Dr. M. Rıza DERİNDAĞ
Hüsnü Bayram Ağabey ile Avustralya günlerimiz -1-
‘Şimdi bütün talebelerin fevkinde diyerek değil, benim en yakınımda, hizmetimde olup bir derece tam tarz-ı hareketimi bilenler ve yakından görenler içinde, dört beş adamı mutlak vekil yapıyorum. Ben ölsem veya hayatta şuursuz kalsam, Nurlara karşı hizmetimin tarzını bilerek tam yapabilsinler. Şimdilik Tâhirî, Sungur, Ceylân, Hüsnü ve bir iki adam daha mutlak vekilim olarak vasiyet ediyorum.’
Hüsnü Bayram Ağabey 15 Şubat 1935 tarihinde Safranbolu Kazasında doğmuştur. Cedlerinde ehli ilim ve tasavvuf pek çoktur. Pederi Hıfzı Bayram Ağabey meslek itibariyle berberdir fakat dükkanı cennet bahçelerini hatırlatan ilim meclislerindendir. 1940’lı yılların başında Üstad Bediüzzaman’ın Kastamonu’ya nefyini başkaları gibi o da işitmiş ve 4-5 alim zatı da yanına alarak ziyaretine gitmişlerdir. Üstadımız kendilerini karşılamış, Nurların ehemmiyetinden, zamanın ahirzaman olduğundan, en mühim hizmetin iman kurtarmak hizmeti olduğundan bahsetmiştir. Nur Risalelerinin yazılması, çoğaltılmasına da teşvik etmiştir. Safranbolulu alimler ile birlikte Üstadın huzurundan ayrılmışlar ayrılmasına fakat Hıfzı Bayram Ağabey tam aradığını bulamadığını düşünerek, alimlerden ayrılıp bir iki işi olduğu için Kastamonu’da kalıp daha sonra kendilerine katılacağını söylemiştir. Tekrar tek başına Üstadımızın yanına gitmiş, kapıda Feyzi Efendi “girebilirsin” demiştir. Üstadımıza “Üstadım ben sizden tarikat dersi almaya geldim” demiştir. Üstadımız “kardeşim ben 12 tarikatın dersini verebilirim, fakat zaman nazik, zaman imanı kurtarmak zamanıdır, siz hanenizde kaç kişisiniz” buyurmuş. Hıfzı Ağabey de “hanımım, Hüsnü ve Yılmaz isimlerinde iki de evladım var” demiş. 4-5 kitap kendisine vermiş Üstadımız ve “bunları evde hep beraber yazıp okuyun” buyurmuş.
(Avustralya fotoğrafları için tıklayınız)
Safranbolu’ya kitaplarla dönen Hıfzı Ağabey artık Nurun en halis ve has dairesinin bir neferi olmuş, hanesi o civarın pek çok defa uğranılan medresei nuriyesi kabul edilmiştir. İşte o senelerde Üstad Bediüzzaman o kudsi haneyi bir mektubunda şöyle tasvir ediyor;
“Safranbolu’daki halis kardeşlerimizden Hıfzı’nın küçük medrese-i Nuriyesi olan hanesindeki küçük ve çok çalışkan masumları yedi yaşında Yılmaz ve on üç yaşında Hüsnü’nün ve onlar gibi Nura çalışan muhterem validelerinin mübarek kalemleriyle yazdıkları tebriklerini, umum Safranbolu ve Eflani medrese-i Nuriyesi namına bu Ramazan’ın bir firdevsi teberrükü hesabına kabul ettik. Yılmaz ın rüyası aynen çıkmış.”
1947 senesinde Afyon hapsine Hıfzı Bayram Ağabey de götürülmüştür. Bir kaç sene öncesinde müftüyü ziyaret etmek üzere Mustafa Sungur ağabey bu berber dükkanına gelmiş, zira müftü gününün büyük bir kısmını Hıfzı Ağabeyin dükkanında geçirirmiş. Mustafa Sungur Ağabey müftüyü beklerken Hıfzı Ağabey kendisine Ayetü’l Kübra kitabını vermiş. Sungur Ağabeyin Risalelerle ilk tanıştığı yer işte o berber dükkanı olmuş.
