Metin KARABAŞOĞLU
Kelimelerin rengi
Bu sabah, namazdan sonra nedense bir soru takıldı aklıma: Kelimelerin rengi olsa, ne olur? Hangi kelimeler bize hangi renkle görünür?
İki gündür yaşadığı az uykudan muzdarip bedenim bir an evvel uyumamı istese de, bu soru beni epeyce meşgul etti. O meşguliyet içinde, kelimelerin ve renklerin geçit resmi yaşandı hâfızamdan.
Sonuçta, kendimce kelimeler için bir renk yelpazesi oluşturdum.
Beyaz, saflığın rengi olduğu kadar, taze ve yeni başlangıçların rengiydi; bu mânâyı içeren kelimeler, renkleri olsa, bize beyaz olarak görünürlerdi.
Yeşil, ki hayatımda en sevdiğim renk baharın taze yeşilidir, hayatiyetin rengiydi; dirilik, şevk, heyecan, coşku, gayret, aşk, iştiyak içeren kelimeler, kendilerine yeşilin tonlarında bir yer bulabilirlerdi.
Mavi ise, dinginliğin, enginliğin, tefekkürün, açık fikirliliğin ve ümidin rengiydi bana göre; bu anlamları içeren kelimeler maviye vatan belleyebilirlerdi.
Uyarı işaretlerinin gündelik hayatta zaten sarıyla temsil edilmesinin etkisiyle mi bilmem; sarı, uyarının, endişenin, hatta biraz da korkunun rengi olarak gözüktü bana. Bir adım ileride kırmızı ise, yine gündelik hayattan zihnime yerleşen aynı çağrışımla mı bilmem, tehlike, tehdit algısı içeren renkler olarak gözüktü.
Moru düşündüm sonra; utancın rengi moru. Utancı ifade eden veya sahibini utandıran kelimeler için ondan iyi bir renk düşünemedim. Siyah ise, adı üstünde, karamsarlığın rengi olarak göründü bana; yanısıra, ye’sin, atâletin, şevki ve hayatiyeti kaybetmenin, hatta haydi cesaret edip söyleyeyim, ölümün rengi…
Bu şekilde, hâfızamdan akan kelimeler birbiri ardınca dimağa aksedip birer renk alırken, gündemime bu kez bir başka soruyu taşıdı zihnim: Ağızlardan çıkan kelimelere göre, Türkiye’nin yakın tarihini aşama aşama hangi renklerle tarif edebiliriz? Ağızlarından çıkan kelimelere göre, kimlerde hangi rengin galibiyetini görüyoruz?
Bu ülkenin tarihinde beyaz, yeşil, mavi kelimelerle konuşan farklı kesimler hep olmuştu da, Kemalistler sürekli hep sarı ve kırmızı kelimelerle konuşur halde gözüktü gözüme.
Ama sonra, dönüp kendimize baktığımda, şimdilerde bizim mahallenin kelimelerindeki hâkim rengin de aynısı olduğunu gördüm. Seksen sene, kırk sene, onbeş sene, beş sene önce dillerden ve kalemlerden beyaz, yeşil, mavi kelimeler dökülen bizim mahalle de yazık ki, birilerine veya hatta birbirine parmak sallayan sarı ve kırmızı kelimeler yüklü halde gözüktü. Sarı ve kırmızıdan, mora, hatta siyaha bir yolculuk endişesi ise, bedenimin uyku talebini iyice altüst etti.
Farkında mısınız dostlar; gerçekten uyarı, endişe ve korku yüklü sarı kelimelerle, tehlike ve tehdit algısı yüklü kırmızı kelimelerle konuşuyoruz nicedir. Utancın rengi mora, karamsarlığın rengi siyaha götüren kelimelerle konuşuyoruz.
Oysa ‘birlik ve beraberliğe her zamandan daha muhtaç olduğum şu günlerde,’ böylesi sarı ve kırmızı kelimeler bu sonucu sağlamayacak. Bunun için, bilakis saflığın rengi beyaza, ümidin rengi maviye, şevkin rengi yeşile dönmeye ihtiyacımız var.
Bir yol ayrımındayız: Yeniden beyaz, yeşil ve mavi renkli kelimeler kuşatmazsa dünyamızı, onların yerini almak üzere mor ve siyah kelimeler pusuda bekliyorlar…
Fazla mı sarı-kırmızı konuştum yoksa?
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.