İçimizdeki vampirler-2 (Düşmanlık)

(Bediüzzaman’ın Filtreleri)

 

“1948 yılıdır. Ömrünün yirmi sekiz yılını, hapis ve sürgünde geçiren, Bediüzzaman bu defa Afyon adliyesinin zulüm ve istibdadına maruz kalmaktadır. Savcı, yukarıdan aldığı talimatla hayal makinesini yalan ve iftira üretmek üzere var gücüyle çalıştırır. Ve yüze yakın, tezviratla dolu iddianameyi Bediüzzaman aleyhinde mahkemeye sunar. Üstad, yapılan bu zulüm ve baskıya daha fazla dayanamaz. Ellerini açıp savcıya tam beddua edeceği bir sırada, hapishane bahçesinde oynayan küçük bir kız çocuğunu görür ve kim olduğunu sorar. Çocuğun, savcının kızı olduğunu öğrenince o masumun zarar görmemesi için düşündüğü bedduadan vazgeçer…”

 

Evet, sıradan bir insan mantığıyla çözülemeyecek, anlam verilemeyecek muhteşem bir şefkat örneği… Bu hadiseyi biraz da fevri düşünen bir arkadaşa anlattığım zaman, “Ben olsam değil yalnız savcıya, tüm sülalesine beddua ederdim…” diye bir tepki vermişti. Bir tarafta bir masumun hatırı için, hakkında idam isteyen savcıya bedduadan vazgeçen “umman bir gönül” diğer yanda, bir suçludan intikam almak için tüm yakınlarını ateşe atabilecek “ dar bir zihniyet”…

 

Sonra o şahsa Tarihçe-i Hayattan şu cümleyi okudum: Eğer, Risâle-i Nur'u tenkit fikriyle tetkik eden adliye memurları îmanlarını onunla kuvvetlendirip veya kurtarsalar, sonra beni îdam ile mahkûm etseler, şâhit olunuz, ben hakkımı onlara helâl ediyorum.” Bu cümleyi dinleyen, muhatabımın üstada olan hayranlığı kat kat arttı… Sessizce: “Helal olsun!” diye mırıldandı…

 

Evet, Üstad niçin böyle düşünüyordu da  biz niye başka türlü düşünüyorduk… Bırakın idamımızı isteyen savcıya, otobüste ayağımıza basan insana ya da trafikte yanlış yapan sürücüye karşı verdiğimiz tepki bile yenilir yutulur cinsten değildi.

 

Evet Üstad, bir ruh mimarıydı. Anlık tepkiler vermek yerine kullandığı düşünce filtreleri onu bizden farklı kılıyordu. Hayatı sıkıntı ve meşakkatlerle geçen, musibetin tenevvüünü musikinin nağmeleri gibi dinleyen Üstad, yaşadığı tüm olumsuzluklara karşı 3’lü bir filtre kullanıyordu. Gelin birlikte bu filtrelerin neler olduğuna bakalım:

Evvela, “Mü'min kardeşinden sana gelen bir fenalığı, bütün bütün ona verip, onu mahkûm edemezsin. Çünkü evvelâ, kaderin onda bir hissesi var. Onu çıkarıp o kader ve kaza hissesine karşı rıza ile mukabele etmek gerektir.”

 

Üstad, ilk olarak, aldığımız darbelere karşı “kader” tamponunu araya koyar ve şiddeti düşürür. Anlık tepki yerine düşünmeye sevk eder bizi. Bir mümin olarak kaderin hükmüne karşı rıza ve hoşgörü ile  davranmamız gerektiğini tespit eder.

 

İkinci olarak “Nefis ve şeytanın hissesini de ayırıp, o adama adavet değil, belki nefsine mağlup olduğundan acımak ve nedamet edeceğini beklemek.”

 

Üstad, düşünmeye başlayan bir zihin için ikinci bir pencere açar. Gördüğümüz fenalığın suç ortaklarını tespit eder. Nefis ve şeytan iki organize suç unsuru olarak önce muhatabımızı yenmiştir. Bize düşen öncelikli görev, mağlup birinin haline “acımak” olmalıdır. Sonra sabırla “pişman olmasını” beklemek, gerilimi epeyce azaltıcı, insani bir tavır olacaktır.

 

Üçüncü olarak, “Sen kendi nefsinde görmediğin veya görmek istemediğin kusurunu gör; bir hisse de ona ver.”

 

Bu cümleyle, bakış açımız biraz daha değişir ve farkındalık düzeyimiz biraz daha artar. Hücum oklarını dışarıdan içeriye çevirir ve nefis muhasebesi yapmaya başlarız. Sıradan bir “saldırganlık” fikri yerine daha düzeyli ve erdemli bir tutum olan “otokontrol” becerimizi geliştirmeye başlarız.

 

Sonra bâki kalan küçük bir hisseye karşı en selâmetli ve en çabuk hasmını mağlup edecek afv u safh ile ve ulüvvücenablıkla mukabele etsen, zulümden ve zarardan kurtulursun.”

 

Tansiyonu düşüren, darbenin şiddetini azaltan, adeta krizi fırsata dönüştüren Üstad, problemin geri kalan kısmıyla ilgili de üst bir bilinç düzeyi olan “affetmeyi” tavsiye eder. Ta ki ne muhatabımıza zulüm edelim, ne de ondan daha fazla bir zarar görelim…

 

Evet dostlar, üç günlük küslüklerimizden kan davalarına, meydan muharebelerinden dünya savaşlarına, insanı ve insanlığı yoran tüm problemlerimiz için, Bediüzzaman’ın filtrelerini kullansak… Daha mutlu daha bahtlı olmaz mıyız?

Reçete, doktorun görevi; ilacı kullanmak, şifa bekleyen hastanın..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
5 Yorum