermesi.
ESBÂB : Sebepler.
TABİAT : Yaratılış, huy, karakter. Kainatta cereyan eden fiiller arasındaki bağı kuran ve düzeni sağlayan, Cenab-ı Hakk\'ın yaratılış kanunları.
ZÂHİREN : Görünüşte.
BÂTINEN : İçyüzü bakımından, içinden olarak.
İNHİLÂL : Çözülüp ayrılma, dağılma, erime.
İNTİFA\' : Menfaatlenme, faydalanma.
HAYAT-I BÂKİYE : Bitmeyen, sonsuz hayat, âhiret hayatı.
MUKADDİME : Önsöz, başlangıç, evvel gelen, öne geçen.
MEBDE : Başlama, başlangıç, kaynak, kök, esas.
KADÎR-İ MUTLAK : Kudreti mutlak olan ve herşeye gücü yeten, sonsuz kudret sahibi Allah.
MERTEBE-İ UZMÂ-YI TEVHİD : Tevhidin yüksek mertebesi.
BÜRHÂN-I ÂZAM : En büyük delil.
MEVCUDÂT : Yaratılmış olan, mevcut olan şeyler; varlıklar.
İRÂDE-İ İLÂHİYE : Allah\'ın irâdesi; Allah\'ın sonsuz kudretiyle tercihi.
SEYYALE : Akıcı olan, akıp giden.
SEYYARE : Gezegen. Bir yerde durmayıp yer değiştiren; sâbit ve devamlı olmayan.
MÜTEMÂDİYEN : Aralıksız, durmadan, devamlı sûrette.
ÂLEM-İ GAYB : Görülmeyen âlem.
ÂLEM-İ ŞEHÂDET : Şehâdet âlemi, gözle görülen âlem, dünya, kâinât.
VÜCUD-U ZÂHİRÎ : Görünen, görünüşteki vücut, varlık.
TAVÂİF-İ MEVCUDAT : Eşyanın, mevcûdatın türleri, nevileri, çeşitleri.
TAVZİF : Görevlendirme, vazifelendirme.
HEYET-İ MECMUA-İ : Tümüyle
İMÂTE : Ölü hâle getirmek, öldürmek; fena, heder etmek.