Kadir AYTAR
Hizmeti düşünmemek
Geçtiğimiz cumartesi günü Bediüzzman’ın talebelerinden Said Özdemir Ağabey, Merak Medya’nın konuğu oldu, sohbette bulundu.
Birbirlerini görmeyen dostların buluşmasına vesile olan bu sohbette Said Ağabey Bediüzzaman’la ilgili hatıralarını anlattı. Bu hatıraları dinlerken dikkatimi çeken ve çok önemli gördüğüm bir hususun altını çizmek istiyorum:
Said Ağabey Üstad Bediüzzman’ı vefatından evvel ziyarete gitmiş. Bu ziyaretten sonra yanından ayrılırken, hiç âdeti olmadığı halde arkasından gelen Üstad kendisine; “Kardeşim siz hizmeti düşünmeyin” demiş. 24 saati hizmetle geçen Said Ağabey buna çok şaşırmış. “Nasıl olur da hizmeti düşünmeyiz?” diye içinden geçirirken Üstad devamla; “Hizmeti Allah kendi kudret ve iradesiyle bir şekilde yürütür. Siz bütün himmetinizi ihlas, uhuvvet, tesanüd ve ittihada teksif ediniz.” diyerek sözlerini tamamlamış.
Bu sözlerin değeri çok büyük. Gösterilen yol ve verilen hedef çok mühim. İslam dünyasının ve Türkiye’deki Müslümanların, buna ilave olarak da cemaatlerin ihlâssızlıktan, ittihadsızlıktan ve kardeşlerin birbirlerinin kuyularını kazmalarından dolayı düştükleri vahim durum her şeyi açıkça anlatıyor.
Üstadın telif etmiş olduğu Uhuvvet ve İhlâs risaleleri, bu konuya ne derece ehemmiyet verdiğinin bir göstergesidir. Bu eserlerde detaylı bir şekilde ihlâs, uhuvvet/kardeşlik ve ittihad/birlik konularını işleyen Üstad dünyada, dalalet ve gaflet ehlinin neden başarılı olduklarını; ilim, diyanet ve hak ehlinin de neden perişan halde bulunduklarını uzun uzadıya izah etmektedir.
İhtilafın ne kötü bir hastalık ve musibet olduğunu bilmeyen yoktur. Ama yine de küçük küçük menfaatler yüzünden tiryakisi olmuşuz. Bir türlü uzaklaşamıyoruz. İhlâsı kaçırarak ve Allah’ın rızasını gözetmeyerek musibetleri başımıza sarıyoruz.
Yüce Rabbimiz; "İhtilâfa düşmeyin; sonra cesaretiniz kırılır, kuvvetiniz elden gider." (Enfâl Sûresi, 8:46) buyuruyor. Bölünmüşlüğümüz, kırıklığımız ve mecalsiz oluşumuz bu âyetin uyarısına kulak asmadığımızı gösteriyor.
Hırs ve tamahımız yüzünden birbirimiz yemenin, haksız rekabet ve mücadeleye düşmenin ancak düşmanlarımıza yarayacağını bilmek zorundayız. Biliyoruz aslında. Ama uygulamaya gelince nefislerimize mağlup oluyoruz. İslam dünyasının kalbine sokulan sözde barış güçlerine (!) muhtaç ve seyirci kalıyoruz.
Bütün kuvvetin hakta ve ihlâsta olduğunun ve hakka hizmetin, büyük ve ağır bir defineyi taşımak ve muhafaza etmek gibi olduğunun, ne kadar çok kuvvetli eller yardıma koşsalar, kıskanmak şöyle dursun, daha ziyade memnun olunması gerektiğinin şuurunda olmak zorundayız.
Hizmet hizmet derken bütün kardeşleri ve insanlığı bir birine bağlayan nurani bağları ihmal etmek bize çok pahalıya mal oluyor. Hizmet ehli, kuvvetli bir imana ve cehde sahiptir, aynı zamanda hakikatlidir, izzetlidir, uluvv-u himmet sahibidir, müsbet hareket eder, nefis ve enaniyetini, ehemmiyetsiz hissiyatını terk eder. Terk etmezsek zaaflarımızın esiri, zayıf ve zelil, namert, himmetsiz ve hamiyetsiz oluruz. Bu da bize hizmeti terk ettirir. Cesaretimizi kırar ve bizi birbirimize düşman eder.
Hizmeti hayatlandıran iman ve ihlâstır. Öldüren de ihtilaf, hırs, haset, kıskançlık ve düşmanlık gibi muzır duygulardır. Bu muzır duyguların olumsuzluklarını İslamiyet suyu ile yıkayarak iyi bir terbiyeden geçirmek, yönlerini iyiye ve güzele doğru çevirmek kaçırdığımız ihlâsımızı, kırılan kuvvetimizi ve kaybettiğimiz milyonlar kardeşlerimizi bize geri kazandıracaktır.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.