Hülya YAKUT
Kim Neye Aç Bilmiyoruz
"Komşusu aç iken, tok uyuyan bizden değildir"i duymayan, bilmeyen yoktur herhalde.
Gençlik yıllarımda, bu nakili duyduğumda, ilk aklıma gelen -belki de düz mantıkla veya o güne kadar hayatı lay lay lom yaşamış, ekmek elden su gölden misali, derdi tasası olmayan biri olarak- mide açlığı, ekmek-yemek noksanlığıydı. Yoksa başka ne olabilirdi ki?
Geçen zaman, yaşanmışlıklar, tecrübeler, sevinçler, acılar, okuyucu mektupları (o zaman öyleydi), mail ve mesajlardan öğrendim ve anladım ki, bu derin ikâz, sadece mide ile alâkalı olamaz.
Evet. İlk şart ve gözetilecek hassasiyet budur. Muhtaç ve mağdurun gıdasının karşılanmasıdır. Karnının doyurulmasıdır.
Peki bunu yapmakla vazife tamamen bitiyor mi?
Şuurlu, cömert, yardımsever, rikkatli, hamiyetli biri için bitmez.
Bitmiyor.
İslâmın, Dünyayı kucaklayıcı ufku ve vizyonu ile bakacak olursak, bitmediğini anlıyoruz.
Bir de buna, örfi, ananevi, yöresel kabulleri eklersek, hiç kaçarımız kalmıyor.
Konuya bir iyi, bir istenmeyen yönüyle bakalım isterseniz.
Şey gibi oldu. Hani derler ya, "Bir iyi, bir kötü haberim var, hangisinden başlayayım" diye ????
İyi yönüyle başlayalım.
Keyifli, mutlu, herkesin duymasını istediğimiz bir olayımız var. Düğün, doğum, asker uğurlaması vs...
Sevdiklerimize, yakınlarımıza, komşularımıza, dostlarımıza, akrabalarımıza ihtiyacımız vardır. Onları yanımızda görmek isteriz. Sevincimize ortak olsunlar diye davet ederiz... Yanımızda olmasını istediklerimizin, buna aldırış etmemesi ve bizi yalnız bırakması ihtimali bile ağır gelir.
Üzülür, yıpranır, çaresiz ve yıkılırız.
Ki; bu güzel, mutlu zamanlar beklentisidir. Haklı, samimi ve masum bir beklentidir.
İkincisi, daha üzücü şeyler içindir. Ölüm, kayıp, kaza, musibet, fakirlik, hastalık, boşanma vs vs gibi olumsuzluğu hatırlatan her türlü hayat gerçekleri.
Acılar içindesiniz, kendinizi yapayalnız ve çaresiz hissediyorsunuz, acizsiniz, çaresiz ve çıkmazdasınız...
Veya anlatacak birine ihtiyacınız var. İflas etmişsiniz ama anlatamıyorsunuz, belki borç verebilecek birine.
Ailevi problemler yaşamaktasınız. Bu eşinizle, evladınızla, aile büyükleri veya diğer ferleri ile.
Duygusal bir çöküntüdesiniz, ruhi bunalımlarla boğuşuyorsunuz...
Gibi...gibi...gibi...
Dermana ihtiyacınız var.
Uzanacak yardım eline muhtaçsınız
Gülümseyen bir çift gözdür aradığınız.
Teselli olacak bir kaç cümlede kulağınız.
"Yanındayım. Seni anlıyorum. Ben ne yapabilirim?" Densin istiyor olabilirsiniz.
Uzattım galiba.
Kısaca: Ruhunuz, hissiyatınız, duygularınız, maneviyatınız derdinizin büyüklüğü nisbetinde "Aç."
Her haliniz, tavrınız, bakışınız, sessizliğiniz, duruşunuz, bazan hırçınlığınız bas bas bağırıyorken,
Ey kardeşim, zordayım, dardayım, duy beni, gör beni, uzat elini diye adeta feryad ediyorken,
Gözüne sokar gibi mutluğumuzu, para-pulumuzu, nerede konaklayıp, ne yiyip içtiğimizi, keyf sefamızı, katımızı, arabamızı, başarılarımızı, anlatmakla "aç" kardeşimize nasıl da zulüm ettiğimizi düşünüyor muyuz acaba?
"Komşusu aç iken" ikazını sadece "yemek" olarak algılayanla anlaşmak zor. Yardıma, desteğe, morale kısaca eksikliğini duyduğum ne ise, ona derman olmaktır diye geniş vizyonlu olmak çağındayız. Ahlaki erozyon, vicdani kayıp, örfi zaafiyet, imani dejenerasyon için söylenecek sözlerimiz, imrenilecek hallerimiz olmalı.
Aksi taktirde neden, niye geldi diye sorduğumuz ağır musibetlerin gelip bizi bulmasına şaşar kalırız.
Beşerin duyarsızlık, nemelâzımcılık, ben merkezcilik, "ben tok olayım başkası açlıktan ölse bana ne" zulmüne, kader bir gün dur der ve elindekilerini alarak adalet terazisine koyar.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.