Himmet UÇ
İnsan, gözlem, ubudiyet bağlantısı
23 sözün birinci mebhasinin beşinci nüktesi insan üzerine kurulmuştur. Birbiriyle mantıken ve hakikaten bağlanmış dört cümle var hepsi maziye istikbale şamil bir sürekli zamanla ifade edilmiş.
- İnsan bu dünyaya bir memur VE misafir olarak gönderilmiş
- Çok ehemmiyetli istidad ona verilmiş
- Ve o istidada göre ehemmiyetli vazifeler tevdi edilmiş.
- Ve insanı o gayeye ve vazifelere çalıştırmak için şiddetli teşvikler ve dehşetli tehdidler edilmiş.
Hem memur hem de misafir olarak gönderilmiş. Misafir olsa sadece sorumluluğu olmaz ağırlanır, ama memur olunca sorumlulukları vardır. Hem memur hem bir takım sorumlulukları var emirleri yerine getirir hem de görevini yaparken de kendini yaratan onu misafir olarak kabul etmiş memuriyeti sırasında varlıkları kah evinin tezyinatına kah evindeki ihtiyaçlarını temin etmek için ona hizmetkar etmiştir. Bütün canlılar evren denen bu büyük düzenin devamı için kendilerine verilen emirleri yerine getirirler yani memurdurlar. Ama onların misafirliği olmakla birlikte pek az şeyler onlara ikram edilmiştir. Bir koyun ve inek memurdurlar, hem de önemli memur, alemin odağındaki insanın hayatında çok önemleri var, ama bu canlıların misafirliği ve onlara ikram edilen sadece otlardır. Kendi verdikleri ile kendilerine verilen arasında bize göre oran farklı. Ama onlar insan hayatındaki bu önemlerine göre yaratılıştan daha büyük pay alma konusunda şikayetleri yok. Bediüzzaman “ rahatla yatar Halık’ına şükreder”
İnsan memuriyetini yönetecek kabiliyetlere sahip olmalıdır. İnsana da bu kabiliyetler verilmiş, hem memur hem de kabiliyeti varsa bunun arkasından kabiliyet ve memuriyet sorumlulukları gerektirir , ona sen hem benim misafirim hem de memursun, sana memurluğunu yürütecek kabiliyetler verdim. O zaman bu kabiliyetlerine göre de vazifelerin vardır. Bu vazifeler sana verilmemiş emanet edilmiş yani tevdi edilmiş. Sana vedia olarak verilen bu vazifeleri yapmalısın, çünkü yukarı doğru vazife, istidad ve memur ve misafir bunlar birbirini gerektiren şeyler.
Memur, misafir, istidad, vazife, şimdi vazifeyi de yapmak için şiddetli teşvik ve dehşetli tehdid edilmiş. Bu şiddetli teşvik ve dehşetli tehdidler kitaplar olacak kadar. Namaz konusunda günahlar konusunda yapılanlar sahifelerce tutar. Tehdidler ve teşvikler konusunda bir uzun yazı yazılabilir. Mesela gece namazının kabirde ışık olması, ilk tekbiri imamla birlikte almanın kaç deve tasadduk etmek gibi olduğu, ikindi namazını kılmayanın ailesini kaybetmiş gibi zararda olduğu, daha çok şeyler. Koca bir dini ve insanın sorumluluklarını psikolojik ve analitik, hem de fizyolojik bir şekilde anlatmış. İbadetin nasıl yaratılışla bağımlı olduğunu anlatmış, sorumluluğun iğreti bir şey olmadığını anlatmış. Kaçacak yer bırakmayacak kadar büyük bir zorunluluk ortaya koymuş. Öyle büyük bir mantık ve hakikat düzeni içinde konuşmuş.
Konunun bundan sonraki kısmı ise vazife-i insaniyet ve ubudiyetin esasatı bahsi. insanın vazifesi ne, ubudiyetin esasatı ne.
Ubudiyeti iki yönde. “insan şu kainata geldikten sonra iki cihet ile ubudiyeti var. Bir ciheti ; Gaibane bir surette bir ubudiyeti, bir tefekkürü v ar. Diğeri hazırane muhataba suretinde bir ubudiyeti münacaatı var.”
