Himmet UÇ
Neye çekidüzen verelim?
Bizim fikir, siyaset, edebiyat tarihimiz karakteristik ve enteresan tiplerle doludur. Düzene çekidüzen vermek isteyen Donkişotlar her millette çıktığı gibi bizde de azımsanmayacak kadar vardırlar ve hala varlıklarını sürdürürler.
Mithat Efendi, Sultan Abdülhamit idaresine karşı eleştirel tutum takınınca Rodos adasına sürülür, orada Medrese-i Süleymaniye diye o zamanki müfredata göre yeni bir okul açar; adadaki balıkçı çocukları daha başkaları hareketi destekler, oradan yetişenler daha sonra önemli görevler alırlar. Hatta cumhuriyet tarihinin önemli bir gazetesinin sahibinin dedesi orada Mithat Efendi’nin talebesi olmuştur.
Mithat Efendi, okuma yazmak bilmeyen bir topluma en iyi yapılacak şeyin onlara okuma yazma ve düşünme yeteneği vermek olduğunu düşünmüş elli yıl Tercüman-ı Hakikat’i çıkarmış. Kitaplar yayınlamış, evlerde okuma saatleri oluşturmuştur. Kendisine böyle avami bir edebiyat yaptığından dolayı eleştiriler gelince halkının yüzde doksandan fazlasının okuma bilmediği bir ülkede sanat için sanat yapmanın beyhudeliğini anlatır.
Bediüzzaman’a çok benzer. "İstanbul’da şu kadar hamal var bir tanesi gazete okumaz" der cehalete parmak basar. Yazdığı eserlerini okuma salonları durumundaki dershanelerinde okutur. Aradan yüz yıla yakın süre geçmiş bu okuma tarzı topluma demokratik, mutedil, yıkmayan, kırmayan, istila gibi bir hafi maksadı olmayan insanlar yetiştirmiş. Eserleri bir din, bir sanat, edebiyat, bir rehabilite mektebidir.
Namık Kemal, Mithat Efendi’yi beğenmez, eleştirir. Namık Kemal’e göre tahta kılıçla devlete saldırmak, ona çeki düzen vermek siyaseti aksalgayedir. Ama ne olmuş, bir sözü yüzünden Gelibolu’ya sürgün edilmiş. Vatan Yahut Silistre yüzünden Magosa’ya sürgün edilmiş. Daha sonra Türkistan Erbab-ı Şebabı isimli derneği kurmuş güya devleti ele geçirecek bir mecnunlar grubu ortaya çıkarmıştır. Belgrad ormanlarında yakalanırlar her biri bir tarafa sürgün edilirler. Mithat Paşa da aynı yoldadır. "Olmasın Ali Osman olsun Ali Mithat" demiş. Ütopyanın en karanlığı... Bu büyük adamlar gözleri devleti ele geçirmekte, meşin koltukta yayılmaktadır.
Bediüzzaman bu siyasi kavgaları çok iyi bilir ama kader onu siyaset felsefesi yaptırır. Devlet örgütünün içinde bulunmayı düşünmez. O, siyaset felsefesi yaptığı dönemlerde bir türlü umduğunu bulamaz, siyasetten çekilir. Barla’ya sürgün edilir. Orada her şeyi bir tarafa koyar eserlerini yazar, okumaya sunar. Bugün bu kavgasız, meltem rüzgarlı dava devam eder gider.
İsmini Bediüzzaman’dan müstear bir gazete diyelim, on yıldır demokrasi havarileri yetiştirmiş. Her gün Erdoğan’ı eleştirmek devletin eksikliklerini ortaya koymak için dikenli sözlerle ironik olmayan eleştiriler yaptılar. Ümmeti Muhammedin bu paraları böyle sistemi ve devleti eleştirmek için bu paraları verip bunları yetiştirmediği muhakkak. Şu adamlar Bediüzzaman’dan ders almadılar inad ettiler ama inatları pahalıya mal oldu. Nice kurumlar bunların siyasi ihtirası yüzünden heba oldu gitti.
Gerek batıda gerek bizde hiçbir devlet bir yazara devleti dizayn etme görevi vermez. Hugo kralı eleştirir yirmibeş yılı sürgünde geçer. Fransız demokrasisi onun dediği için değil zaman muktezasınca demokrasiyi ihraz etmiştir. Türk demokrasisi birilerin fikrinden değil, tabii akışı içinde demokrasiye gelmiştir. Kimsenin eleştirisinden değil. Mustafa Kemal, Serbesti Fırkasını kapattırır çünkü o bir muhalefet partisi kurmacasına aldanmış ama partinin muhalefet değil, iktidar olacağını hissedince "kur" dediği adamı geri çekmiş. Zannedersem Yusuf Akçura “Milletin emeği heba oldu” der.
Şu anda ona yakın gazeteci Adnan Menderes'i ipe götüren cuntacılara yağcılık yapıyor. Yahu kardeşim bu ne kin, bu ne adavet? Bu memleketi yönetenler kusursuz değil ama onları yıkarsak doğacak zarar sizin gördüğünüz zararları binlere katlar.
Bedizzaman, “bu zamanda günahsız hükümet muhal-i adidir, çünkü bu zamanda bir ferd dahi günahsız olamaz” der. Bu söz, dünyanın en büyük siyasi felsefesi sözlerinden biridir. Ne Ruso, ne Mokteskiyo böyle bir söz söylememiş.
Bediüzzaman o sözün devamında "Ben öyle adamlara anarşist nazarıyla bakıyorum, çünkü onlar mümkün hükümetin hangi suretini görse, ondaki meyli tahrib ile yıkmaya çabalar" diyor. Bu da çok önemli bir siyaset felsefesi. Bu iki sözü bu yazarlar anlamadılar, hala anlamamakta direniyorlar. Eleştiri mizacı bozar, hakikaten bozmuş. Mümkün değil bu insanların ıslah olması. Halbuki takdir ettiğim insanlar var. Yazarlıkları parmak ısırtan insanlar var ama kalemleri yazar değil sanki mezar kazıcı, gelin geri dönün.
Sanat, sanat felsefesi, tabiat, tabiat felsefesi, bilim, bilim felsefesi, tarih, tarih felsefesi, fizik, astrofizik, kimya, kimya felsefesi daha nice ilimler. Sosysoloji, İslam tarihini dramatik gözle yorumlama, Kur’an'daki sanata eğilme, daha neler... Ben bunların hepsi ile ilgili yazılar yazdım. Gelin bırakın bu devleti dizayn etme hatarlı yolunu bu tür yazılar yazın. Toplumu böyle kucaklayalım.
Ak Parti'de profesörler var, MHP'de ilim adamları var. Bu insanlar ilime, sanata ve dine aç. Şu topluma faydalı olmak için siyasi turlar değil ilmi sanatsal turlar ile gençliği etkilesinler. Bizim arkadaşlar da rahata mağlub milletin imdadı yerine başka şeylere koştular. Adam çok ama diğergam yok. Birbirini çalışamaz hale getirme, konforlu evlerde oturma, bu yüzden şu hale geldi toplum. Bunun yüzde biri kadar diğergam insanların olduğu dönemler şimdiden daha verimli idi.
İşte Bediüzzaman ve çevresinde olan ekalliyet. Bunların yerini yeni ve farklı insanlar almalı. Gelin sanata, fikre, tefekküre dönelim, memleketin hayrına olur.
"Sahipsiz olan memleketin batması haktır/ Sen sahib olursan bu vatan batmayacaktır" diyor Akif.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.