Senai DEMİRCİ
İhlas: Sözün Kalbi, Kalbin Sözü
Sûre-i İhlâs'ta,
kendi mikdar-ı kametinde müselsel,
hem müretteb otuz sûre münderiç;
bu bunlara sehergâh...
Bediüzzaman Said Nursi
Bir pırlanta gibi seyredilir İhlas. Ne yönden bakılsa, ayrı bir renkle görünür. Hangi yanı okunsa yeni bir hitap olur. Ne vakit dokunulsa, sıcacık bir tenezzül eğilir. Hiç tekrar edilmez, her defasında öncekinden daha yeni, daha derin, daha çok, daha ince, daha heyecan verici konuşur. Şavkı hiç kesilmez. Dudağa değdikçe, tadı yenilenir. Dokunduğu her nefesi tazeler. Göze sığmaz, çerçeve tanımaz. Köz gibi üflendikçe parlar. Parladıkça alevlenir. Bir sehergâhtır İhlas Suresi, süt beyaz duruluğundan tüm renkler tomurcuğa durur. Açana, kendini açar. Açıldıkça, yeni bir perdeyle perdelenir.
"İhlâs"ın sözlük anlamı; bir şeyi, kendisine karışmış ve bulaşmış olan şeylerden arındırmak, ayrıştırmak ve sadece kendisi yapmak. "İhlâs"ın terim anlamı, yapılan amelin sadece ve sadece rızâ-yı İlâhî için yapılması. Hal böyleyken İhlâs suresi bize ne anlatır? İhlas, hem EHAD hem SAMED Allah'ı hatırlatarak, insanın yönelişlerini katışıklıktan arındırır, arayışlarını bulanıklıktan temizler. Allah'ın hatırını, doğuranların da doğurulunların da hatırının önüne koyar. "Yok başkası, sadece Allah!" der. "O'nun gibisi yoktur!" diyerek, gördükleriyle sıkılan insanı, hiç görmediği bir bakışa çağırır. "Yok böylesi…" dedirtecek vaadlerin eşiğine koyar başını.
"De ki…" diyen Allah'tır. Dememizi ister ki Allah: "Kime Allah diyecekseniz O Ehad olsun. Bir olsun ama öyle bir ki ikinin ya da üçün biri değil, yekpare Bir olsun. Bir O olunca, başka bir ‘bir’ daha, başka biri daha olmasın. Ne isterseniz O'nda olsun. Ne varsa O'nun… Sizi başkasına muhtaç etmesin." Dememizi ister ki Allah: "Kime Allah diyecekseniz, O Samed olsun. Sizi başkasına muhtaç etmesin. Size başkasını aratmasın. Bir O'nda kalasınız. Bir O'na kanasınız. Bir O'nu bulasınız. Bir O'nunla olasınız. Bir’in yanında yahut yerinde birileri de olmasın.”
"De ki…" diyen Allah demek istiyor ki: "Ben 'de ki…' dediğimde bir siz anlarsınız; başkaları değil. Sözümün muhatabı seçtiğim sade sizsiniz. Sizi ancak sizi biriciği eden anlar; sizi sıradan birileri görenler değil. Siz öyle Birini aramaktasınız ki, kalbinize başkasını arattırmasın. Aradığınızı, aradığınız her şeyi O Biri'nde bulasınız, öbürüne tenezzül ettirmesin. Anlayın ki anlıyorum sizi. Kalbinizin arayışlarını biliyorum. Ben başkalarının eline bırakır mıyım hiç sizi? Başkalarının kapısına yorar mıyım sizi hiç?
"Bir de şunu da bilin ki, kim size 'biriciğim' diyorsa, başkalarına muhtaç etmemeli. Yetmeli size. Hem kendisine de yetmeli. Başkalarının yardımıyla değil kendi başına, Samed olarak, istediklerinizi vermeli. Kalbiniz ancak Ehad-i Samed’e yöneldiğinde sevinir, Ehad-i Samed’i bulduğunda doyar. Kendisi de muhtaç olana muhtaç olmak yorar kalplerinizi. Yardım alandan yardım almak yolda bırakır ümitlerinizi. Anlayın ki anlıyorum sizi. Kalplerinizin ince sızılarını biliyorum. Başkalarının insafını bırakır mıyım sizi?"
Diyor ki Allah: "'Allah' dediğiniz Ehad olmalı. Biricik olmalı; başkasına yöneltmemeli sizi. 'Sana yalnız Sana kulluk ederiz' yönelişini hak etmeli. 'Allah' dediğiniz Samed olmalı" Kimseye muhtaç olmamalı, sizi kimselere muhtaç etmemeli. '[o halde] Senden, yalnız Senden yardım dileriz' yönelişini hak etmeli.. Kime 'İyyâke n'abudû…' diyorsanız, ona 'İyyâke n'estâin' demelisiniz. 'İyyâke n'estaîn' deyişinizi hak etmeyene, 'İyyâke n'abudu…' de demeyin. Kulunu kendisinden başkasına muhtaç eden, kuluna biricik Rab olma hakkını yitirir."
Ehad'in kulu olmak için Samed'den başkasından yardım istenmez. Demek ki Fatiha'nın eşik cümlesi, İhlas'ın gerçeğini yankılandırır: Yalnız Sana kulluk ederiz ey Ehad, yalnız Senden yardım isteriz ey Samed.
Ehad, 'iki'si' olmayan' 'bir'dir. Katışıksız 'bir'. Sonrasız 'bir'. Öncesiz 'bir'. Samed, 'som' varlık demek; katkısız varlık, 'gibi'siz var olan. Vardan da var bir Var! ‘Var’ demelerin yetmeyeceği bir Var.
Ehad'e kul olmak, kırıntısız, küsuratsız, kesirsiz yöneliş ister. Samed'e kul olmak 'acaba'sız, 'belki'siz güvence verir. Doğurandan ilah olmaz; Ehad'in eşi olmaz. Doğurulandan ilah olmaz, Samed bir başkasıyla var olamaz. Seni doğuranlara minnet etmeden, senin doğurduklarından minnet istemeden kul ol.
Ehad'dir Allah, yalnız O'na kulluk et; Ehad'in hatırını seni doğuranların hatırına öncele, kulluğu atalarının alışkanlığı olarak yapma... Samed'dir Allah; Samed'in hatırını doğurduklarının hatırının önünde tut, evlat kaygısıyla, geçim telaşıyla kulluğunu terk etme. Ne kendin kula kulluk et ne kulları kendine kul et; doğuran [kul]lardan ilah olmaz, doğurulan [sen]den ilah olmaz. Seni doğuranlara minnet etmeden, senin doğurduklarından minnet istemeden yaşa.
Seni doğuranları Ehad sanma, senden doğanlara Samed sayma kendini. Kulluk, "böyle gelmiş böyle gider" alışkanlığı değildir, doğuranlardan miras alınmaz, doğurulanlara miras bırakılmaz. Hep ilk hep sondur. Seni doğuranlar sana 'Ehad' değil, doğumdan önce sana 'herhangi biri'ydiler, sen de onlar için 'herhangi biri'ydin; bir değil, biricik değil. Sen doğurduklarına Samed değilsin; doğumdan önce senden habersiz vardılar, sen öldükten sonra sensiz var olacaklar; muhtaç değiller sana.
Yaşadığın hiçbir an bir öncekinden doğuyor değil, bir sonraki an'ı doğuruyor değil... Her bir an Ehad için tektir; Samed için ilktir.
Hiç kimseye hiçbir şeye muhtaç olmayan Samed, seni biriciği etmişse, seni vazgeçilmezi görmüşse, Ehad olduğundandır; sensiz edemediğinden değil. Hiç kimseye hiçbir şeye muhtaç olmayan Samed, seni biriciği etmişse, seni vazgeçilmezi görmüşse, Ehad olduğundandır; sensiz edemediğinden değil. Hiç kimseye hiçbir şeye muhtaç olmayan Samed, seni biriciği etmişse, vazgeçilmezi görmüşse, Ehad olduğundandır, sensiz edemediğinden değil.
Ehad'dir senin Rabbin; senden 'herkes gibi' olmanı talep etmez; orijinal kişilik ister senden. Samed'dir senin Rabbin; seni 'hiç kimse'ymişsin gibi sıradanlığa mahkum etmez; baş köşeye oturtur seni.
Ehad'dir Allah; O'nun biricik kulusun; başkası yok. De ki, ‘sadece benden bekliyor güzelliği’; o kadar sorumlu bil kendini. Samed'dir Allah; bir O'na kulsun, başkası yok. De ki, ‘sadece onun nazarında yer ararım kendime’; başkalarının gözüne girsen de nafile.
Öyleyse de ki:"Ey Ehad, bizi 'doğru yol'a al, başkasına kul etme... Ey Samed, bizi "üzerlerine nimet indirdiklerinin' yoluna al, başkalarına muhtaç etme...
Ehad'dir Allah, her an'ı ilk defa yaratır, anasız yaratır an'ı. Samed'dir Allah, her an'ı son defa yaratır; an'a ana etmez an'ı… Ehad'dir Allah, her an'ı ilk yaratır, sonraki an'a ana etmez bu an'ı. Samed'dir Allah, bir sonraki an'ı önceki an'dan doğurmaz. Yine olsa da hep yenidir an. Ehad'dir Allah; seni bir tek kulu bilir. Samed'dir Allah, bir tek kulluk ister senden.
Ehad’dir Allah, bir an içinde olabileceğin en güzel halde görmek ister seni. Samed’dir Allah, sonraki anların hatırına şu anı geçiştirmene razı olmaz. Ehad-i Samed’e sadece bir ‘an’ kuldur insan; başka anlar yok. O da bu an! Sadece bu an! ‘Ol’manın biricik vakti; başka vakit kalmadı ki…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.