Hüseyin YILMAZ

Hüseyin YILMAZ

Bitlis Valisinin İçki Meclisi ve Molla Said!

Çayından henüz birkaç yudum almıştı ki, yeni gelenlerden biri daha taburesine otururken, "Tek eksiğimiz ayyaş bir vali idi zaten!" dedi.

Molla Said, sert bir bakışla adama baktı; "Şaka mı bu?" der gibiydi. Adam, ürkmüş gibi, "Gözlerimle gördüm, Seydo'nun evine giriyorlardı. Yanında da içmeden duramayan birkaç memur vardı." dedi.

"İçki içeceklerini nereden biliyorsun?"

"Seyda, valinin içki meclisleri kurduğu herkesin dilinde olan bir şey. Seydo Ağanın evinden daha iyisini de Bitlis'te bulması mümkün değil. Oraya giden içecek demektir."

Bediüzzaman Molla Said, oturduğu tabureden zıpkın gibi ayağa fırladı. Kamasını düzeltti, belinin arkasına doğru ittiği revolverini daha rahat ulaşabileceği şekilde sol tarafına çekti. Son bir defa adama döndü:

"Emin misin?"

"Elbette Seyda ama ne yapacaksınız ki?"

"Orası seni ilgilendirmez! Yalnız dediğin doğru çıkmazsa hesabını sorarım!"

Adam bir suç işlemiş gibi önüne bakarken bir daha, "Eminim!" dedi.

Molla Said'e daha yakın olan uzatmalı bir medrese talebesi, "Boş ver Seyda!" dedi.

"Sus!" diye çıkıştı Molla Said.

Sonra Seydo'nun, defalarca önünden geçtiği küçük konağına doğru hareketlendi. Yürümekten çok koşar gibiydi.

Seydo Konağının avlu kapısı açıktı. İkinci kata tırmanan iç merdiveni bitirdiğinde burun buruna geldiği zaptiye, sert bir tavırla, "Dur bakayım, ne istiyorsun?" dedi.

Molla Said, önüne geçen zaptiyeyi çevik bir hareketle itti. Boş bulunan adam sendelerken fırsattan istifade ile işret meclisinin kurulduğu salona daldı.

Bitlis'te çok az evde bulunan büyükçe bir masanın etrafında, kadife örtülü sandalyelere kurulan Vali Ömer Sabri Paşa ve maiyeti, önlerindeki yemeklerden kemal-i âfiyetle yerken bir fırtına gibi içeri dalan Molla Said'e şaşkın gözlerle baktılar. Kimi elindeki lokma, kimi dudaklarına götürmekte olduğu kadehle bir anda donmuş gibiydi. Ömer Paşa hariç, salondakilerin hemen tamamı Molla Said'i tanıyordu. Onun için de valinin şaşkınlıktan hissesi daha fazla idi. Tedirgin olmuş, bu genç adamın nasıl zabtiyeyi aşıp destursuz bir şekilde içeri dalmış olduğunu da anlamıyordu.

Salondakiler şaşkınlıklarını atma fırsat bulmadan Molla Said'in genç, sert ve mütehakkim sesi ortalığı çınlattı:

"Paşa, sen buraya Devlet-i Aliye'nin bir memuru olarak tayin edilmişsin. Şehrin en yüksek makamında, Padişah ve Hâlife Efendimizi temsilen vazife görmekle mükellefsin. Ben ise hükmünün altındaki bu şehre, hiçbir hakkaniyete dayanmayan bir keyfiliğin eseri olarak sürüldüm. Buraya da tasvibi mümkün olmayan, hiçbir şekilde görmezlikten gelemeyeceğim şu münkeri defetmek için geldim. Bu Müslüman şehrinde, gündüz ortasında işret sofrası kurmanız, kabul edilebilir bir cürüm değil.

"Peygamber Efendimiz'in (A.S.V.), 'İçki bütün kötülüklerin anasıdır!' buyurduğunu bilmiyor olamazsınız. Yine Efendimizin: 'İçkiden sakınınız. Allah'a yemin ederim ki, içki ile iman bir yerde olmaz. Yani biri diğerini çıkarır.' beyanı karşısında gösterdiğiniz bu şenaat cür'et değil, cünûndur! İçkinin uyuşturduğu bir kafa ile bu şehri nasıl idare edeceksiniz?"

Molla Said'in, sözlerine devam ederken sağ elini belinin sol yan tarafında duran rovelverin üstünde tuttuğu Ömer Paşa'nın dikkatinden kaçmamıştı. Kim olduğunu bilmediği bu genç insanın Molla Said-i Meşhur olduğunu, sürgün geldiğini ifade edince anlamış olmakla birlikte emin değildi. İlk fırsatı kaçırıp salona girmesine mâni olamadığı için öfke krizi geçiren memurun hamle etmek için sabırsızlandığını farkedince başıyla dışarı çıkmasını işaret etti. Zabtiye memuru iki adım geri çıkmakla birlikte uzaklaşmayıp tetikte bekledi.

Ömer Paşa'dan çok Seydo Ağa hiddet içinde idi. Kendi evinde vali ile birlikte rezil edilmiş, küçük düşürülmüştü. Valiyi kızdırmayacağından emin olsa, bu genç adamı adamlarına ezdirip dünyaya geldiğine pişman edebilirdi ama Paşa'nın sabırlı ve sâkin tavrı karşısında yapacak bir şey bulamıyordu.

Molla Said, vazifesini yapmış insanların huzur ve sükûneti içinde işret meclisini terkederken Ömer Paşa gülümseyen çehresi, mahcub ama ışıldayan gözleriyle kendisini durduğu yerde takib ediyordu. Maiyetinin yanında küçük düşürülmemiş de, ferahlatıcı bir sahneye şahid olmuş gibi, memnun görünüyordu.

Tek oğlan ve altı kız babası olması hasebiyle erkek çocuklarına düşkün olduğu düşünülebilirdi ama Ömer Paşa'yı asıl memnun ve mesrur eden, delikanlılığa henüz adım atmış olan bu genç mollanın hamiyet ve itimad-ı nefsi olmuştu. Ender bir şahsiyet olduğunu uzun yılların tecrübesiyle anlayıp değerlendirmekte gecikmemişti. Molla Said-i Meşhur, ne hikmetse, yapılması gerekeni kendi çocuğu yapmış gibi, içinde bir sevgi, şefkat ve hayranlık uyandırmıştı.

Molla Said'i tutuklamak için can atan zabtiye memurunun ümidini son bir defa boşa çıkarıp başıyla dokunmamasını işaret etti.

(Kutub Yıldızı II)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum