Hz. İdris ve Takva Elbisesi

M. Burak Tunay

Yüce dağların zirvesinde, bulutların arasında gizlenmiş bir mağara vardı. İdris Aleyhisselam, atası Âdem ve Şis (AS)’dan sonra insanlara hikmet ve ilim öğretmek için rehber olarak tayin edilmişti. Mesleği terzilik olmasıyla birlikte gök bilimi, hesap ilmi, tıp, bitkilerin sırları, terazinin icadı ve kullanımı gibi pek çok alanla da ilgilenmiş ve bunlarla ilgili icatlar ile insanlık âlemine katkıda bulunmuştu. Uzun boylu, güzel yüzlü, tatlı sözlü ve nazik tabiatlı bir kimseydi. Yürürken adımlarını kısa atar ve ilim sahibi kimselerin, yeryüzünde kibirlenerek yürümesinin yanlış olduğunu, tevazu içerisinde olmak gerektiğini bizzat yaşayarak gösterirdi. O, üç yüz altmış beş yıllık ömrünün iki yüz kırk üç yılını öğretmenlikle geçirmiş bir kimse olarak; kendisinden önce gelen peygamberlerin kitaplarını kalbinin üzerinde taşırdı. Sohbetlerinde yüce Allah’ın kitabından, İslam dininin hakikatinden, kimseye verilmeyen gizli ilimlerden çokça ders verdiğindendir ki “çokça ders veren” anlamında, adı “İdris” diye anılırdı.

Her gün farklı konuda dersler veren İdris Aleyhisselam, günlerden bir gün ders esnasında konu hastalıkların hikmeti ve niçin verildiğine gelmişti. Talebelerden biri “hastalıkların hikmeti nedir? Neden hastalandığımızda sıkıntı çekiyoruz? Diye bir soru sormuştu. İdris Aleyhisselam, halka halinde oturdukları yerin merkezinde yanan ateşe birkaç odun daha attı ve merak dolu gözlerle bakanlara cevaben: “Kardeşlerim” dedi. “Hakkımız şikâyet değil, şükürdür, sabırdır. Çünkü vücudumuz ve bütün azalarımız bizim mülkümüz değildir. Onları biz yapmamışız, başka tezgâhlardan satın almamışız. Demek başkasının mülküdür. Onların sahibi, mülkünde istediği gibi tasarruf eder. Size bunu bir misal ile anlatayım.” Dedi ve sözüne devam etti: “Mesela gayet zengin, maharetli bir sanatkâr; güzel sanatını göstermek için, miskin bir adama modellik vazifesini gördürmek maksadıyla bir ücret karşılığında, bir saatçik bir zamanda süslü ve gayet sanatlı diktiği bir gömleği, bir hülleyi o fakire giydirir. Onun üstünde sanatının nakışlarını ve çeşitliliğini göstermek için keser, değiştirir, uzatır, kısaltır. Acaba şu modellik yapan adam, o sanatkâra dese: “Bana zahmet veriyorsun, eğilip kaldırmakla bana sıkıntı veriyorsun, güzelleştiğim bu gömleği kesip kısaltmakla güzelliğimi bozuyorsun” demeye hakkı var mıdır? Merhametsizlik ettin diyebilir mi? İşte aynı bu misal gibi, Celal ve ikram sahibi bir sanatkâr olan Allah, bize göz, kulak, akıl, kalp gibi nurlu duygularla giydirdiği cisim gömleğimizi, güzel isimlerinin nakışlarını göstermek için çok haller içinde bizleri dolaştırır, değiştirir. Açlıkla onun Rezzak ismini tanıdığımız gibi, Şafi ismini de hastalığımızda biliriz. Acılar, musibetler bir kısım isimlerinin hükümlerini gösterdikleri için onlarda rahmetin eserleri görünüyor. Eğer bu hakikatin sırrı açılsa hastalık perdesi arkasında çok güzel ve sevimli manzaraların, kârların bulunduğunu görebiliriz.”

Bir başka adam “Bizi Allaha yakınlaştıran en kıymetli amel nedir?” Diye sordu. Bu soru karşısında zeki bir muhatap bulmanın şevkiyle memnuniyeti gözlerinden ve her halinden belli olan İdris Aleyhisselam, “elbette takvadır” diye buyurduktan sonra bu yüksek erdemin ne anlama geldiğini, insanın ruhunda nasıl bir yansıma bulduğunu anlatmaya başladı. “Vicdanın dört unsuru ve ruhun dört duygusu olan irade, zihin, his, Rabbani duygular vardır. Bunların her birinin gayeleri, ulaşılacak son noktaları vardır. Mesela iradenin Allaha kulluk etmek, zihnin Allah’ı tanımak, hissin Allah’ı sevmek, ince duyguların ise şahit olduğu her şeyde Allah’ın mührünü; izini, özünü, yüzünü görebilmek, bu şekilde okumaktır. İşte takva denen bu yüksek ibadet bunların tamamını içinde barındırır. İşte bu dört unsura göre dokunan güzel ahlak kumaşı, insanın kalıbında ve kalbinde, Allah’ın güzel isimlerinin ve nakışlarının gözükmesine vesile olur ve böylece insana en yakışan elbisenin, takva elbisesi olduğu gerçeği açığa çıkar.

İdris Aleyhisselam, talebelerinin sorularını sabırla dinleyip onlara derin bir hikmetle cevaplar veriyordu. Hastalıkların ve sıkıntıların arkasındaki hikmetleri anlatırken, her bir örneğiyle insanın Allah'a olan bağlılığını ve O'nun kudretini hatırlatıyordu. Talebeleri, O’nun anlattıklarından büyük bir hikmet dersi çıkarıyor, onun bilgeliğinden ve tevazuundan ilham alıyor, her dersinde bambaşka ufuklar açan bu büyük rehberin etrafında toplanıyorlardı. Zaten İdris Aleyhisselam, kardeşi olan diğer peygamberler gibi her anında, Allah'a olan bağlılığını ve samimiyetini gösteren yüksek bir şahsiyet sahibi idi.

Hikâyeden hareketle bizler de hayatımızda pek çok haller içerisinde yuvarlanırken yaşadığımız her bir olayın, her bir durumun, Allah’ın takdiriyle olduğunun farkında olmalı ve bize en çok yakışan takva hakikatini rehber tutmalıyız. Öncelikle şerre meylimizi artıran duyguları törpülemeli ve bizi Allah’a yakınlaştıracak amellerle vakit geçirmeliyiz. Yani şu hayatın lezzetini ve zevkini istiyorsak; hayatımızı iman ile hayatlandırmalı ve farz ibadetlerimizle süslemeli ve günahlardan çekinmekle muhafaza etmeliyiz. Ancak böylelikle takva elbisesine layık bir kıvam olan -ahseni takvime- ulaşabiliriz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.