Birinci vecih şudur ki “kainatta görünen saltanat-ı Rububiyeti itaatkarane tasdik edip kemalatına ve mehasinine hayretkarane nezaretidir” Bu seyir ile ilgili bir ubudiyet, kainatta görünen saltanat-ı Rububiyeti”
Rububiyet ne demek kendisi Ayet-ül Kübra’da tarif eder. Ayet-ül Kübra’nın ikinci babının başında Rububiyet-i Mutlaka’yı tarif eder ayrıntı verir. “Evet bu kainatta hususan zihayatlarda ve bilhassa terbiye ve iaşelerinde her tarafta aynı tarzda ve umulmadık bir surette, beraber ve birbiri içinde hakimane, rahimane, bir dest-i gaybi tarafından olan bir tasarruf-ı amm, elbette bir Rububiyet-i Mutlaka’ın tereşşuhudur ve ziyasıdır. Ve tahakkukuna bir bürhan-ı katidir. ”
Alllah’ın kainatı terbiye faaliyetinin ne olduğu konusunu anlatır. Rububiyetin odağında terbiye ve iaşe var. Ağlayan çocuk mama yiyince sakinler ve uyur, bütün kainat ihtiyacı olan herşey o ihtiyaçlarını giderdikleri için düzen sürekli ve devamlıdır. Eğer bir cins mahluk rızkını elde edemezse mesela kıtlık zamanlarında hayvanların bağrışmaları gibi, düzen bozulur. Kainatta mutlak bir sessizlik ve itaat varsa terbiye ve iaşe devam ediyor ve herkes rızkını alıyor demektir. Bu kayıtlı değil mutlak kayıtsız bir terbiyedir. Terbiye o kadar önemlidir ki her gün beş vakit namazda kırk defa “Elhamdülillahi Rabbil alemin” denir. Yani bizim ihtiyaçlarımızı alemi onları karşılayacak şekilde organize eden Allah’a Rabb’e ham dolsun. Allah’ın yüzlerce fiili ve efali ve esması içinde Rab kelimesinin seçilmesi bu terbiye fiilinin önemini gösterir.
Her tarafta
Aynı tarzda
Ve umulmadık bir surette
Beraber
Birbiri içinde
Hakimane
Rahimane
Bir dest-i gaybi tarafından
Bir tasarruf-ı amm
Birbirini tamamlayan dokuz zincirden oluşan bir terbiye faaliyeti. Her varlığı dokuz şubeli bir terbiye faaliyeti ile teskin etmek, ihtiyacını gidermek, azameti ve ihatası insan aklının maverasında bir fiil-i ilahi. Bu fiil her gün kırk defa Allah’ın huzurunda ona mukabil söyleniyor. Bediüzzaman “ karşı “ diyor.
“ hem cemaline karşı kalben ve lisanen ve bedenen Elhamdülillah “ deyip şükretmektir”
Mutlak Rububiyet konusu devam eder, “ Madem bir Rububiyet-i Mutlaka vardır, elbette şirk ve iştiraki kabul etmez.
Çünkü o Rububiyetin kendi cemalini izhar
Kemalatını ilan ve
Kıymetli sanatlarını teşhir
Ve gizli hünerlerini göstermek gibi en mühim maksat ve gayeleri,
cüziyatta ve zihayatta temerküz ve içtima ettiği
Rububiyetin ne olduğu var, bir de maksat ve gayeleri var. Ne olduğu terbiye ve iaşe, ama bu terbiye ve iaşe faaliyeti için kainatın iaşe ve terbiyeye uygun yaratılması var ki bunun içinde Allah’ın gayeleri var. Bir canlıların terbiyesi var bir de varlığın bir gayeye göre düzenlenmesi var. Bu düzenlenmeden gaye ve maksat nedir.
Rububiyet kendi güzelliğin izhar, göstermek istiyor, yani insanlar yapılan faaliyetin güzelliğini görmeliler, ikincisi yaptığı işleri tam ve eksiksiz ve fonksiyonel yapıyor bu da kemalatını göstermek, insan yaptığı bir şeyin ihtiyaca uygun olmasını sağladı mı o onun kemalatı oluyor. Allah da yaptıklarını insanlar bilsin istiyor, eksiksiz ve kemalli yaptığını da bilsinler istiyor. Üçüncü olarak kıymetli sanatlarını teşhir etmek istiyor ve kitabında “ fenzur” bak diyor, neye benim eserlerimin yerinde ve ona Kur’an “ bihakkın” diyor, onları takdir et. Çünkü en büyük sanatçı Allah kendi sanatını insanlara arzediyor ve onların o sanatlar karşısında ne hissettiklerini görüyor. Kıymetli sanatlarını teşhir ediyor, buna göstermek diyor, Allah kendinin yarattıklarını ve sanat eserlerini insana arzediyor, ve Kur’an dasürekli bunları vurguluyor, deveye bakmaz mısınız, dağa bakmaz mısınız, gibi tekrarlarla. Dördüncü olarak gizli hünerlerini göstermek istiyor, mesela ağacı öldürüp bir daha diriltiyorsa gizli hüner insanı da öldürüp dirilteceğidir. Bir yıllık bir süreçte bütün yaratılışın olayları ihya ve imate öldürme büyütme ve kaldırma gibi fiiller cereyan ediyor, Allah bu bir yıllık süreyi bir vitrin yapıp oradan insana şunu söylüyor ki bir yıllık süreden istidlalle benzeri şeyleri ahirette yapacağım. Bir yıl bir nevi örneklerin teşhir galerisi. İşte yapılanlardan gizli hünerleri çıkarmak bunu yaparsa bunu da yapar gibi.
