Nur KABADAYI DEMİR

Nur KABADAYI DEMİR

Kızgın kumların üzerinde Bilâl (r.a.)

Kimimiz kurak bölgelerde dünyaya geliriz, kimimiz soğuğun tepe yaptığı yerlerde. Kimimiz yeşilliklerin arasında hayata gözlerimizi açarken, kimimiz kızgın çöllerin ortasında hayata merhaba deriz.

Nerede, nasıl ve hangi aileye ait olarak doğduğumuz değildir önemli olan; önemli olan tertemiz olarak bize verilmiş ruh ve bedeni, yine tertemiz olarak geri iade etmektir.
Ömür, hayatı imanla hayatlandırmak ve feraizle süslemekten geçiyor. Nerede, hangi makamda olduğumuza bakılmaksızın nimetlerin ihsan edildiği bu dünyada ve adaletinde hükmettiği zamanda dilimize, ırkımıza, ailelerimize, mevkilerimize bakılmayacak…

Göğsümüzdeki iman nuruna ve kalbimizdeki hak aşığına olan sevgimize bakılacak.
Eğer öyle olmasaydı Habeşistan’da siyahı bir insan olarak dünyaya gelen Bilâl’in; bir gün gelip de Hz. Peygamber’e (s.a.v.) ilk iman edenler arasına gireceğini ve sonradan da Hz. Peygamber’e (s.a.v.) müezzin olacağını kim bilebilirdi ki?

İnsanların aşağılandığı o dönemde; Peygamberimiz (s.a.v) hiçbir insanı ayırt etmediği gibi, tebliğini kölelere de yaptı. İman ateşinin kimin kalbini yakıp, onu âlemlerin Rabbine ulaştıracağını kim bilebilirdi ki?

Habeşli Bilâl, kalbi iman ateşiyle yanan bir gençti. Duyduğu tebliğ karşısında hiç tereddüt etmenden: “Lailahe illallah MuhammedenResulullah” demişti.
Başına gelecek işkenceleri göz ardı etti Bilal. Çünkü “Hükmün ve rızanın Allah’a c.c. ait olduğuna inanarak iman etmişti”.

Peygamberimiz (s.a.v) ile bütün gazalara katılmış ve Mekke’nin fethinde de Kâbe’ye girmişti.
Bilâl’i Habeşi’nin (r.a.) hayatında doğan aşk ve sabır bizlere hâkiki kulluğun mertebelerini gösteriyordu.

Bilâl-i Habeşi (r.a.),  hem köleliğin getirdiği zorluklara hem de Müslüman olduğu için işkencelere gönülden katlanıyordu. Katlanmasının tek sebebi vardı, koşulsuz aşk!

O (r.a.), Rabbine teslim olmuştu. Yarım günlük dünya hayatının geçiciliğini tam olarak anlamış ve sevgiliye giden yolda önüne çıkan dikenlere basmaya razı olmuştu.

Oysaki Bilâl de biliyordu; o, zulüm görürken Rabbinin onu kurtarmaya gücü yettiğini. Ama Bilâl şunu da biliyordu ki burada bir imtihan vardı. Bu imtihan için mücadele ediyordu.
Sabır duygusu öylesine gelişmişti ki, Mekke şehrinde güneşin tam tepeye çıktığı vakitlerde, kızgın kumların üzerinde sırtı ve göğsü yanarak işkence görürken; Bilâl (r.a.) davasından bir an olsun vazgeçmedi.

Davasına öylesine inanmıştı ki başkalarına göre yakan güneş, ona serin oluyordu. Kızgın kum ise ona adeta yatak oluyordu. Çünkü onun kalbinde âlemlerin Rabbinin âşkı ve sonsuzluğa ulaşmanın ümidi vardı.

İnsan bedeni mekândan ilerilere giderse; acıları hissetmez oluyor.
Gönlünde âşk, dilinde aynı cümleler vardı;  "AllahuAhad, AllahuAhad", Onun bu durumu, müşrikleri bile hayrete düşürüyordu. (IbnSa'd, Tabakat, III, 232).
Bilâl’i (r.a.), okudukça kalbim öylesine yumuşuyor ki; bir o döneme bakıyorum bir de şimdiki zamana bakıyorum; mümin her daim uyanık olmalı diyorum.
Gönlüm öylesine âşk ile doluyor ki; karşılaştığım zorluklar bana lezzet verir oluyor. Bilâl (r.a.) gibi zorluklar karşısında durmalıyız diyorum, Bilâl (r.a.) gibi sabretmeliyiz.
Bizler haramların yaygın olduğu şu zamanda; haramların içinde yanıp kavrulurken; Allah’ın c.c. rahmetine kavuşmak ve helâl dairede kalabilmek için sabırla yaşamalıyız.

Bilâl gibi olmalı yüreğimiz, Bilâl gibi söylemeliyiz.
Bilâl gibi beklemeli, Bilâl gibi cesur olmalıyız.
Bilâl gibi olmalı duruşumuz, Bilâl gibi olmalı düşüncelerimiz.
Bilâl gibi sevdalanmalıyız davamıza;
Bilâl gibi sevmeli ve Bilâl gibi teslim olmalıyız.

İnandığımız hakikatlere öylesine sarılmalıyız ki; testereyle bedenimizi ikiye bölseler; “Lailaheillallah”tan vazgeçmemeliyiz.
Öylesine dirayetli olmalıyız ki; düşmanla savaşta sadece kendimizin kalacağını bilsek bile; korkmadan, kaçmadan savaşmalıyız.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) vefat ettiğinde, Bilâl (r.a.), Resulün, ayrılık acısına dayanamayarak ezan okuyamadığı ve Medine’yi terk ettiği gibi; biz de dünyayı manevi olarak terk etmeliyiz.

Hayatı, Bilâl (r.a.) gibi yaşamalıyız; Resul’un dünyada olmadığını bilerek.
Öylesine sevmeliyiz ki Allah’ı (c.c.) ve Resul’ünü (s.a.v); Bilâl gibi sadık olmalı ve Bilâl gibi sadık kalmalıyız.
Öylesine bağlanmalıyız ki Allah’a (c.c.); her şeyimiz, Allah için, Allah namına ve Allah’a olmalı.
Ya Rabbi, haramların alenen işlendiği şu zamanda, bizlere Bilâl’in sabrından ihsan et.
Harbin kızıştığı zamanda, cihad meydanında ayaklarımızı sabit kıl.
Bizlere fatihler ihsan et.
Allah’ım bizleri affet ve gönüllerimizin, Bilâl’in gönlü gibi olmasını nasip eyle.
Amin. amin. amin.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.