İnsan hakları İslâm Konferansı Örgütü’nde...

-Birisi sizi işitiyorsa bu, varlığınızın en büyük delilidir- (Eva Galemnur)

İslâm Konferansı Örgütü (İKÖ), çok önemli bir çalışmasını tamamladı. Yaklaşık 5 yıldır devam edegelen kurumsal/yapısal çalışmaların tamamlandığı haberi, kamuoyuna duyuruldu. İKÖ, İnsan Hakları Komisyonu kuruyor.

57 ülkenin destek verdiği İnsan Hakları Komisyonu, Duşanbe’de gerçekleştirilecek Dış İşleri Bakanları toplantısında üye ülkelerin onayına sunulacak. İslâm Konferansı Örgütü’ne üye ülkelerde insan hakları düzenlemelerini daha adil standartlara taşıma ve hak arama konusunda kolaylaştırma sağlaması düşünülen İnsan Hakları Komisyonu, başvurulara tavsiye niteliğinde cevaplar verecek...
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi benzeri bir çalışma hedefleyen İKÖ’nün “insan hakları normlarını yükseltme” hedefinde olduğunu beyan etti Genel Sekreter Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu...
İslâm toplumlarında devam etmekte olan insan hakları tartışmalarının değerlendirileceği bir üst hukuk kurulunun inşası, hukuk çevrelerince de olumlu karşılandı. Gerçi bu durum, zannedildiği kadar kolay olmayacağa benziyor. Zira ne Birlemiş Milletler ne de Avrupa Adalet Komisyonu bünyesindeki gibi süreçler içinde kriterleşmiş yeknesak bir hukuk bünyesinden söz edemeyiz İslâm Toplumları dendiğinde... Demokrasi geçmişi üzerinden, tarihi tecrübeler eşliğinde içtihatlarını oluşturmuş Batı Dünyasına karşılık... Doğu’nun ya da daha özelde söyleyecek olursak İslâm toplumlarının, üzerinde kriter tartışması yapacağı yeknesak siyasal bir zemin yok. Yani insan hakları söylemi ve adalet mefkuresi, hemen her toplumda iyiniyetli bir hedef olsa da, siyasal enstrümanların farklılığı, yönetim biçimlerinin kendi iç şartlarına özelleştirilmiş hali ile... İslâm Konferansı’nın “normların yükseltilmesi” hedefi, zannedildiği kadar kolay değil...

Ciddi bir standartlaşma hareketini tetikleyecek bu girişim, insan hakları gibi popüler bir bağlamı olsa da, siyasal yapıların da ister istemez dizaynı, gözden geçirilmesi anlamlarını taşıyor. Bunu en az insan hakları kadar önemli bulduğumu söylemeliyim. Yedi tane Krallık, Dört tane İslâm Cumhuriyeti, Üç tane Arap Cumhuriyeti, İki adet Birlik ve 41 Cumhuriyet ile, siyasal içerik harmonisi yeknesak olmayan bir örgüt İslâm Konferansı... Bunu niçin zikretmek gereği duyuyorum? İnsan hakları dediğimiz şey, salt hukuk konusu olmadığı için, bireylerin insan teki olarak yaşadıkları hukuk serüveninin, o bireyin içinde yaşamakta olduğu toplumsal düzen ve siyasal yönetimle direkt ilgisi olduğu için...

Özellikle kadınların hayat içinde karşılaştığı önemli sorunları yakından takip ediyorum. Eğitim ve meslek edinme konusunda, birtakım sosyal alanları kullanma konusunda ciddi yasal engelleri var. Ayrıca evlilik, velayet ve boşanma meselesi de benzer karmaşıkları taşıyor. Karmaşıklık deyince, elbette kuralsızlık değil bahsettiğim şey... Her ülkenin kendi hukuk ve siyasal düzeninden kaynaklanan uygulamaları ve yasal dayanakları var. Ama iş, “hukuk normlarının yükseltilmesi” gibi bir hedef olunca, dışarıdan baktığınızda insan hakkı ihlali olan bir durum, iç hukukta bal gibi yasal olabiliyor. Kadınların tesettürü veya tesettürsüzlüğü, kadınların her mesleği yapamıyor oluşu, kadınların sosyal alanları paylaşamıyor oluşu, kız çocukların eğitimde yaşadığı fırsat eşitsizliği, çok evlilik ve bankacılık hizmetlerinde cinsiyete dayalı farklılaşmalar gibi hemen akla gelen ilk durumlar, “insan hakları” bağlamında sayılacak mıdır? Ki bizce bahsettiğimiz ve ayrıntı gibi duran tüm bu kılcal damarlar, aynı zamanda “insan hakkı” literatürünün bir parçasıdır...

“İnsan Hakkı” literatürü üzerinden gittiğimizde, zaten bu konuşma lügati veya en azından benim bildiğim sözlük, Batılı paradigmalar üzerinden inşa olmuş bir dildir... Sekülerdir, akla dayanır, insanı temel alır... Dolayısıyla İKÖ’nün, “hukuk normlarının yükseltilmesi” olarak koyduğu hedef, aslında ciddi bir yüzleşme performansını da getirecektir.

Sözgelimi Türkiye’de kadınlara uygulanan başörtüsü yasağı ile İran’da yine kadınlara uygulanan başörtüsüzlük yasağı, tersinen iki pratik gibi dursa da her iki halde de içerik olarak insan haklarına aykırıdır. Misal, bu konuda iki farklı insan hakkı ihlali başvurusu karşısında, İKÖ neyi tavsiye edecektir? Kadın giysileri üzerinden yaptıkları yasaklamaları Türkiye “laiklik”, İran ise “din” bağlamında gerekçelendirirken “normların yükseltilmesi” hedefi bu konularda nasıl cevaplar üretecektir? Altını çizmek gerek, İKÖ, bir mahkeme gibi icrai sonuçları olan kararlar vermeyecek, İnsan Hakları Komisyonu, ancak tavsiye kararı verebilecek... Kişisel başvuru kabul edilecek mi yoksa devletler nazarında genel tavsiyeler mi verilecek, henüz bilmiyoruz...
Yine de çok önemli bir adım olduğunu söylemekte fayda var.

İslâm Toplumları olarak hep Batı kapısı önünde tartışıldık şimdiye kadar... Tartışmanın nesnesi veya en çok mağdur profili ile tanındık hem Birleşmiş Milletler’de hem Strasbourg’da...
İlk kez, kendi içimizde kendi hukuklarımızı gözden geçirme fırsatımız doğuyor.
Doğrusunu isterseniz, hukuk adına bu heyecan verici girişimi, ayakta ve hatta parmak uçlarıma basarak seyredeceğim. Biri beni dinlesin, sesimi işitsin istiyorum...

Vakit

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum