Hüseyin YILMAZ

Hüseyin YILMAZ

HSYK, Türk yargısı ve İstiklâl Mahkemeleri!

Devlet; birlikte, emniyet içinde ve hür yaşama zaruretinden doğmuş bir mefhum. Varlık sebebi, temsil ettiği insanların huzur ve saâdetidir. Birlikte yaşayabilmenin birinci şartı, herkesin hak ve hukukunun adãletle teminat altına alınmış olmasıdır. Devletten beklenen birinci vazife, haricî ve dahilî düşman unsurlara karşı hayat emniyetini teminse, ikincisi vatandaşın hukukunu emniyet altına almaktır. Vatandaşının hukukunu adãletle temin etmeyen devlet, devlet değil; şeni ve müstebid bir Fir’avun olur.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti yargısının ilk menşei: İstiklâl Mahkemeleri... Balkan ve Dünya savaşının yorgun düşürüp telef ettiği Anadolu insanının yakasını bırakmayan ümidsizlik, İstiklâl Savaşı yıllarında “asker kaçağı” meselesini tehlikeli hadlere taşıyınca derde devã kastıyla ihdas edilen birinci devre İstiklâl Mahkemeleri’ni inkılâblar öncesinde ve çok farklı bir maksatla ikincileri tãkib eder. Asker kaçaklarının gözünü korkutma kastı taşıyan birincilerin fütursuz ve gayr-ı âdil icraatlarının asker kaçaklarını sindirdiğine şahid olan devrin iktidarı, inkılabın muhaliflerini sindirme işini de birincilerden daha eşedd ikincilere havale eder.

4 Mart 1925’de ihdas edilen Ankara İstiklâl Mahkemesi ile Şark İstiklâl Mahkemesi, devlet terörü şenaatına adãlet urbası geçirmeye çalışan müesseseler olarak târihe geçer... İstiklal Mahkemeleri’ne dair hacimli eseriyle dikkat çeken Ergun Aybars bile bu sözde mahkemelerin hizmet ettiği neticeyi saklayamaz. İşte:

“Cumhuriyet döneminde çalışan İstiklâl Mahkemeleri, Türk Devrimi’nin gerçekleşmesi ve kökleşmesi için, karşı devrimci güçleri, isyancıları, muhalif basın kuruluşlarını, Osmanlı döneminden kalma eşkıya ve İttihatçılar’ın tasfiyesi yanısıra suikast suçlularını yargıladılar. 1923-1927 yılları, Türkiye yaşamında Türk Devrimi’nin gerçekleştiği ve yerleştiği en önemli yıllar oldu. Öyle ki, 1927 yılından sonra artık Atatürk’ün karşısında, onun Türk Devrimi’ni gerçekleştirmek çabasına karşı çıkabilecek hiçbir güç kalmadı.” (*)

Milletle hemfikir olmayan inkılâb liderinin arzularını hayata geçirmede, Mahkeme adı altında kullandığı bu müesseler, dehşetli bir zulüm, terör ve korkunun hâkimiyetini tesis etmekle kalmaz, Cumhuriyet yargısına sakim bir rahm-ı maderlik yapmak suretiyle de cenin-i sakıt durumuna düşürür. Bütün hedefi adãlet olması gereken yargının dikkatini teksif ettiği tek nokta, millete rağmen bir hayat tarzı dayatan devlet ve devşirme ideolojisini ne pahasına olursa olsun korumak ve kollamaktır. Sırtını millete yaslayamayan devletin temel payandalarından biri durumuna düşürülen yargının adãletle hükmetmesini beklemek, hamakâttır... Nitekim yüzlerce dãvã ile sãbittir ki, Türk Yargısı hukuktan önce, devlet endişesiyle hareket etmiş ve Türkiye’yi yaşanmaz hãle getiren müesselerin mühimleri arasında yer almıştır.

İnsanlık hukuk tãrihine dehşetli ve utanç verici bir yüz karası olarak geçen Şemdinli Dâvâsı’nın açtığı yarayı kapamak ve pisliğini temizlemek milletin bütün bir gayretiyle bile yıllar sürebilir. Büyükanıt’ın suçlu lehinde yaptığı şahadetle dehşetengiz bir zulmü örten Türk yargısı, üretim hatası kabul ettiği Van Savcısı Ferhat Sarıkaya’yı da “Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurul”una boğdurmuştu.

Yakın geçmişinde Susurluk ve Şemdinli dâvãları bulunan, 28 Şubat safahatında “yüksek mensubları(!)” askerin karşısında tezgâhın üstündeki testiler misâli dizilip “brifing(!)” alan Türk Yargısı’na güvenmemek suç değilse; güvenmiyorum... Suçsa da güvenmiyorum... Ergenekon ve Diyarbakır dãvãlarına bakan bir avuç cesur savcı ve hâkimin yerlerini değiştirmek için büyük gayret sarfeden HSYK’nın hizmet etmek istediği emelin yabancısı değiliz. İstiklâl Mahkemeleri’nden devraldığı mirasın hakkını vermeye çalışan Türk Yargısı’nın bu üst müessesesinin millete rağmen devam edebileceğini düşünmesi, elim bir vaziyet... İstibdad’ın her türlüsünün tel’in edildiği bir şafağın arafesindeyiz; aydınlık gün, bizi de bütün parlaklığıyla elbet de bağrına basacaktır.

Adãlet Bakanlığı’nın mümessilliğinde hükümetin takındığı tavır, takdire şãyãn... Tavrın devamlılığı AK Parti kadar, millet için de hayatîdir... HSYK, icraatlarına Şemdinli ve Susurluk gibi, Ergenekon ve Diyarbakır dãvãlarını da ilâveyle Türk Yargısı’nın İstiklâl Mahkemeleri’nin rahm-ı maderinden düştüğünü bir daha ilân ve tahkim etmek istiyor. Beyhûde gayret... Bu saatten sonra Kel Ali ile Kılıç Ali çok muti oldukları merciden aldıkları kuvvetli bir talimatla çukurlarından fırlayıp imdada koşsalar bile yapılacak bir şey yok... Bu zaman artık başka zaman... Dünya küçülmüş, kirli çamaşırları saklayacak mahzen yok ve millet bir fecrin aydınlığıyla uyanmış bulunuyor... İstikbãl, bütün pırıltılarıyla saãdetli bir baharı müjdeliyor. Devlet de bütün müesseseleriyle ıslah-ı nefs etmeye mahkûm ve mecburdur, yoksa mevte maruz kalacaktır. Bu millet, geçmişte çok devlet kurmuş, gerektiğinde saãdet ve huzuruna daha iyi hizmet verecek yenisinin inşasında da zorlanmayacak, tembellik yapmayacaktır.

Yaşasın ümid ve emel, ölsün yeis! Vesselâm...

(*) Hüseyin Yılmaz; Cumhuriyetin İlk Yıllarında Devlet Terörü; S: 172; Timaş Yayınları; 1995

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
2 Yorum