Cezmi HUYUT
Hüsün ve Cemal tesadüfü reddediyor-11
“Ahsene kule şey’in halekehu” ayet-i kerimesinin sırrınca her şey en güzel heyet üzerine, en güzel tarzda ve en güzel bir şekilde, bir güzellikle yaratılıyor. Her şey bizzat ya güzeldir. Veya neticesi itibariyle dolayısıyla güzeldir.
Kâinatın her bir nev’i, hatta her bir ferdi, seven ve sevilen her şey, kabiliyetine göre öyle bir güzelliğe mazhar olmuşlar ki, ondan daha güzeli olmak ve ondan daha güzelini düşünmek imkânı yoktur.
Bu dünyadan daha güzel bir dünya, bu güneşten daha güzel bir güneş, bu bahar ve kıştan daha güzel bir bahar ve kış ve daha güzel bir yaz ve güz,
Şu güzel bitki ve ağaçlardan daha güzel bir bitki ve ağaç ve öten bir bülbül ve gülden daha güzel bir gül ve bülbülü,
Şu güzel koyun, keçi, kuzu ve kedi ve at ve ceylandan ve sair hayvanlar ve hadsiz kuşlardan, kelebekler ve böceklerden daha güzel bir güzellerini,
Şu nehir ve göllerden daha bir güzel bir göl ve nehirleri ve denizleri ve içerisindeki enva-ı çeşit renkli renksiz balıkları,
Hele şu insandan daha güzel bir insanı, hele sevimli bir anne ve sevimli gülen bir bebekten daha sevimli bir anne ve bebeği göstermek mümkün ve kabil değil.
İşte her şeye mahiyetinin kabiliyetine göre; mükemmel bir ölçü ve düzgünlük içerisinde, güzel bir san’at ile en kısa ve en israfsız ve kullanışça ve biçimce en güzel bir surette en iktisatlı ve hafif bir şekilde vücut vermek, mevcudatın güzel yönleri adedince hadsiz hikmet sahibi bir Cemil-i Mutlakın varlığına işaret ederler.
Her şeyde, bakanları kendisine çeken harika bir nizam, mükemmel bir mizan yani ölçülülük ve mucizane bir düzgünlük ve insicam ve kusursuz bir uygunluk ve tenasüp ve kemal-i sanat bulunmaktadır.
İşte bu her şeydeki bilhassa zihayattaki; nizam, mizan, düzgünlük ve tenasüp, insicam ve uygunluk, gösterişli ve süslü vaziyetler, gündüzün ortasındaki ışığın Güneşe işaretinden daha parlak bir şekilde bir Cemil –i Mutlak, bir Rahim ve Kerim-i Mutlak’ın bir sermedi hüsün ve cemalin ve kemalin vücuduna şahitlerdir.
Biz gözümüzle görüyoruz ki; mevcudat, zeminin yüzünde büyük bir nehir gibi kemal ve cemal lem’alarıyla parlar geçer. O nehirdeki her gelip geçen kabarcık, güneşin cilveleriyle parladığı gibi, şu gelip giden mevcudat dahi, hüsün ve cemal ve kemalin lem’alarıyla muvakkaten parlar gider.
Arkalarından gelen mevcudat aynı parlamayı, aynı cemal-i sanatı gösterdiklerinden anlaşılıyor ki: bütün kâinattaki bütün hüsün ve cemal ve mehasin ve kemalât, onun cemalinin ve kemalinin, nihayetsiz derecede kudsî, ulvî, münezzeh, kusursuz, noksansız, zevalsiz cemal sahibi olan ve bütün esması, nihayet derecede güzel olan ve her isminde pek çok envâr-ı hüsün ve cemal bulunan bir Zat’ı Zülcelin tecellileridir.
Göz, bir nazır ve müfettiştir. Kâinat yüzündeki hüsün ve cemal gibi kıymettar cevher hazinelerinin bir anahtarıdır.
Göz güzele meyaldır, meftundur. Cennetteki tüm güzelliklerin yanında hurilerin kemiklerinin içerisindeki iliklerinin letafetinin gözlerin dikkatine sunulması gözün kemik iliğindeki letafeti zevk alan derin hisleri uyandıran bir pencere olduğuna dikkat çekilir.
En ufak bir kusur gözden kaçmaz. Gözü böyle yaratan ve gözün bu hassasını bilen sahib-ül Kur’an der ; “gözünü çevir bak, Tekrar tekrar çevir bak, bir kusur görebilecek misin? Göz kusur aramaktan yorgun düşer döner yuvasına oturur çaresiz ve bitkindir. Kusur bulamaz, bulamamıştır.
Demek gözün kusur bulamayıp acze düşmesi, kusursuzluğun, kâinattaki Hüsnü Mücerredin, i’caz varı tecellisinden başka bir şey değildir.
Malûmdur ki; Işığı verenin ışık sahibi olması lâzım, tenvir edenin nuranî olması, ikram keremden, ihsan gınadan gelir. Lütuf latiften zuhur eder. Bu açık bir gerçektir. İşte, kâinata bu kadar hüsün ve cemal vermek ve mevcudata muhtelif kemalât vermek, bir Cemal-i Sermedîyi gösterir.
Demek kâinatta ne kadar hüsün ve cemal ve kemal varsa, umumundan fazla derecede, yüksek tabakada evsaf-ı cemaliye ve kemaliye ile Sâni’ yaratıcı muttasıftır.
Şimdi; Güzellikten ve güzelden ve güzelliğin mertebeleri olan kemalden, kemalin mertebeleri olan sanat inceliklerinden ve mükemmellikten, nizam ve intizamdan, düzgünlükten ve düzgünlüğün ölçüsü olan ölçü ve tartıdan, kabalığı ve muvazenesizliği reddeden hüsnü fıtrattan mahrum, şuursuz kör tesadüf, kâinat ve mevcudattaki mucizane güzelliğe ve güzellere müdahale edebilir mi?
Eşyanın ve mevcudatın en güzel tarzını bilip en güzel bir surette yaratabilir mi? Ve milyonlarca sene bu güzelliği devam ettirebilir mi?
Ey fıtratını bozmayan aklıselim, kalbi emin, gözler sahibi, güzel insanlar siz söyleyin.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.