Rububiyet hakikatı ne kadar etraflı bir hakikat. Başa dönersek bu yapılan Rububiyet faaliyetlerindeki kemalatı ve mehasini, güzellikleri insan hayretkarane seyrerderse buna nezaret diyor Bediüzzaman bu hayatın içinde bir ubudiyet çeşidi.
İkincisi Allah’ın kudsi isimlerinin nakışlarından ibaret olan bedi yani estetik düzeyde sıradan değil sıradanlığı aşmış güzellikleri seyredip birbirinin ibret nazarına sunmak. Beğendiğin bir estetik objeyi başkasını çağırarak ondan duyduğun estetik bedii hazzı ona ortak onun ibret nazarına ortak etmek.
Buna dellallık ve ilancılık diyor. Yani insan Allah’ın güzel sanatlarını bedii eserlerini gösteren bir dellal ve ilancı. Bütün bunlar büyük estetik faaliyetler, küçük oranda bunlar insanda da mevcut, insan da eserlerini teşhir ediyor, sanatlarını insanlara sunuyor. Ama beşeri estetik bunları organize ediyor, Kant bu estetik için üç kitap yazmış. Bediüzzaman bu estetik gayeleri rububiyetin gayeleri ve maksatları olarak izah ediyor, hem de insanın da aynı gayeleri gösterdiğini söylüyor.
Allah ile muhatap olup yüzyüze gelinceye kadarki ubudiyet faaliyetleri beş adet bunlardan son üçü nden biri ise Rabbani isimlerin cevherlerini idrak terazisiyle tartmak, kalbin kıymetşinaslığı ile takdirkarane kıymet vermek. İsimlerin cevherleri arasında değer farklılıkları var ki idrak terazisi bu farklı cevherleri tartabilsin. Bunu uygulamada nasıl gösterelim. Kalp bu farklı cevherleri tartacak bir düzeyde olmalıdır. Bunu insan tefekkür hayatına nasıl sokacak. Allah’ın isimlerinin farklı canlılar ve nesnelerde yansımaları farklıdır, bu işte bir esma kuyumcusu olmak lazım çünkü nasıl kuyumcu terazide tartar değeri ortaya çıkarır. İnsan da idrak terazisi ile esmaların farklı cevherlerini tartar.
Ondan sonra gelen harici bir tefekkürdür. Mevcudat sahifeleri arz ve sema yaprakları kudret kaleminin mektuplarıdır. Nasıl insan bir mektubu okusa veya nasıl insan kitap mütalaa ederse bu bu sahife ve yaprakları da mütalaa edip şaşırmışçasına tefekkür etmektir. Burada Bediüzzaman çok özel bir insan tipi çizmiştir. Böyle insanlar muhakkak içimizde vardır. Ama..
İnsan zinetlere süslere karşı ilgi duyar, mevcudatın süsleri ve zinetleri vardır, aynı zamanda bu mevcudatın latif sanatları vardır. İnsan bunları beğenerek temaşa eder, etmelidir. Bu beğenmenin arkasında bu eserlerin ve süslerin sahibine muhabbet etmelidir. Çünkü insan ziynet ve sanata karşı ilgi duyar ona muhabbet eder. Zaten süs sevgi içindir. Bu sanat ve süslerin arkasında onları yapan sanatçıyı tanımaya çabalaması gerekir. Burada sadece nimetlere sahip olmanın ötesinde sanatları ve güzellikleri seyredip onların sanatkarına muhabbet etmek yeni bir sevgi inşasıdır. İnsan sevdiği şeyle buluşma ister, bu insan da buluşmak için çareler arar. Mecvudatın güzelliklerinden o güzelliği yapana karşı sevgi dolmak ve onunla buluşma istemek. Bu görünenler insanı ibadet öncesi ibadete hazırlama dönemleridir. Bediüzzaman ibadeti gözleme dayanarak ortaya çıkarır bu tamamen yeniliktir. Naslara dayalı ibadet zorunluğunu gözlemlere dayandırır.
Böyle sanat ve din anlatımları ne camiiye ne de sanat fakültelerine girmedi. Bilmem ne zaman girecek. İbadet öncesi tabiat ve esma yorumlarından ibadete ve sevgiye hazırlama. Cümleyi şöyle bitirir. “ Onların Sani-i zülkemal’inin huzuruna çıkmağa ve iltifatına mazhar olmaya bir iştiyaktır” (322)
Ubudiyetin ikinci yönü ise bundan sonra gelir, onu başka vakte bırakalım.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.