Afyon hadisesinde Hıfzı Ağabey hapse girdikten kısa bir sure sonra Sungur Ağabey de hapishaneye Üstadımıza mektuplar göndererek kendi kendisini ihbar etmiş ve 17 yaşındayken Üstadımızı 3. Medresei Nuriyede görme nimet-i uzmasına mazhar olmuş.
Bu sırada Hüsnü abi 12 yaşındadır. Ve o da hem Üstadına kavuşmak ve hem pederiyle beraber bu medresei nuriyede ders alabilmek için mektuplar yazmış. 12 yaşındaki Hüsnü 3 defa karakola götürülmüş. İhtimal Jandarma Komutanı Hıfzı Ağabeyin ahbablarından olması hasebiyle Hüsnü Ağabeyi Afyon’a sevketmemiş fakat üçüncüsünde ikaz etmiş. “Hüsnü” demiş komutan, “bak ben biliyorum ki sen Üstadına kavuşmak istiyorsun, fakat ben seni Afyon’a sevketsem seni ayrı koğuşa korlar, ne babanı ne Üstadını göremezsin, hem validen yalnız, dikkat et, yapma böyle vs” deyince Hüsnü Ağabey “madem Üstadımızı göremeyeceğiz o zaman hapsi neyleyeyim” demiş.
11-12 yaşında küfr-ü mutlaka boyun eğmeyen Hüsnü Bayram’ın bu mücahidane hali ve kahramanane haleti ruhiyesi 14 yaşında Rasulullahı (asm) müdafaaya çalışan Zübeyir bin Avvam’ı tahattur ettirmekte…
Hüsnü Ağabey daha 11 yaşında iken Muazzez Üstadımızın nazarı şefkatkaranesini celbetmiş ve Nur Lahikalarında onun o hali numunei imtisal olarak yadedilmiştir;
“Kardeşimiz ve Nurun kumandanlarından Isparta Hulusi’si Refet Beyin mübarek masumunun dokuz yaşında iken bu derece Risale-i Nur’dan Birinci Sözü yazması gösteriyor ki, o mübarek Hüsnü, Safranbolu’nun on bir yaşındaki Hüsnü’sü gibi dahi masumların küçücük bir kahramanı olmaya namzettir.”
Afyon Mahkeme müdafaalarında da yine Üstadımız Hıfzı Bayram Ağabeyin müdafaasına yer vermiştir. 14. Şua’nın ahirlerinde dercedilmiştir.
Hüsnü Ağabey nazarı dikkatin şahıslardan ziyade hizmete ve Risale-i Nur’a tevcih edilmesi üzerinde gayet hassasiyet ile durması hasebiyle kendi hayatına dair hatıratı kolay kolay anlatmıyor, ancak bir münasebet olur, hizmete teallük eden bir mana veya lüzum olursa beyan ediyor.
1948 senesinde Üstadımız Afyon Medrese-i Nuriyesinden tahliyesi sonrası Afyon’da kaldığı müddet zarfında Hüsnü Bayram Ağabey kardeşi Yılmaz Ağabey ile birlikte Üstadımızı ziyaret etmişler. Bu ilk ziyarete Üstadımız pek çok sevinmiş, çok iltifatlar etmiş. Hatta mübarek cübbesinin altına almış ve kendilerini evlatlığa kabul etmiştir.
Hüsnü Ağabey ortaokulu bitirmiş ve liseye gitme çağı gelmiştir. O dönemde kendisi ya yatılı bir bölge okuluna gidecek yahut başka bir yol aranacaktır. Pederi ise Üstadın yanına hizmete gidip gitmeyeceğini sorar. Bu teklif Hüsnü Ağabeyi çok sevindirir. Ve seçimlerden bir kaç hafta sonra 1950’nin Haziran ayında, Muazzez Üstadımız kendisini hizmetine kabul eder. Bu tarihten sonra kısa sureli askerlik ve yine kısa bir süreliğine Urfa Medrese-i Nuriyesinde ikametleri hariç Necib Üstadımızın son 10 senelik hayatlarında daima en yakınında, en hususi hizmetlerinde bulunmuştur.
