Raif ÖZTÜRK
İnek fıkraları ve 'Gülsüm inek olayı'
Bendeniz çok inek fıkraları okumuştum, fakat hiçbirisi bana şu meşhur ‘Gülsüm inek olayı’ kadar komik gelmedi.
Olayı okuyunca: ‘Olamaz, komedi olsun diye yapılan bir senaryodur,’ diye düşündüm.
Türk halkı olarak Hindu’lara, ineklerin hayvanca davranışlarına bile anlam verdikleri ve kutsadıkları için gülüyorduk.
Şimdi ise; ‘bir ineğin büste sürtünmesini ve alçıdan yapılmış olan büstün kırılmasını’ mahkemeye taşıdığımız için kendimize güldürüyoruz…
Konu açılmışken birkaç inek fıkrası anlatayım da, hem bugün biraz hoşça vakit geçirelim, hem de kıyaslamayı yapalım. Bakın bakalım, hangisi daha komik. Fıkralar mı, olay mı?
Bir gün Temel kahvede oturuyormuş. Dursun aceleyle kahveye gelmiş ve Temele şöyle demiş:
-“Temel, senin inekler sigara içeyru mu?”
-“Hayır daa!...” demiş Temel.
Dursun:
-“O zaman senin ahır yanâyi…”
*******
Fıkra bu ya: Aslan ile boğa bir gün ormanda buluşmuşlar ve geç saatlere kadar geyik muhabbeti yapmışlar.
Gecenin 12 sine doğru aslan saate bakmaya başlayınca, boğa sormuş:
-“Hayrola aslan kardeş, sen ki koskoca ormanlar kralısın, sana yakışıyor mu bu telaş. Yengeden mi korkuyorsun yoksa?” Deyince aslan:
-“Seninki gibi evde bizi bir ‘inek’ bekliyor olsa hiç problem yok, ama evde bizi bekleyen bir inek değil, bir dişi aslan var aslan…”
*******
Bir de şu fıkraya, pardon şu olaya (!) bakınız:
Malatya’nın Yeşilyurt ilçesine bağlı Kadiruşağı Köyü'nde "Gülsüm" adı verilen bir inek, Gül Kılıç isimli kadının elinden kaçarak, ilköğretim okulunun bahçesindeki büste sürtünür ve büst kırılır.
Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından, bu inek ve bu ineğin sahibi olan aile hakkında soruşturma açılır. Daha sonra, ineğin yaşadığı köyün tamamının ifadesi alınırken, 'Gülsüm inek’ sahibi tarafından, ceza alma korkusuyla komşu köye sürgün edilir...
Yani, ineğin işlediği suç (!) nedeniyle soruşturma açılınca Gül Kılıç, korkudan ineğini bitişik köydeki Ömer Aktaş isimli yakınına çok ucuza satar.
Gül Kılıç, kendisiyle yapılan röportajda:
Büstü kıran ineğin neden olduğu bu kazanın ardından, üzülmek yetmiyormuş gibi ‘açılan soruşturma nedeniyle çok korktuklarını ve ineği yakınlarına sattıklarını’ söyler ve şöyle devam eder.
-"Büst kırılınca bizim ifademizi aldılar... Ben de, inek elimden kaçtığını ve beni de yere yıktığını bildirdim. Kolum da incindi. Elimden kaçtıktan sonra, çocuklar ineğin Atatürk büstünü kırdığını bana söylediler" diye üzüntülerini dile getirir.
Köylülerden Ömer Ateş ise:
-"İnek, alçıdan yapılmış olan büste süründü diye büst kırılmış. İnek suçlanıyor da, büstü bu kadar dayanıksız yapanların hiç mi suçu yok?" diye ineğin savunmasını yapar.
Buna da şükreden bir başka köylü ise şu espriyi patlatır:
-“Bu olay iyi ki burada oldu, eğer Hindistan'da olsaydı, ‘kutsal inek zarar gördü’ diye büste veya bizim müdüre ceza verilirdi…”
Evet, ben fıkraları ve bu ilginç olayı arz ettim. TAKDİR ve YORUM SİZİN…
*******
NOT: Gülsüm ineğin huysuzluğu anlaşıldı: (2-3 Gün sonraki haberlerden ilaveler.)
Atatürk büstünü kırınca sürgüne yollanan Gülsüm inek, ANNE OLDU.
Gülsüm'ün doğumunun kolay geçtiğini ifade eden sahibi, yavruya annesinin yaşadıklarından dolayı 'Kader' adını koyduklarını belirtti.
Anne olan Gülsüm adlı ineğin yeni sahibi Ömer Ateş, şöyle konuştu:
''Gülsüm, işlediği kabahat nedeniyle buraya geldiğinde çok huysuzdu.
Ancak daha sonradan bu huysuzluğundan eser kalmadı. Gülsüm'ü satın almak için gelenlerden, değerinin çok üzerinde (yani 3 kat) teklifler aldık.
Görmek için insanlar buraya geliyor. Telefonla arayarak sütünü istiyorlar. Ancak biz Gülsüm'e çok alıştık, satmayı da düşünmüyoruz.''
2. Olayın yankıları sürüyor:
Malatya'da yaşanan bu trajikomik olay sonrası İstanbul Üniversitesi'nde bazı öğrenciler, "sürgün" edilen "gülsüm" adlı ineğin yeniden köyüne döndürülmesi için bir inisiyatif başlattılar. Gülsüm'e destek olunması için afiş hazırlayarak üniversitenin dört bir yanına astılar. (Haberlerden. İnt.)
3. Köşe yazarlarından Metin SEVER ([email protected]) ise “ineğin sahibi haklı!” diyor ve şöyle devam ediyor: 'Gülsüm' inek, 31 Temmuz 1951'de yürürlüğe giren 5816 Sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Kanunu'na göre yargılanırsa en az bir yıl yer. Çünkü bu beş maddelik kanunun ilk maddesi "Atatürk'ün hatırasına alenen hakaret eden veya söven kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Atatürk'ü temsil eden heykel, büst ve abideleri veyahut Atatürk'ün kabrini tahrip eden, kıran, bozan veya kirleten kimseye bir yıldan beş yıla kadar ağır hapis cezası verilir, bu suça azmettirenler asli fail gibi yargılanır," diyor ve eski yasaya dikkat çekiyor…
Yani, şu 21 asırda maalesef hâlâ garabetler ülkesiyiz. Çok değil, yarım asır sonraki neslimiz bunları birbirilerine ‘fıkra’ diye anlatacaklar. Ve “..dedelerimiz de amma matrak adamlarmış yâ” diye eğlenecekler, vesselâm…
Moral Haber
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.