Misafir Kalem
Hz. Yusuf ve Saat Mucizesi
M. Burak Tunay
Hz. Yusuf Aleyhisselam Mısır Azizi'nin karısı Züleyha’nın haksız iftirası sebebiyle hapse atılmış, kadere teslim olmanın verdiği rıza ve memnuniyetle hapiste kaderine takdir edilen günlerini geçiriyordu. Bu süreçte hapishaneyi bir medreseye çevirmiş, ihtiyacı olan insanlara Allah’ın varlığını ve birliğini anlatıyor, rüyalarını tabir ediyor, onların merak ettiği soruları Allah’ın onun kalbine ilham ettiği manalar vesilesiyle cevaplandırıyor, ibadetle günlerini geçiriyordu.
Çünkü anlamış ki başa gelen her musibet Allah’a yönelten bir kamçı gibi olup, vaktini zayi olmaktan kurtarıyor. Sabır ve şükür vasıtasıyla ömrünü bereketlendiriyordu. Yine günlerden bir gün gece herkesin uyuduğu bir sırada Allah’a yalvarıp yakarırken, Cebrail (A.S) ona parmaklıklar arasından alamet bir nur olarak göründü ve şöyle dedi:
“Ey Yusuf! Allah’ın sana takdir ettiği vakitlerde ibadet etmeye devam et ve bu ibadetlerin vakitlerini tayin etmek, belirleyebilmek üzere sana bir mucize ilham olunacak, bu mucizeyle gece ve gündüzün saatlerini tayin edebileceksin. Zindanın karanlığı seni aldatmasın, Rabbinin sana lütfettiği ilimle hem kendi vaktini bereketlendirecek hem de zindandaki insanlara yol göstereceksin.”
Yusuf Aleyhisselam, Cebrail’in getirdiği bu müjdeyle kalbinde büyük bir huzur ve şükür hissetti. O andan itibaren parmaklıklar arasından gelen nur, zindan duvarlarında bir gölge bırakmaya başladı. Yusuf Aleyhisselam, gölgenin hareketlerini izleyerek zamanın ilerleyişini anlamaya başladı. Bu, Allah’ın ona bahşettiği bir mucizeydi; zindanın karanlığında bile vakitlerini düzenleyebileceği bir ışık terazisi olmuştu. Artık ibadetlerini bu mucizeyle düzenliyor, her bir namaz vaktini belirliyor ve zindandaki insanlara da bu ilmi öğretiyordu. Hapishanedeki diğer mahkûmlar onun bu haline hayran kalıyor, onun bilgeliği ve sabrı karşısında şaşkınlıklarını gizleyemiyorlardı.
Yusuf Aleyhisselam onlara, “Bu bir ilimdir ki Allah’tan gelir. Ben sadece O’nun ilmine talip olan bir kulum. Zindan bana karanlık değil, Allah’a yönelişimde bir vesiledir. Ey dostlar! Allah’a teslim olan hiçbir kul karanlıkta kalmaz. Ona sabırla yaklaşın, şükürle dua edin ve Onun size de bahşedeceği hikmetlere yönelin” diyordu.
Aradan biraz zaman geçtikten sonra Yusuf Aleyhisselam hapishanenin penceresinden süzülen ışıkların yön ve biçimine göre ve Allah’ın ona bahşettiği ilhamla zaman kavramını anlamış ve saati icat ederek beraberindeki yeni iman etmiş kişilerle birlikte ibadet ediyordu. Zaten fayda sağlayan pek çok şey hep peygamberler eliyle topluma ikram edilmişti. Yusuf Aleyhisselam zindanda 7 sene kaldıktan sonra bir gün, padişah bir rüya görür ve gördüğü bu rüya onu çok derinden etkilediği için, askerlerden, hapishanede mahkûmların rüyalarını tabir ettiğini de duyunca emrederek Yusuf Aleyhisselamı, yanına çağırır ve ona rüyasını anlatır.
Rüyanın içeriğine göre; kıtlık olacağını ve bu kıtlığa karşı elde olan imkânların doğru kullanımı ve israf edilmemesi üzerine çözüm önerilerini dinledikten sonra padişah, Yusuf Aleyhisselamı serbest bırakmakla kalmamış bir de onu hazine ve mali işler bakanı yaparak görevlendirmiştir. Fakat o zindanda nasıl bir hal üzereyse bu makam ve görev onu zehirlememiş, görevini layıkıyla yaparak ve “insanın en kıymettar sermayesinin ruhu olduğunu” ifade ederek ömrünü kıymetsiz şeylerle geçirmemiş, zamanı en büyük sermaye bildiğini” söylemiştir. “İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır” hadisine göre hareket etmiş ve hapisten çıkıp kardeşlerine ve ailesine kavuştuktan sonra dünyanın en mutlu halindeyken bile Allah’ı unutmak gafletinde bulunmadığını göstermiştir.
“Kabrin arkası için çalışınız. Zira hakiki saadet ve nimet ondadır.”
Hikâyeden hareketle Yusuf Aleyhisselam’ın bize öğrettiği şekilde hareket ederek: “zamanımızı ve nefesimizi israf etmemeli, yapılan her bir iyiliğin on, yüz, bin sevabı olduğunu bilmeliyiz. Bu vesileyle üç ayların manevi iklimi ve bereketiyle okula giderken gelirken, teneffüste, evde bildiğimiz kısa surelerden bile olsa Kur’an okumak ve salavat çekmek, La ilahe illallah gibi mübarek kelimelerle meşgul etmeli, şikâyet, gıybet, hakaret gibi şeylerden de geri tutmalıyız.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.