Mustafa ORAL
Kabrin Rahlesinde: Hafız Ali’nin ebede uzanan hikayesi
Rüyalarımın ve dualarımın peşinden koşuyorum. Yıllardır en büyük rüyam ve duam Bediüzzaman’ın biricik talebesi, Bediüzzaman’ın ifadesiyle ikinci Isparta olan Denizli’nin medar-ı iftiharı Hafız Ali’nin hayatını yazmak.
Bediüzzaman 1943 yılında Ayet’ül Kübra Risalesi bahane edilerek Kastamonu’dan Denizli’ye sürülmüş. Hafız Ali’nin 8 yıl önce Eskişehir’de gördüğü rüya gerçekleşmiş. O da Denizli’ye, Üstadının yanına getirilmiş.
Meyve Risâlesinin hakikatini ilmelyakîn ile bilen Bediüzzaman’ın şehit talebesi Hafız Ali hapse girdikten bir süre sonra 1944 yılında aynelyakîn ve hakkalyakîn makamına çıkmak için, “kabre cesedini bırakıp melekler gibi yıldızlarda âlem-i ervahta seyahat” etmiş, “vazifesini yapıp terhisle istirahate” çekilerek şehadet âleminden ruhlar âlemine hicret etmiş.
70 yıl sonra ben de bir rüya görüyorum. 3 yıl sonra gerçekleşiyor. Garip bir şekilde hiç beklemediğim bir anda Şeyh Edebali ve Dursun Fakıh’ın şehri Bilecik’ten Hafız Ali ve Hasan Feyzi’nin memleketi Denizli’ye sürülüyorum.
Yıllarca Şeyh Edebali ve Dursun Fakıh türbelerinde Barla tadında geceledikten sonra şimdi de Hafız Ali ve Hasan Feyzi Yüreğir’in kabri başında türbedarlık nöbeti yazılıyor bana. Seviniyorum.
Denizli Kabristanına yolculuk
Ahmet Haşim’den kalma, Hasan Feyzi’den olma aşk ve yalnızlık içre Denizli Kabristanına doğru yürüyorum. Bir zamanlar Bediüzzaman ve talebeleri Hafız Ali, Hasan Feyzi, Süleyman Hünkar, Hesna Hanım’ın Risale okudukları şehrin sokaklarını adımlıyorum. Her an karşıma çıkacaklar gibi. Onlar karşıma çıkmasa da onların suretinde Hafız Aliler, Hasan Feyziler görüyorum sokaklarda.
Şurası Saray Oteli. 45 gün burada kalmış Bediüzzaman. Şimdi kafeterya. Oradakilerin çoğu bundan habersiz.
Beş dakika kadar yürüyorum. Karşıma Hapishane çıkıyor. Burada 9 ay, 10 gün kalmış Hafız Ali ile. Yıkılmış. Okul ve otopark yapılmış. İhtimal ki öğretmenler ve öğrenciler bundan habersiz.
Sağa doğru yöneliyorum. 5 dakika sonra geniş bir meydandayım. Meydana meydan okuyan bir Cami: Ulu Cami. Bediüzzaman ve talebeleri burada namaz kılmış. İkindi namazını kılıyorum. Çünkü Üstad ikindi namazını kıldıktan sonra Hafız Ali’nin kabrine gitmiş. İhtimal ki o Cami buydu.
Tesbihatı yolda yaparım, deyip çıkıyorum. Bir an önce Hafız Ali’ye varmak istiyorum. Bayramyeri’nden Kabristana yürüyorum. İşte göründü. Mahkemeye giderken Mehmet Feyzi ile Üstad burada görüşmüş. Beraber kelepçelenirlermiş. Üstad kelepçeli haliyle ellerini açıp dua etmiş. Ne gariptir ki Mehmet Feyzi’nin eli aşağıda kalırmış. Üstad yüzüne sürdüğünde elleri tekrar Feyzi’nin ellerine kendiliğinden kelepçeleniverirmiş. Ah şimdi karşıma Mehmet Feyzi çıksa. Beraber kelepçeleseler bizi.
Kabristana geldim. Demir kapıyı hafifçe açıyorum. 50 metre kadar yürüyorum. İşte karşımda Hafız Ali. 70 yıldır kabirdekilere gece-gündüz Nur Dersi yapıyor.
Üstad hapisten çıktıktan sonra ikindi vakti Hafız Ali’nin kabrine gider. Hüzünden yüzü çökmüştür. Kur’an okur. İçli içli dua eder. Kabirtaşına dokunur. Hafız Ali’nin ruhuna dokunur.
Elini semaa kaldırır. “Bu şehit bir yıldızdır” diye diye inler. Talebeleri başlarını kaldırır. Bakarlar ki güpegündüz gökte bir yıldız ışıl ışıl parlamaktadır.
Şimdi Hafız Ali’nin başındayım. Yıllardır beklediğim an bu. Vakit ikindi. Hüzünlü ve heyecanlıyım. Hafız Ali’nin ruhuna dokunmak için taşına dokunuyorum.
