Keşke dünyaya döndürülsek de Rabbimizin âyetlerini yalanlamasak!
Ayet meali
Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), En'âm Suresi 27-32. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor
27 . (Habîbim, yâ Muhammed!) Ateşe karşı durdurulduklarında ise, artık: “Keşke biz (dünyaya) döndürülsek de Rabbimizin âyetlerini yalanlamasak ve mü’minlerden olsak!” dedikleri zaman (onları) bir görsen!
28 . Hayır, (kalblerinde küfür ve nifak gibi) daha önce gizlemekte oldukları şeyler(in netîcesi) kendilerine göründü (diye böyle söylüyorlar). Hâlbuki (dünyaya) döndürülselerdi, kendisinden yasaklandıkları şeylere mutlakā döneceklerdi; çünki şübhesiz onlar, gerçekten yalancıdırlar!
29 . Ve (bütün gördüklerine rağmen onları geri gönderseydik): “Bu (hayat), ancak dünya hayâtımızdır; biz (öldükten sonra) diriltilecek kimseler de değiliz!” diyeceklerdi.(1)
30 . Nihâyet Rablerinin huzûrunda durduruldukları zaman (onları) bir görsen! (Rableri onlara:) “Bu (dirilmeniz) gerçek değil mi?” buyuracak. (Onlar:) “Rabbimize yemîn olsun ki, evet!” diyecekler. (Rableri de:) “Öyle ise, inkâr etmekte olduğunuzdan dolayı tadın azâbı!” buyuracak.
31 . Allah’ın huzûruna çıkmayı yalanlayanlar, gerçekten hüsrâna uğramışlardır. Nihâyet kıyâmet onlara ansızın geldiği zaman, onlar günahlarını sırtlarına yüklenerek: “Orada (dünyada) ihmâl ettiğimiz şeylerden dolayı bize yazıklar olsun!” diyeceklerdir. Dikkat edin, yüklenmekte oldukları şeyler ne kötüdür!
32 . İşte dünya hayâtı bir oyun ve bir eğlenceden başka birşey değildir! Ve elbette âhiret yurdu, (günahlardan) sakınmakta olanlar için daha hayırlıdır. Hiç akıl erdirmez misiniz?
1- “Acabâ hiç kābil midir (mümkün müdür) ki, insan hilâfet ve emânetle (yeryüzünün halîfesi olmak ve semâvât, arz ve dağların korktukları bir emâneti yüklenmekle) mükerrem olsun (şereflensin), rubûbiyetin külliyât-ı şuûnuna (âlemlerin Rabbi olan Allah’ın bütün icrâatlarına) şâhid olarak, kesret dâirelerinde (sebebler âleminde) vahdâniyet-i İlâhiyenin (Allah’ın birliğinin) dellâllığını i‘lân etmekle, ekser mevcûdâtın (çoğu varlıkların) tesbîhât ve ibâdetlerine müdâhale edip zâbitlik (kumandanlık) ve müşâhidlik derecesine çıksın da, sonra kabre gidip rahatla yatsın ve uyandırılmasın? Küçük büyük her amellerinden suâl edilmesin? Mahşere (haşir meydanına) gidip Mahkeme-i Kübrâyı (büyük mahkemeyi) görmesin? Hayır ve aslâ!” (Zülfikār, 10. Söz, 31)