Nurun meslek ve meşrebine dair esasattan, Nur Risalelerinin tanzimine ve hizmeti nuriyenin istikamet ile devam ve tealisine mebni bir çok ders, ikaz ve teşvikinde Üstadımızın dizi dibinde bulunmuştur.
Bu on senelik devrede binlerce kişi Üstadımızı görmüş, ziyaret etmiş, dersinde bulunmuştur. Bu devrede Afyon, Isparta, Konya, Ankara ve İstanbul ile Eskişehir gibi vilayetlere çokça gidilmiş, buralardaki Nur talebeleri Üstadımızı ziyaret etmişlerdir. Bu ziyaretlere dair saatler süren hatıralar da anlatılıyor. Her birerleri çok kıymetli, hayatımıza hayat ve istikamet veren hatırattır bunlar. Elhak bir cihette edillei nuriyenin dördüncü kısmı bu tatlı hatıralardır. Gelin görün ki Üstadımızın medresesinde kalmış, hususi ders ve ikazlarına muhatap olmuş, tensib-i kaderi ile müntehap – Tahiri Mutlu Ağabeyin ısrarla ifade ettiği- Üstadımızın hizmetkarları 6 kişidir. Bunların hatıraları, anlattıkları hakikattar ve halavettar dersler hiç şüphesiz Nur Camiasında bambaşka bir yere sahiptir. İşte o altı Ağabey; Tahiri, Zübeyir, Ceylan, Hüsnü Bayram, Mustafa Sungur ve Bayram Yüksel Ağabeylerdir.
Bu mesele Üstadımızın zaman zaman yazmış olduğu vasiyetnamelerinde de önemli bir yere sahiptir. Gerçi veraset meselesinde en mühimmi nurun hakaikina varis olmaktır yani manevi verasettir. Amenna. Fakat kanaati acizanem, Nur Üstad, Mübarek ve Muazzez Üstadımız bu vasiyetnameleri ve herhalde en son vasiyetnamesini bir hikmete mebni yazdırmıştır.
Avustralya hizmetleri ve Hüsnü Ağabey ile geçirdiğimiz bir haftayı bir sonraki yazımda aktaracağım. Fakat burada şu kadarını söyleyeyim:
Tahiri Ağabey hatırlandığında takva, Zübeyir Abi hatırlandığında sadakat, Ceylan Abi hatırlandığında hikmetli zekavet, Sungur Abi derhatır edildiğinde marifet, Bayram Agabey hatıra geldiğinde nasıl ki şefkat evvela akla geliyor, bu benim acizane kanaatım, değişedebilir, fakat Hüsnü Ağabeye bakıldığında ben istikameti görüyorum… İstikameti hatırlıyorum…
Evet Hüsnü Ağabey, Tahiri, Ceylan ve Sungur abilerle birlikte Üstadımızın en yakınında, hizmetinde olup, necib Üstadımızın hareket tarzını talim etmiş, yakinen müşahade etmiş, Üstadı tarafından mutlak vekil tayin edilmiştir.
Bu hizmette eşhasa makam vermek, tarikatvari ahvale giriftar olmak katiyyen mabeynimizdeki ihlasa zarar verir. O hallerden azami içtinab ile Üstadımızın talim ettiği hizmeti Nuriyenin tarzı ve meslek meşrebe medar dersleri bu ağabeymizden dinlemek ve azami istifadeye gayret göstermek Nur camiasının istikameti için zarurettir diye tahmin ediyorum.
Bir sonra ki yazımızda Avustralya’da zaman zaman beyan buyurdukları hatıralar, okunan dersler ve hizmetlerden bahsedeceğim inşaallah.
(Avustralya fotoğrafları için tıklayınız)
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.