“Benim, benim için vefat edecek kadar beni seven bir Hafız Ali’m olmadı. Olsaydı ben de onun için ölürdüm. O da beni Bediüzzaman gibi ziyaret ederdi” diyorum.
Kabristanın hafızı ve hafızası: Hafız Ali
Kabir Hafiz isminin en güzel tecelli ettiği yerdir. Kabir bir hafızadır. Orada ruh ve beden hıfzedilir. Hafız Ali, Kur’ân’ın ve tefsiri Meyve Risalesinin hafızasıdır. Öyle ki kabirde münker ve nekir meleklerine Meyve Risalesinden devşirdiği iman hakikatleri ile nur dersleri verir ve hala vermeye devam etmektedir.
Denizli kabristanın hafızı ve hafızası Hafız Ali’dir. Vefat etmiş Nur Talebelerinin sicilini tutmaktadır.
Vefatından 70 yıl sonra Hafız Ali’nin kabri başındayım. Hafiz olan Rabbimi, kâinattaki hafiziyet tecellilerini, Hafız Ali’yi kabrine baka baka düşünüyorum.
İnsanın ilk durağı dünya, son durağı kabirdir
İnsan bir yolcudur. Onun ilk durağı dünya, son durağı kabirdir. Ölüm ve kabir taşları bir telkin edici, birer öğretmendir.
Rabıta-i mevt, ölümle bağ kurmak, Rabbini unutana bir hatırlatmaktır. Evet, mevt, ölüm hatırdadır, hafızadadır. Evet, ölüm insanı faniden ve fenadan koparıp Rabbine bağlamaktadır.
Kabir bir rahledir. Ölüm üzerindeki kitaptır. Hafız rahlede Hafiz olan Rabbinin izini, özünü, eserini, çekirdeğini ve meyvesini okur. Rahlenin sağında şehadet, solunda ruhlar âlemi vardır. Hafız döne döne sayfaları arşınlar.
Kâinat sayfası, esma-i hüsna sofrası
Öncesi ve sonrası ile şu koca kâinat bir esma-i hüsna sofrasıdır. Binlerce isim farklı sesler, suretler, kokular, tatlar olarak o gök sofrasını, maideyi şenlendirmektedir. Ezelden gelmekte, ebede doğru gitmektedir. Batında birikmekte, zahirde neşredilmektedir. Her şey Hafiz olan Allah tarafından ezelden ebede bu şekilde kaydedilmektedir.
Allah Hafiz’dir; muhafaza etmektedir. Ezelden ebede, batından zahire her şeyin siretini ve suretini bütün unsurlarıyla birlikte hıfz etmektedir. Her şeyi görüp gözeten Rabbimiz her şeyin her halini film kareleri gibi an be an kaydetmektedir. Hiçbir kareyi es geçmemektedir. Onun için Haşir gününde hiçbir şey SOS vermeyecektir.
Allah Âlim’dir. Her şeyin her halini en ince ayrıntısına kadar bilir. İnsanın gözüne ilişenleri, tenine değenleri, diline düşenleri, kalbinden geçenleri, kalbinden geçip de gitmeyenleri en güzel şekliyle O bilir. Hiçbir şeyden kendini gizlemez. Hiçbir şey de kendine gizlenmez. Kaçamak bakışlar, ham hayaller, haram sözler ilk önce ve en gerçekçi şekilde onun radarına takılır. Âlim olan Rabbimiz ilmiyle her şeyin her hâlini hıfzeder.
Allah Hafiz’dir; korur. Kâinat üzerinde hıfz, ilim ve murakabe sahibidir. Kullarının kalplerini nefislerinden, kâinatı kullarının kötülüklerinden korur.
Kâinat kitabı bir Hafiz’in kaleminden haşrolmuştur
Her bir harfinde binlerce hece, her bir hecesinde binlerce kelime, her bir kelimesinde binlerce cümle, her bir cümlesinde binlerce sayfa, her bir sayfasında binlerce kitap, her bir kitabında binlerce külliyat saklıdır.
Evet, koca kâinat kitabı Kur’ân’da saklıdır. Ondan sesler ve cüzler taşımaktadır. İnsan kalpte, kâinat insanda, sonsuzluk kâinatta saklıdır.
Fatiha Elif’te, Kur’an Fatiha’da, kâinat Kur’an’da, kıyamet kâinatta saklıdır.
Habibullah (sav. ) bu cihanın çekirdeği, yani hafızası, ebedi âlemin meyvesidir. İki cihan Peygamberimizde saklıdır.
Kâinatta her zerre Hafiz isminin cilvesiyle ve ihsanıyla aslının irsiyetini ve mirasını noksansız olarak göstermektedir.
Her bir zerre, zerreden şemse, seradan süreyyaya kadar binlerce vecihle vecd ile Rabbini göstermekte, milyonlarca ses ile Rabbini zikretmektedir.
Kâinat Kur’ân’da hıfzedilmiştir. Hafızlar her an her zerreleri ile harf harf Hafiz’in kitabını ezberlerinden okuyarak arşı inletmektedir.
