Himmet UÇ
Iğdır’da bir düğün merasiminden notlar
Diyarbakır yıllarından beri kendini tanıdığım hizmete adamış civan delikanlı, dünyaya girmek üzeredir. Bana “mevlidimde konuşur musun” dedi? Ben de memnuniyetle konuştum.
Bir salonda Iğdır vilayeti vustasının ahalisi salonda bir tarafta nisaiyyun bir tarafta mukabilleri toplanmışlar. Bir arkadaş Osmanlıca bir metinden mevlid okudu. Harika cümleler vardı. Ah keşke onları anlayacak eğitimimiz olsaydı. Gözü çıksın kör modernistlerimizin. Dili de Osmanlıyı da darmadağın etmişler. Siyasi dağınıklıklar da bunun uzantısı.
Yukardaki ekabir nerden anlasın bunları, milletler nasıl çözülürmüş bizim son asrımıza bakan bunu gayet iyi anlar ama malı öyle ustalıkla süsleyip püsleyip bizim aydın dediğimiz adamlara sunmuşlar ki sorma gitsin. Kafayı da bedeni de cıbıl hale getirmek modernizm, dekolte elbise, dar pantolon, deccal mührü kasket oldu harika. Bu komediyi kargalarla gudikler seyrediyor ne de güzel gülüyorlar.
Kalabalık arasında hoşuma giden Osmanlı tarzı ile asırlardır günümüze taşınan eksik eteklerin giyimi başında yazma beyaz, gözler, yüzler nurlu, dua için eller açılmış amin demesinde ne temenniler var. Anamın ihramı ve çarşafı aklıma geldi, yıllar öncesine gittim. Anam namahremden çok korkardı, yüzüne puşu takar, ihramı da yüzüne çekerdi. Ahiretin kapısı idi onun yüzü ve ahvali. Bir gün takside gidiyoruz, anam “Himmet oğul niye boş durursan, salavat getirsene“ dedi. Tesbih çeke çeke dili dönmez olurdu, o tesbihin kanatları ile ahirete uçtu.
Konuşmamda Cenab-ı Nebi’nin (asm) hayatını bir filim şeridi gibi özetledim. Doğarken bu marez-i maraza ülkesine ayak basar basmaz secdeye kapanır, ümmeti ümmeti der, buna ümmetin büyük hanımları şahit olurlar. Biri Meryem, biri Asiye. Yirmi beş yaşına kadar gözlem ve yorum yıllarıdır, putların etrafında halkalanan, Kabe’yi kötü maksatlar için kullanan Kureyş’e iğbirar duyar ama değişim için bekler. Bir gün Kabe’deki bir şölene giderken yolda düşer bayılır, Allah ona izin vermez.
Hz. Hatice ticaretle uğraşmaktadır, güvenilir bir insan arar. Peygamberimizi salık verirler, hizmetçisi Meysere ile Cenab-ı Resul ticarete giderler, iyi ticaret elde ederler. Yoldaki harikaları Meysere gelir anlatır. “Hanımım, yolda bir kuru ağacın altına oturdu, ağaç birden yeşerdi. İki deve yürüyemiyordu ayaklarını sıvazladı, koşmaya başladılar iltifat-ı Nebevi sayesinde. Bulutlar başının üstünde gölge yapıyordu.”
Hatice’nin içindeki sevgi pınarı coşkun bir nehre dönüşür, ya ne olsaydı sanki. Ya Resullallah bizim içimizde cıl cıl akan bir su bile yok. Birgün bir deli, bacada oturan kadınlara -içlerinde Hz. Hatice de vardır- bağırır. “Evlenmeyin son peygamber gelecek.” Hz. Hatice irkilir, antenleri hızla atar.
Nesibe, Hz. Hatice’nin arkadaşıdır. Cenab-ı Resul ile Hz. Hatice’yi bir araya getirmek istemektedir. Hz. Hatice evlenmek istemektedir ama kimseye meyli yoktur, altın yüreğin tenekelere meyli olur mu? Nesibe Hz. Peygambere söyler, o da fakir olduğunu ona denk olmadığını anlatır. “Sen onları dert etme Muhammed“ der. Hatice’ye anlatır, konu pişer. Peygamberimiz (asm) amcaları Hz. Abbas ve Hamza’ya açar onlar kabul eder. Aile halaları, amcaları Hatice’yi istemeye giderler. O sahneyi görmek isterdim, Cenab-ı Nebiye kız isteme yürüyüşü.
Yirmi deve mehir verilir. Sultan-ı Beşer evlenir. Hz. Hatice büyük dağlar gibi şanlı nebinin bütün peygamberlik ve vahiy geliş yıllarında ona arka olur, müzaharet eder. “Hatice bana birşeyler oluyor, ben kahin miyim?” Hatice “Yok yok ya Muhammed sen iyi bir insansın, yoksulları gözetir, gariplere yardım edersin, sen kahin olamazsın üzülme korkma.“
Hatice’nin ölümünden sonra da zaman zaman Hz. Aişe’ye Hatice’yi medihle, sitayişle anlatır. Hz. Aişe “Hep Hatice hep Hatice ya Ebu Kasım“ der. Peygamberimiz (asm) “ama Ayşe o çok başkaydı” der.
Peygamber varlık karşısında şaşkın insan aklına alemi manalandırma dersleri verdi. Çözemeyip intihar edenlerin sonunu getirdi, bu kainatı bir misafirhane olarak, dershane olarak, başka bir aleme hazırlanma yeri olarak anlattı.
Kureyş’in boykot yıllarında Hatice hastalandı ve vefat etti. Cenab-ı Nebi büyük hüzün yaşadı. Sonra fırtınalı yıllar.
Bir gün Hz. Ayşe ve Resul-i Zişan oturmaktadır kapı açılır Cebrail ile Azrail gelirler. Cebrail siyah elbiseler giymiştir, Resul-i Zişan sorar, ”neden siyahlar giymişsin karındaşım.” O da “artık vahiy gelmeyecek Ya Nebi” der. Azrail, “sizin müsaade ederseniz mukaddes ruhunuzu seyahata çıkaracağım, ama Allah buyurdu ki eğer istiyorsa istediği kadar yaşasın.“ O da “hayır gel emaneti al” dedi.
Hz. Aişe’de kıyamet koptu. Ve biz de helaket ve felaket asrına geldik, hayırlı olsun.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.