Mustafa ULUSOY
'Kendini beğenmeyen, safayı bulur..'-2
Bu dünyada iki tür hikâye vardır. Varoluşun bir bahşedilme olduğuna inananlarınkiyle varoluşu kendi kurduğunu sananlarınki.
Kendini beğenip hayran olan ve başkalarına da kendini beğendirmeye çalışanların hikâyesi ile bütün övgülerin O'na ait olduğuna inananların hikâyesi de diyebiliriz buna aslında.
Bu haftaki hikâyenin kahramanı geçen haftaki yazının kahramanının aksine varoluşun bir bahşedilme olduğunu bilmekle kendini bilmiş olur aslında. Hiçliğinin, sonsuz yoksulluğunun, sonsuz acizliğinin farkındadır bir yandan. Varlığının yokluğun içinden çıkageldiğini bildikçe kendine yaklaşır. Bildikçe kendini tanır. Tanıdıkça sonsuz acizliğini bağrına basar.
Bilir ki; sonsuz fakirliği zenginliğidir.
Bir tohum gibi olduğunu bilir. Başında dikili duran ağacın varoluşunu Sonsuz Kudret'ten aldığını bilir.
Kendinden bahis açılmasını sevmez, nefsi sevse de. İnsanların teveccühü, alakası, ilgisi onun ruhunu serinletmez. Övgülerin ruhunu yaraladığının, ağırlaştırdığının, kasvete boğduğunun farkındadır, nefsi ve benliği hoşlansa da bundan.
Bir anlık övülmenin zevkinin süfliliğinin peşinden koşmaz, nefsinin bundan ne kadar haz aldığını görse de.
Kendini insanlara beğendirme, onların ilgisini çekmenin bir köleleşme olduğunu da bilir.
Kendinden sudur etmiş görünen hayırların, güzelliklerin, iyiliklerin, güzelliklerin O'ndan gelip O'na gittiğini bilir.
Tüm övgülerin de sadece O'na olduğunu...
Kendisi için düzülen övgülerin de aslında O'na ait olduğunu, her şeyin O'nun sonsuz kudretinin bir nakşı ve sanatı olduğunu da bilir.
O'nu övmenin onuruyla yetinir. Tüm başarılar, elinden çıkan tüm güzel şeyleri Hakiki Sahibi'ne sunar bir övgü olarak.
Kendisinin övülmesi beklentisine girmez. Övülmeye tenezzül etmeyecek kadar izzetli ve onurludur. Aksini bir zillet, alçalış olarak görür. Övülmeyi hak etme iddiasının O'nun hakkını gasp etmek olduğunu bilir.
Gözü kulağı ve kalbi şu ayet mealindedir: "Sanma ki bu şekilde başardıklarıyla övünen ve yapmadıkları ile övülmekten hoşlananlar azaptan kurtulabilecekler. Onları (ahirette) şiddetli bir azap beklemektedir." (Ali İmran 188)
Bilir ki, kendisi hiçbir tesiri, etkisi olmayan bir vesiledir sadece. Bilir ki kainat O'nun iradesi altındadır. Bilir ki övülmeye değer her şey O'nun ihsanıdır. Bütün başarıları, bütün elinden çıkan güzel şeyleri O'na sunar. Benliğini ve nefsini dinlemez. Nefsinin övülme talebinin, sahiplenme arzusunun farkındadır. Hayatın en büyük mücadelesini verir: övülmek isteyen nefsini ıslah etmek. Bunu dünyanın en anlamlı işi sayar. Heves ve hevâsının tutsağı olmayacak kadar izzetlidir. Nefsinin kendini övme çabalarına aldanmayacak kadar akıllıdır.
Kahramanımız mesela Bab'Aziz filmindeki prens gibidir. Tunuslu yönetmen Nacer Khemir bu filminde geçen hafta anlattığım Narkisos efsanesine göndermede bulunur. Prens atına atlar, bir ceylanı takip eder. Çölde bir kaynak suyun başında kalakalır. Yansımasını seyrederken kendinden geçer. Ama ne kendinden geçiştir bu. Kendinden hakikaten geçmiştir. Yanında beliren bir derviş ona göz kulak olur. Derken mabeyincisi onu bulur. Gören sanki sudaki yansıması ile temaşa halinde sanır. Derviş ise işin sırrına vakıftır, onlara, prensin ruhu ile temaşa halinde olduğunu söyler.
Prens güya yansımasını seyrediyordur. Prens O'nun yarattığı güzel bir yüzde tecelli eden O'nun isimlerinin güzelliğini seyrediyordur. Varlığının O'nun isim ve sıfatlarına ayna olmaktan öte bir anlamı yoktur. Ayna başkasını gösterir, kendini değil. Hem kendi varlık aynası hem tüm diğer varlık aynaları O'nun isimlerinin tecelligahıdır. Her şey O'nunla ilgilidir.
Prens sudaki yansıyan yüzünde Cemil isminin tecellisini temaşa eder mesela. Yüzünde tecelli eden Munazzım ismini görür ya da.
Prens aksinden yola çıkıp ruhuna doğru bir yolculuğa çıkar. Bu yolculuğun sonunda da öz varlığına ulaşır.
Prens, Narkisos gibi, kendine hayranlık, övünme, övülme, beğenilme bataklığına batmaz. O'nun sonsuz güzellikteki sanatına ve nakşına hayranlık denizinde selamet ve muhabbetle O'na doğru yol alır. Bu haliyle bir suret olarak kalmaktan da kurtulur, O'nun sonsuz sanatı ve nakşı olma izzetine erişir.
İnsan olmak ne zor...
"Düşman istersen nefis yeter. Evet, kendini beğenen, belayı bulur zahmete düşer; kendini beğenmeyen, safayı bulur, rahmete gider." sözünü (ve bunun gibi başka hikmetli sözleri) başının üstüne asıp her sabah ve akşam bakarak dersini aldığını söyleyen Zamanın Bedii, en önemli hastalıklarımızdan birinin ciddi olarak farkına varıp bununla ciddi olarak da uğraşmış anlaşılan.
Bizler ne yapmalıyız, bilmiyorum ki...
Zaman
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.