İsmail BERK
İstiğna Medresesi; Medresetüzzehra
İstiğna hayatın lezzet çeşmesidir. İnsanın onur abidesidir. Haysiyet sınavının geçiş kapısı istiğnadır.
Mihnetsiz/minnetsiz olma, hayatın sahibine bağlanmayla birlikte insanlardan medet beklemeyi önler. İnsanlarla yardımlaşırız ama insanların beklentiye girdiği ya da bizim beklentili yaşadığımız her an azaptır.
Hayat sıfır beklentiyle direkt sahibine bağlanır. Arzu etmek ile beklentiye girmek ve sebeplere gereğinden fazla anlam yükleyip her şeyi sebepler üzerinden düşünmek, sebeplerin sebeplerini ve hakiki sahibini unutturursa, vasıtalar amaç yerine geçer. Ara yoldan ana yola geçmek zorlaşır.
Bediüzzaman'ın "Konuşan Yanız Hakikattir" yazısının sonunda "Medresetüzzehra'nın Risale-i Nur şakirtleri, her şeyden istiğna mesleğimden asla ayrılmayacaklardır" diyerek vasiyette bulunur.
Evet "Kalben dahi müntazır kalmamak" ifadesi, içimizde bir eğilim kadar bile olsa beklentiye girmemektir. Bu beklenti, bir hizmet etme çabası, hatta bir ders okuma ve bir meseleyi bir muhtaca anlatmak bile olsa.
Kalben, ruhen, aklen arınmanın ve rafine kalmanın asgari şartı nefsi adına ve menfaat adına beklentisiz olmaktan geçer.
Beklentiye sokan veya talep edilen makam, para, dünya rahatlığı, övülmek/okşanmak, kazanmak, belirleyici olma v.s. türünden kendimize duvarlar örüp içine isteklerimizi nefisle pişirip yerleştirdiğimiz hırslarımız, zararlı bir yolculuğun mutsuz kervanında bizi yorar.
İstiğna, aynı zamanda risale mesleğinin hiç bir şeye alet edilmemesidir. Sadece Allah rızası için ifasıdır.
"Gözümde ne cennet sevdası var, ne cehennem korkusu" diyen bir zatın bütün mesaisi ve odaklandığı, sadece iman hizmetidir.
Onun için "Dünya zevkleri namına bir şey bilmiyorum" derken, can alıcı mesajını okuyabilene verir.
Çağın hazcı/hedonist özendiriciliğinde ve ihtiyaçlar listesini önce kabartıp meşakkatine girdikten sonra mutluluk arayarak istiğna içinde mihnetsiz kalmaktan bahsetmek her halde kolay olmasa gerek.
İşte risalenin en önemli umdelerinden, ihlaslı bir hayatın iksiri olan istiğna, gerçek bir sevgiyi ve bağlanmayı sadece hakikate ve hak yolun kendisine bağlı tutar.
Mihnet etmeden yapmak, mihnetsiz düşünmek, mihnetsiz hizmet etmek ve mihnetsiz bir mihnete talip olmak, hayatın meşakkat zeminini de sakin ve sürekli tutar.
Kendini frenlemenin, olana razı olmanın, meşru kazançla yetinmenin ve teşebbüste bulunup sürecin gereğini yapıp sonuca razı olmanın tevekkül ve teslimiyeti ile birlikte yola devam etmek ve gayretin heyecanını yaşamak, istiğnanın zaferidir.
Hediye bile almayan bir Üstad, karşılıksız almayı asla kabul etmemiştir. Gelenin ve getirilenlerin “varlık”larından ve dokunmasından hep rahatsız olmuştur.
Başkasının malına tamah etmeyen, dünya öncelikli bir hayatı tanzim etmeyen anlayışın yerleşmesi için bunu yaşayan ve yaşatan modellere ihtiyaç var.
İstiğna içinde olmak, dünyaya ve içindekilere kalben bağlanmamakla mümkündür. Kesbi/çalışma enerjisi itibariyle içinde yer aldığımız, rızkımızın peşine düştüğümüz, çalıştığımız/çabaladığımız süreçleri asla aksatmadan elde ettiğimiz veya elde etmeye uğraştığımız hedeflere ve sonuçlara kalben bağlanmamak, kalbimize almamak ve geçici olduğumuzu bilmekle istiğna kapısı açılır.
İstiğna kapısından girince, arkamız bom boştur. Yarınımız ise bu gündür. Şu anın hakkını doğru vermek ise, emaneti sahibine ait bilmekle ve idrak etmekle mümkündür.
Aslında kendimizi ve içindekileri ve elimizde olanları emanet bildikçe, bir emanetçi gibi davransak, hani neden stok yapmaya gerek kalır doğrusu çok anlamış değilim.
Çünkü biliyoruz ki "fırsatlar stoklanamaz." Öyleyse fırsat eldeyken elinle yap, eldeyken ver, elinle çabala, yüreğinle koyul ve hazır imkanını, sağlığını, duygu ve düşüncelerini hayatın sahibine ait bir emanet olarak iade et, onu bakileştir, onu O'na feda et.
Bunun müjdesini risaleden okuyalım;
"Vücudunu mucidine feda et. Mukabilinde büyük bir fiyat alacaksın."
Evet garantili bir satış, tabiri caizse alıcısı belli böyle bir imkanı/fırsatı/kazancı kaçırmakla, istiğnanın zirve bakışlarını ve lezzet köprülerini de kaybeder.
Çünkü istiğna, insanı insana bağlar. Hayatı sahibine götürür. İstiğna böyle bir köprüdür, ulaştırıp, ara geçişlerden karşılıklı iki temel ayak üzerine atılmış yollardan sizi engebelere takmadan ve uğraştırmadan geçirir.
Dünya hanında ahiret yurduna geçiş için istiğna köprüsü gerekli.
"Sadece Sana ibadet eder, sadece Senden yardım dileriz” ayeti, Fatiha suresinde her gün asgari kırk defa namazla tekrar ettiğimiz ve taahhütte bulunduğumuz bir hakikattir. İstiğnanın taahhütnamesidir bir anlamda.
Müstağni olmak, kibir ve soğukluk veya baş eğmemek gibi algılansa da, insan kendi kalesinde bazen mahzunlaşsa da, kendine yetmediği beşeri hallere düçar olsa da, bunlarda hayat sınavının farklı basamaklarında bizi olgunlaştıran ve test eden süreçlerdir.
Risale-i Nur mesleği istiğnadır.
Risale-i Nur çizgisi, "Maddi ve manevi her şeyimi feda ettim" ifadesini hayatı ile ispat eden bir üstadın izzetli iman fedailiğidir.
Bu fedailik "muhabbet"e adanmış bir ömürdür. Şefkatle bezenmiş bir yaklaşımdır. Tefekkürle taçlanmış bir modeldir. Acz ve fakr içinde kendine ait olmama şuurudur.
İşte istiğna böyle bir kaynaktan akabilir. Böyle bir tarladan tohumlanır.
Yokluk üzerine kurulu bir varlık. Yükü sadece davası ve rızası olan bir istiğna, çaresizliği de, varlığı da, kuvveti de dize getirebilir.
İşte Üstad, işte risale, işte sonuçları...
Yaşasın istiğna!..
Medresetüzzehra’nın Risale-i Nur şakirtlerini Üstadın vasiyetini tekrarlayalım;
“Her şeyden istiğna mesleğimden asla ayrılmayacakladır.”
Bu vesileyle, sizi Van’a, Medresetüzzehra Sempozyumuna, Medresenin medresesine davet ediyoruz.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.