Hz. Muhammed'e (asm) benzemenin yolu
Günlük Risale-i Nur dersi...
Bismillahirrahmanirrahim
Muhabbetullah, ittibâ-ı Sünnet-i Muhammediye Aleyhissalâtü Vesselâmı istilzam eder. Çünkü Allah'ı sevmek, Onun marziyâtını yapmaktır. Marziyâtı ise, en mükemmel bir surette zât-ı Muhammediyede (a.s.m.) tezahür ediyor. Zât-ı Ahmediyeye (a.s.m.) harekât ve ef'alde benzemek iki cihetledir.
Birisi: Cenâb-ı Hakkı sevmek cihetinde emrine itaat ve marziyâtı dairesinde hareket etmek, o ittibâı iktiza ediyor. Çünkü bu işte en mükemmel imam, zât-ı Muhammediyedir (a.s.m.).
İkincisi: Madem zât-ı Ahmediye (a.s.m.) insanlara olan hadsiz ihsânât-ı İlâhiyenin en mühim bir vesilesidir; elbette Cenâb-ı Hak hesabına hadsiz bir muhabbete lâyıktır. İnsan, sevdiği zâta eğer benzemek kabilse, fıtraten benzemek ister. İşte, Habibullahı sevenlerin, Sünnet-i Seniyyesine ittibâ ile ona benzemeye çalışmaları katiyen iktiza eder.
Üçüncü Nokta: Cenâb-ı Hakkın hadsiz merhameti olduğu gibi, hadsiz bir muhabbeti de vardır. Bütün kâinattaki masnuatın mehâsiniyle ve süslendirmesiyle kendini hadsiz bir surette sevdirdiği gibi; masnuatını, hususan, sevdirmesine sevmekle mukabele eden zîşuur mahlûkatı sever. Cennetin bütün letâif ve mehâsini ve lezâizi ve niamâtı bir cilve-i rahmeti olan bir Zâtın nazar-ı muhabbetini kendine celbe çalışmak ne kadar mühim ve âli bir maksat olduğu bilbedâhe anlaşılır. Madem, nass-ı kelâmıyla, Onun muhabbetine, yalnız ittibâ-ı Sünnet-i Ahmediye (a.s.m.) ile mazhar olunur; elbette ittibâ-ı Sünnet-i Ahmediye (a.s.m.) en büyük bir maksad-ı insanî ve en mühim bir vazife-i beşeriye olduğu tahakkuk eder. (Lemalar 11. lema sh. 63)
Bediüzzaman Said Nursi
SÖZLÜK
MUHABBETULLAH : Cenâb-ı Hakk\'a karşı duyulan ihlâslı sevgi.
İTTİBÂ-I SÜNNET-İ AHMEDİYE : Peygamberimizin (a.s.m.) sünnetine uyma.
İSTİLZAM : Gerektirmek, lüzumlu kılmak.
MARZİYÂT : Râzı olunacak şeyler, arzular, istekler; Allah\'ın rızâsına dâir olan.
ZÂT : Kendi, aslı.
TEZÂHÜR : Görünme, belirme, ortaya çıkma.
HAREKÂT : Hareketler.
EF\'ÂL : Fiiller, hareketler.
CİHET : Yön, taraf; vesile, sebep, bahâne.
İTAAT : Söz dinleme.
İTTİBÂ : Uyma, tâbî olma, arkasından gitme.
İKTİZÂ : Gerekme, gerektirme, lazım gelme, işe yarama, icab etme.
HADSİZ : Sınırsız, sonsuz.
İHSANÂT-I İLÂHİ : Allah\'ın iyilikleri, bağışları.
VESÎLE : Sebep, vasıta, fırsat, bahane.
KÁBİL : Mümkün, muhtemel, kabul eden.
FITRATEN : Yaratılış olarak, yaratılış bakımından.
SÜNNET-İ SENİYYE : Peygamberimizin (a.s.m.) sözlerine, emirlerine ve hareketlerine dâir en yüksek ve kıymetli haller, tavırlar, hareket düsturları.
İTTİBÂ : Uyma, tâbî olma, arkasından gitme.
İKTİZÂ : Gerekme, gerektirme, lazım gelme, işe yarama, icab etme.
MASNUAT : Sanatla yapılmış olan eserler, varlıklar.
MEHÂSİN : Güzellikler, iyilikler, iyi ahlâklar, insana verilen hüsün ve cemâl.
HUSUSAN : Bilhassa, özellikle.
MUKABELE : Karşılık, karşılamak.
ZÎŞUUR : Akıl, şuur sâhibi.
MAHLÛKÁT : Yaratılmışlar. Varlıklar.
LETÂİF : Mânevî duygular, güzel, hoş ve ruhla ilgili hisler.
MEHÂSİN : Güzellikler, iyilikler, iyi ahlâklar, insana verilen hüsün ve cemâl.
NİÂMAT : Nîmetler, yiyecekler.
NAZAR-I MUHABBET : Severek bakmak.
CELB : Kendi tarafına çekmek, götürmek, kazanmak ,elde etmek.
BİLBEDÂHE : Açıklıkla, açıktan, meydanda olarak, besbelli, ap açık bir şekilde.
NASS-I KELÂM : Kelâmdaki sağlamlık. Dos doğru söz.
VAZİFE-İ BEŞERİYET : İnsanlığın vazifesi.