Hazreti Mevlana:Güneş Doğudan Doğar

Hazreti Mevlana:Güneş Doğudan Doğar

Leyla YILDIZ'ın yazısı...

 ‘’Kuzgun, bağda kuzgunca bağırır.
Ama bülbül, kuzgun bağırıyor diye güzelim
sesini keser mi hiç?’’
          Hazreti Mevlana

Semavi Hakikatleri Yerdeki Muhtaç Gönüllerin Üzerine Serpen Evrensel Sufi:

Şems’in etrafında raks ederken Doğu’nun semalarında Dünya’nın merkezine düşen sevgi seyyalesi: Hazreti Mevlana

“Güneş olmak ve altın ışıklar halinde Ummanlara ve çöllere saçılmak isterdim.”

Şemsten aldığı şulelerin feyziyle yeryüzünde sevgi tohumları yeşerten, geçmişten günümüze akıp gelen sevgi ırmağı:

“Şu toprağa sevgiden başka bir tohum ekmeyiz, şu tertemiz tarlaya başka tohum ekmeyiz biz.” 

Evreni sevgi ile kucaklayan sevgi bunalımlarının yaşandığı çağımıza berrak, dupduru sevgi mesajları gönderen ölümsüz bilge.

“Sevgiden acılıklar tatlılaşır. Sevgiden bakırlar altın kesilir. Sevgiden tortulu bulanık sular duru bir hale gelir. Sevgiden dertler şifa bulur. Sevgiden ölü diriler sevgiden padişahlar kul olur.’’

Paraya ve maddeye tapınan seküler insanı gerçek sevgiliye davet eden her dem ışıltısını canlı tutan gönül olması:

“Altın ne oluyor, can ne oluyor, inci mercan da nedir bir sevgiye harcanmadıktan, bir sevgiliye feda edilmedikten sonra.”

 Kabuğu Kırılan Sedefin İçinden Çıkan Aşk incisi:

Aşkından dolayı cezbeye tutulan beyaz renkli pervane gibi maşukun etrafında mütemadiyen dönerken ömrünü “Hamdım piştim yandım.”sözüyle özetleyen Halk aşığı. 

“Gönüllerin dönüşünü aşktan bil. Aşk olmasaydı dünya donar, kalırdı.”

Kendisini “Biz aşkın çocuğuyuz aşkta bizim annemiz.” Şeklinde tanımlayan aşk çağlayanı:“Ey bizim sevdası güzel olan aşkımız, şad ol.”diye aşkına seslenir. Ve “ Kimde aşk endişesi yoksa o kanatsız kalmış bir kuş gibidir, vah ona.” diye gerçek aşkın peşinde olmayanlara eseflenir.

Mucize sözler söyleyen aşk okyanusu:
“Bizim ateşimiz devletimiz
Güneşten değil, esirden de değildir.
Yüzümüzün parıl parıl parlayan ışıltısı.
Allah aşkının nurundadır.’’ 

Aşk davasında çile çekmek vardır:
“Aşk davaya benzer, cefa çekmek de şahide.
Şahidin yoksa davayı kazanamazsın ki.”der.

Aşığın her halinde aşk emareleri görür:
‘’Aşık, aşk diyarında ne söylerse söylesin ağzından aşk kokusu duyulur.”

Ufuk çizgisi gibi evreninin hikmetli yanlarını aşkla birleştiren mutasavvıf aydın:

“Şu gökyüzü aşık olmasaydı, göğsü, gönlü böyle saf, böyle temiz olmazdı. Güneş de aşk olmasaydı yüzünde bir ışık bulunmazdı.”

Tüm Dünyada Cana Şifa Dağıtan Hekim:

Zevk tuzaklarının olanca hızıyla ağını ördüğü, şehvete, şöhrete ve zahiri güzelliğe tapınmanın alabildiğine yürüdüğü zamanımızın batı kaynaklı hastalıklarını şifaya kavuşturacak devasa tabip:

İhtiraslardan, istek, arzu ve şehvetten uzak durmayı bilgece izah eder:
“Dünya tuzaktır, yemi istek; istek tuzaklarından kaçının.”
“Bu nefis cehennemdir; cehennem ise bir ejderhadır ki hareketi denizlerle bile sönmez .”
“Hırs, çirkinlikleri bile güzel gösterir; yol afetleri içinde şehvetten beteri yoktur.”
“Şehvete uydun mu kanadın dökülür, topal kalırsan; o hayal de senden kaçar, gider.”
“Şehvetin esiri olan, Allah’ın rahmet, lütuf ve nimeti olmadıkça esaretten kurtulamaz.”
“Hırs, insanı kör eder, ahmak yapar, bilgisiz bir hale sokar, ölümü de kolaylaştırır.”
“Hırsın yemdir, cehennemse tuzak.”

“Harislerin göz testisi dolmadı; sedef kanatkar olduğundan inci ile doldu.”
Öğretileriyle modernizemin tuzaklarından kaçınmayı öğütleyen düşünür.
“Şöhret afettir, şöhretin peşinde koşmak iyi tanınmak için uğraşmak, insanlığa yakışmaz. Eğer sen hakikati, aşk incisini arıyorsan görünüşten kurtulman, denize dalmadan derinliklere inmen gerek: Yoksa şöhret ve gösteriş, deniz kıyısına düşen köpüktür.’’

Güzelliğini kaybedince her şeyini kaybetmiş duygusunu yaşayan günümüz kadınına güzelliğin geçici olduğunu ihtar ederken, cazibeli kadınların tuzağına düşen erkeklerin de gözünü açan mürşit:

“Ey salik, aynadaki son nakşa bak. Bir güzelin ihtiyarlığındaki çirkinliğini ve bir binanın harabe haline geleceği düşün ve aynadaki yalana aldanma.”

“Güzel bir çocuk, bakarsın güzelliği ile halkın sevgilisi olmuştur. Bir müddet sonra ihtiyar bir bunak haline gelir”

“Akılları baştan alan misk kokulu kıvırcık bir zülüf, ihtiyarlıkta kır merkebinin kuyruğu gibi çirkinleşir.”
“Parıltısı aya benzeyen o yüz ihtiyarlıkta kertenkele suratına benzer. O naz ve edalarla salınan  ve mızrak gibi dümdüz olan bel, kocalıkta bükülür,yay gibi iki kat olur.”
 “Eğer gümüş tenli güzeller seni avladıysa ihtiyarlıktan sonra pamuk tarlasına dönen bedene bak.”
 “Çünkü bu âlem sana tuzağını kurmuş ve o vasıtayla nice ham ervahı aldatıp perişan etmiştir.”
“Her kim ki nefsin esiri olmaktan ve mecazlara, gölgelere aldanmaktan kurtulmuşsa, Allaha o kadar yakındır.”

İnsanlığa yol gösterirken felsefesini sade, samimi, telaşsız ifade eden filozof:
“Canın içinde bir can var, o canı ara.
Dağının içinde bir hazine var, o hazineyi ara”.
“Bu cihan fani oldu sabit âlemi ara.
Suretin sıfır oldu, manaya sığın.”
“Can konağını aramadaysan cansın, bir lokma ekmek arıyorsan ekmeksin.Şu nükteyi biliyorsan işi biliyorsun demektir.Neyi arıyorsan osun sen.”

Çağa Birlik Mesajları Gönderen Barış Güvercini:

Çıkar çatışmalarının hüküm sürdüğü, fikir ayrılıklarının kozasını ördüğü öfke, intikam, kin ve nefretin küresel dünyayı kavurduğu, savaşların dehşet saçtığı Darwin  destekli hayat mücadelesinde  güçlülerin güçsüzlere öfke naraları  savurduğu asrımıza birlik, beraberlik, barış çağrısı yapan mütefekkir. 

“Dünyada sevgiye dair ne varsa ben orada varım.
 Savaşa dair ne varsa ben yokum. ‘’

“Beri gel daha beri, daha beri
Bu yol vuruculuk nereye dek böyle?
Bu hır gür bu savaş nereye dek?

Ne diye direnme böyle, ne diye
Ne diye aydınlıktan kayar aydınlık diye ne diye?
Topumuz bir tek kamil insanız,bir tek.
Ne diye böyle şaşı olmuşuz,ne diye?

Zengin yoksulu hor görür ne diye?
Sağ soluna yan bakar ne diye?
İkisi  de senin elin,ikisi de.
Peki kutlu ne kutsuz ne?

Topumuz bir tek inciyiz, bir tek.
Başımız da tek aklımızda tek;
Ne diye iki görür olup kalmışız;
İki büklüm gök kubbenin altında ne diye?”

Sen kapları, testileri hele bir kır
Sular nasıl bir yo tutar gider
Hele birliğe ulaş hırgürü savaşı bırak;
Can nasıl koşar bunu canlara ileti

Mevlana Don Juanlar’dan Kurtuldu

“Eşek, suyun kadrini bilseydi ayak yerine baş koyardı ırmağa.” Hazreti Mevlana

Unesco vasıtasıyla 2007’ye adını veren; Paris, Roma, New York Londra, Tokyo, Sydney, Berlin, Cakarta, Yeni Delhi gibi on altı dünya merkezinde tasavvuf musikisi, Mevlevilik ve sema rüzgarları estiren; şahsına barış ödülü ve Paris’te paneller düzenlenen; ABD’de “RUMİ şair “adıyla kitapları satış rekorlarına imza atan, İngiltere’de Kraliyet Ailesi’nin gönlünde taht kuran Mevlana, bizde karanlık bir kesimin maşası.

Ezeli hısımı Tevfik Fikretler olan maneviyatın azılı hasımları, semavi âlemlerden aldığını insana dağıtan, huzurun kaynağının gönülde olduğunu hafızalara kimyasal harflerle nakşeden Hazret-i Pir’in ışığında ürkmüşlerdir.

“Ey dostlar! Gönül eminliktir, huzur yeridir. Pınar ve gül bahçeleri vardır.”

“Yetmiş iki millet aşk potasında eritip etrafında sema eden dervişlere çeviren bu Hak aşağı, kendisini ilahi aşkın cezbesine öyle kaptırmıştır ki kimi zaman günlerce sema yaptığı, dönerek Hakk’a ulaştığı, tarih kitaplarında kayıtlıdır”. “Biz, aşkın bile aşığıyız “diyebilecek kadar kendinden geçen ve aşka değer veren bu yüce insana “Aşk nedir?” diye sorulduğunda “Ben olda bil” cevabını verir.

Ölümü dahi sevgiliye kavuşma gecesi yani şeb-i arus diye niteleyen Hak aşığı :”Öleceğiz, müjdeler olsun, müjdeler olsun, ölümü de öldüren Rabbe secdeler olsun.”

“Ey âşık! Âşıkların hayatı ölümdedir.”anlayışıyla ölümü düğün, bayram gibi karşılar.
“Siz, niye hep şiir söylüyorsunuz?” şeklinde bir sual yöneltenlere “Ben şiir söylemiyorum; benim konuşmam şiir gibi.”demiş ve dert inletir, aşk söyletir gerçeğini hayatıyla ispat etmiştir.*

Hazreti Mevlana, kendisini dinler üstü bir yere oturtan, modernizme tapan günümüz insanına kulluğunun açık mesajını gönderir.

“Ben kul oldum, kul oldum, kul oldum
Kulluk vazifemi layıkıyla eda edemedim,
Mahcubiyetimden başım önüme eğildi.
Her köle azat olunursa sevinir, mesrur olur.
Ben sana kul olduğum zaman sevinir, şad olurum Ya Rabbi.”

Tohumunu Şinasi, Namık Kemal, Ziya Paşaların serptiği, toplumu kendi değerlerinden koparıp batılı yapmak için kollarını sıvayan batıl zihniyetin yarasaları, saman alevi kadar bir ışık huzmesiyle karşılaştıklarında panik sendromuna yakalananlar; içlerinde çöreklenen zulmeti kusarlar. Zira yarasa adamların tercihidir karanlık. Daima bir mağara özlemi taşırlar.

Evrensel dahi, yarasalara kendi hikmet penceresinde bakar:
 “Senin aynan niçin sır vermiyor biliyor musun? Üzerindeki pas duruyor da ondan.”

“Başını ırmağın suyuna daldırıp suyun rengini görmeyen”,yüce velinin ifadesiyle her şeyi pekiyi bilip kendilerini bilmeyen günümüzün aydın geçinen karanlıkları, her yıl Aralık ayında Ölümsüz Düşünürü öldürmeye teşebbüs ederler.

Mevlana Celaleddin Rumi’yi;

“Gel, gel ne olursan ol yine gel
 İster kâfir, ister Mecusi, ister putperest ol yine gel
Bizim dergâhımız ümitsizlik dergâhı değildir,
Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel.”
 sözleri arasında hapseden düşünce Don Juanları, ışığı kutuya sığdırmaya uğraşırlar.

İnsanları gerçeğin farkına vardırmak, hak yola getirmek için söylediği davet niteliğindeki sözlerinden habersizmiş gibi davrananlar onu hümanizmin kuru tahtına oturtmaya yeltenirler.

“Nasıl olur da deniz köpeğin ağzından pislenir? Nasıl olurda güneş üflemekle söner?”

Eserlerini Farsça verdiği için Türk saymayanlar, cinsel kimliğine kulp takıp basına malzeme yapanlar bir tarafa; adına “Cana Şifa” adında defileler düzenleyen modacılar, “Sır” adlı modern Mevlana bale gösterisini sahneleyen topluluklar; büyük mütefekkirin İslami köklerini görmezden gelerek onu turistik ve kültürel bir obje gibi kullanırlar. Anadolu’nun İslamlaşmasında önemli rol oynayan mistik düşünce adamı:
“Bu dolunay, ancak ona layık olanları aydınlatır.
Işıkları size vurmadı mı da yolunuzu sapıttınız?”

“Haktan baş çektin gittin amma bir yol bulabildin mi hiç?

Yola gel, sersemce kaybolup gitme.” sözleriyle günümüz insanını ikaz eder. Ve onlara en güzel cevabını bulunduğu çağdan gönderir:
 
“Canım bedenimde oldukça, kulum, köleyim;
Seçilmiş Muhammed’in yolunun toprağıyım.
Birisi bu sözlerimden başka bir söz naklederse
O kişiden de şikâyetçiyim, o sözden de.”

Hazreti Pir’in manevi tasarrufu zamanımıza ulaşmış olacak ki artık Mevlana doğru anlatılmaya başlandı. Ve Don Juanlar’ın eline bırakılmayacak bir hazine olduğu anlaşıldı. Fevkalade çalışmalar birbirini takip etmekte. Mevlana’nın feyzinin üzerimize serpilmesi dileğiyle…    
 

Kaynakça

1-Mesneviden Özdeyişler –Konya Kültür Turizm Müdürlüğü
2-Mevlana – Selahaddin Yaşar
3-www.semazen.net
4-www.ankebut.net
*Kadir Tezer Çizgi Ötesi “Mevlana’yı Anlamak”