İsa onlara mu‘cizelerle gelince 'Bu, apaçık bir sihirdir' dediler

İsa onlara mu‘cizelerle gelince 'Bu, apaçık bir sihirdir' dediler

Ayet meali

Bismillahirrahmanirrahim

Cenab-ı Hak (c.c), Saff Sûresi 5-6. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:

5-Ve bir zaman Mûsâ, kavmine: “Ey kavmim! Şübhesiz benim, Allah’ın size (gönderdiği) peygamberi olduğumu gerçekten bildiğiniz hâlde, niçin bana eziyet ediyorsunuz?” demişti. Fakat (onlar, haktan sapmaya) meyledince, Allah (da) onların kalblerini eğriltti. Çünki Allah, (ısrarla küfre meyleden) fâsıklar topluluğunu hidâyete erdirmez.

6-Hani Meryemoğlu Îsâ: “Ey İsrâiloğulları! Muhakkak ki ben, benden önce (gönderilmiş) olan Tevrât’ı tasdîk edici ve benden sonra gelecek ismi Ahmed olan bir peygamberi müjdeleyici olmak üzere size Allah’ın (gönderdiği) bir peygamberiyim!” demişti.(1) Fakat (Îsâ) onlara mu‘cizelerle gelince: “Bu, apaçık bir sihirdir!” dediler.

(*)“İncîl-i Yuhanna, On altıncı Bâb ve yedinci âyeti şudur: ‘Amma ben, size hakkı söylüyorum. Benim gittiğim, size fâidelidir. Zîrâ ben gitmeyince, tesellîci size gelmez.’ İşte bakınız! Reîs-i âlem ve insanlara hakīkī tesellî veren, Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm’dan başka kimdir? Evet Fahr-i Âlem (âlemin iftihâr ettiği) odur ve fânî insanları i‘dâm-ı ebedîden (ebedî yok olmak düşüncesinden) kurtarıp tesellî veren odur. Hem İncîl-i Yuhanna, On altıncı Bâb, sekizinci âyeti: ‘Ol dahi geldikte; dünyayı günâha dâir, salâha dâir ve hükme dâir ilzâm (mağlûb) edecektir.’ İşte dünyanın fesâdını salâha çeviren ve günahlardan ve şirkten kurtaran ve siyâset ve hâkimiyet-i dünyayı tebdîl eden (değiştiren) Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm’dan başka kim gelmiş? Hem İncîl-i Yuhanna, On altıncı Bâb, on birinci âyet: ‘Zîrâ bu Âlemin Reîsi’nin gelmesinin hükmü gelmiştir.’ İşte ‘âlemin Reîsi’ elbette seyyidü’l-beşer (insanların efendisi) olan Ahmed, Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’dır. (...) 
Evet, o Zât, öyle bir reis ve sultandır ki; bin üç yüz elli senede ve ekser asırlardan her bir asır, lâekal (en az) üç yüz elli milyon tebaası ve raiyeti (bağlıları) var. Kemâl-i teslim ve inkıyadla (tam teslim olup bağlanmakla), evâmirine (emirlerine) itâat ederler, her gün ona selâm etmekle tecdîd-i bîat ederler (bağlılıklarını yenilerler).” (Zülfikār, 19. Mektûb, 71)