Kader adalet eder

Kader adalet eder

Günlük Risale-i Nur dersi...

Bismillahirrahmanirrahim

Aziz kardeşlerim,
 
Meyvenin meselelerinin tekmil edilmesine meydan vermeyen mânilerin zevâliyle inşaallah yine başlanacak ki, birisi soğuk, birisi masonların onun kuvvetinden dehşet almalarıdır. Ben, bu musibette kader-i İlâhî cihetini düşünüyorum. Zahmetim rahmete inkılâp eder.
Evet, Risale-i Kaderde beyan edildiği gibi, her hadisede iki sebep var: Biri zâhirîdir ki, insanlar ona göre hükmederler, çok defa zulmederler. Biri de hakikattır ki, kader-i İlâhî ona göre hükmeder, o aynı hâdisede beşer zulmünün altında adalet eder. Meselâ, bir adam, yapmadığı bir sirkat ile zulmen hapse atılır. Fakat gizli bir cinayetine binaen, kader dahi hapsine hüküm verir, aynı zulm-ü beşer içinde adalet eder.(Şualar 13. Şua sh.267)

Hem nasıl kader-i İlâhî netice ve meyveler itibâriyle şerden ve çirkinlikten münezzehtir; öyle de, illet ve sebep itibâriyle dahi zulümden ve kubuhtan mukaddestir. Çünkü, kader hakiki illetlere bakar, adâlet eder; insanlar, zâhirî gördükleri illetlere hükümlerini binâ eder, kaderin aynı adâletinde zulme düşerler. Meselâ, hâkim seni sirkatle mahkûm edip, hapsetti. Halbuki, sen sârık değilsin; fakat, kimse bilmez gizli bir katlin var. İşte, kader-i İlâhî dahi seni o hapisle mahkûm etmiş. Fakat, kader, o gizli katlin için mahkûm edip adâlet etmiş; hâkim ise, sen ondan mâsum olduğun sirkate binâen mahkûm ettiği için zulmetmiştir. İşte, şey-i vâhidde iki cihetle kader ve icad-ı İlâhînin adâleti ve insan kisbinin zulmü göründüğü gibi; başka şeyleri buna kıyas et. Demek, kader ve icad-ı İlâhî mebde' ve müntehâ, asıl ve fer', illet ve neticeler itibâriyle şerden ve kubuhtan ve zulümden münezzehtir. (Sözler 26.söz. Sh. 428)

Bediüzzaman Said Nursi

SÖZLÜK:
TEKMİL : Tamamlamak, kemâle erdirmek, mükemmelleştirmek.
MÂNİ : Engel.
ZEVÂLÎ : Ölüme yakın. Çok ihtiyar.
MUSÎBET : Belâ, felâket, hastalık, dert, sıkıntı, ezâ, başa gelen acı durumlar.
İNKILÂP : Bir halden diğer bir hâle geçme; değişme, köklü değişim.
BEYÂN : Açıklama; izah; anlatma.
HÂDİSE : Olay
ZÂHİRÎ : Görünüşte, dıştan, maddî yüze ait.
HÜKMETMEK : Karar vermek,
KADER-İ İLÂHÎ : Allah'ın takdiri.
SİRKAT : Çalma, hırsızlık.
ZULMEN : Haksız bir şekilde, zulüm olarak..
BİNÂEN : Bağlı olarak, dayanarak, -den dolayı, bu sebepten.
ZULM-Ü BEŞER : İnsanların yaptıkları zulüm.
İTİBÂRÎ : Gerçek olmayan, varsayılan.
MÜNEZZEH : Kusur ve noksanlıktan uzak olan, hiçbir şeye muhtaç olmayan, pâk, kusursuz.
İLLET : Buradaki manası: hakiki sebep, diğer bir manası hastalık.
KUBUH : Kabahat, çirkinlikler.
MUKADDES : Kudsî, temiz, pâk, ârî.
ZÂHİRÎ : Görünüşte, dıştan, maddî yüze ait.
KATLİN: Cinayetin
MÂSUM : Günâhı, kötülüğü olmayan, suçsuz.
BİNÂEN : Bağlı olarak, dayanarak, -den dolayı, bu sebepten.
ŞEY-İ VÂHİD : Bir tek şeyde, bir meselede, bir hususta.
ÎCAD-I İLÂHÎ : Cenâb-ı Hakk\'ın yoktan yaratması, vücuda getirmesi,
KİSBÎ : Çalışmakla ve sonradan elde edilen.
MEBDE' : Baş taraf. Başlangıç.
MÜNTEHÂ : Son, nihâyet
ASL : Temel, esas, kök.
FER\' : Bir aslın neticesi, uzantısı. Ayrıntı.