Levh-i mahfuz, olmuşların ve olacakların, zamanın ve mekânın ve onlara renk ve ses veren varlıkların yazılı bulunduğu İlâhî muhafaza levhasıdır. İlahi ilmin aynası, kaderin defteri ve kâinatın programıdır.
Levh-i mahfuzun insandaki misali hafızadır. Hafıza hardale ile tabir edilen bir buğday tanesi hükmündedir. Duyduğumuz, gördüğümüz, dokunduğumuz, tattığımız, kokladığımız, hissettiğimiz her şeyin hıfzedildiği yerdir. Mazinin hazinesi, kendimizin tarihidir.
Bugün dünün mirası, yarın bu günün bakiyesidir
Hafızasız insan olamaz. Ezel ebedi, mazi atiyi, dün yarını içinde taşımaktadır. Onun için ezeli olmayanın ebedi, mazisi olmayanın atisi, dünü olmayanın yarını olmayacaktır. Bugün dünün mirası, yarın bu günün bakiyesidir.
İnsanın hafıza kuvveti hafiziyetin bir cilvesi, tecellisi ve tezahürüdür. Kulun geçmişi hafızasında saklıdır. Geleceği kalbinde saklıdır. Hafiz olan Rabbimiz onu haşir günü gün yüzüne çıkaracaktır.
İnsan geçmişine bakarak geleceğini inşa eder. Hayy olan Rabbimiz insanın geçmişine bakarak geleceğini ihya eder. Ameli üzre bakileştirir, ibka eder. Demek bir Hayy, Hafiz ve Baki var…
İnsan ezele mensup, ebede meb’ustur
Hiçlikten varlığa, vekillikten asilliğe doğru gitmektedir. Bablar arasında cüz cüz haşredilmektedir. Her an yeni bir âleme göç etmektedir. Hafiz ismi ile her daim başka âlemlere devredilmektedir.
İnsan bir kitaptır. Ruh onda önsöz, kabir onda sonsözdür. Haşir Risalesi bu kitapta 10. Sözdür. Söz babtır, kapıdır. Elbette insan sarayına girmek isteyene.
Sevgi bir sırdır; kalbde sırlanır. Sevilen olarak ayılır. İnsan toprakta sırlanır. Ebede namzet bir kul olarak ayılır.
Allah ezelidir, ebedir. Evveldir, ahirdir. Batındır, zahirdir. Allah önce hıfzeder. Sonra haşreder, neşreder. Ezelden ebede, evvelden ahire bu hep böyledir.
Rabbimiz ebedi ezelde hıfzeder. Ezeli ebedde haşreder. Ahiri evvelde hıfzeder. Evveli ahirde haşreder. Allah batında zahiri hıfzeder. Zahirde batını neşreder.
Rabbimiz Hafiz’dir. Ağacı çekirdekte hıfzeder; meyvede neşreder.
Rabbimiz Hafiz’dir. Tohum toprakta saklanır. Ağaç olarak dallanır.
Şehadet âlemini ruhlar âleminde, kabir âlemini şehadet âleminde, ebedi âlemi kabir âleminde hıfzeder. Sonrada bunları hep birlikte haşir âleminde neşreder.
Çocuklar anneleri dünyaya getirir
Anne rahmi batındır. Batındadır. Bebek dünyaya geldikten sonra anne zahir olur. Zahire çıkar. Gerçekte anneler çocuklarının batnında saklıdır.
Rabbimiz gerçekte çocuğu annede değil de, çocukta anneyi hıfzeder. Annelerin çekirdeği rahmindeki bebek, meyvesi şehadet âlemindeki çocuktur. Çocuklar anneler için çekirdek ve çiçektir. Anneler çocukları dünyaya getirmez. Çocuklar anneleri dünyaya getirir. Anneleri hayata bağlar.
Rabbimiz bir kalbi, o kalbe karşılık verecek başka bir kalpte hıfzeder. Seven sevdiğinin kalbinde kabre gider. Ölmeden önce ölmek sırrına erer. Bu ihlâslı sevgi hürmetine kalb-i kabirden hakikatler çıplak çıkar. Yeni doğmuş çocuklar gibi en güzel elbiseleri giyer. Bazen insan hak etmeyen bir insanın sevgisini içinde taşır. Kalbinin alakasına değmediğini anlayınca kalbini kabir yapar. Bir daha haşrolmayacak şekilde üstüne ölü toprağı atar.
Allah Hafiz’dir. Sevdiklerini sevdiklerinin kalbinde saklar. Her insan içinde bir Hafiz olan Allah’ı, bir de Hafız Ali’yi taşır. Bize düşen de içimizdeki şu Hafiz’i ve Hafız Ali’yi bulup çıkarmaktır. Şu Kabristanda olduğu gibi üzerine ölü toprağı serpmek değildir…
Daha neler neler dedim kendime bir bilsen?
Bir bilsen seni nasıl özledim Hafız Ali?
Sen Kur’ân’ın ve Risale’nin hafızıydın.
Bir bilsen seni yıllarca nasıl hıfzettim içimde Hafız Ali?
Bir bilsen…
Bir bilseler…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.