Abdulkadir MENEK
Kobani ve mazlum Kürtler
Rojava, Esed’in Suriye’de başlattığı kıyım ve katliam operasyonu ile gündeme gelmeye başlamıştı. Aslında Rojava dramı yeni değil. Bu bölgede yaşayan insanların önemli bir kısmı, Cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye’deki dini baskılar ile birlikte Kürtlere yapılan dayanılmaz baskı, Şeyh Said Hadisesinin ardından yaşanan sürgün ve idamlar ile dayanılmaz zulümlerden sonra ülkemizi terk etmiş ve Rojava topraklarına yerleşmişti.
Suriye hükümetleri, bu masum ve mazlum insanların bu topraklarda yaşamasına belki ses çıkarmadı ama hiçbir zaman da gönülden benimsemedi. Rojava’da yaşayan Kürtler, bu ülkede hep ikinci sınıf insan muamelesi gördü. Önemli bir kısmı vatandaş statüsüne bile geçemedi ve bir ‘’Suriye Vatandaşlık’’ kimliğinin sahibi olmadan bugünlere kadar yaşamaya devam etti. Bunlara bu topraklarda yaşayabileceklerine dair resmi bir belge verildi.
Rojava Kürtleri, önemli hiçbir göreve getirilmedi. Kahir bir ekseriyeti günlük ve basit işlerde çalışarak geçimini sağladı. Çoğu zaman yarı tok yarı aç bir şekilde günlerini geçirdi. Hatta belirlenen toprakların dışına, bu insanların göç etmesine ve yerleşmesine izin verilmedi.
Suriye’de egemen olan ve dine mesafeli duran rejimler, burada yaşayan ve ataları dindar ve takva sahibi insanlardan oluşan Rojava’nın çilekeş halkını da büyük oranda etkiledi. Yaşadıkları sefalet ile birlikte, maruz kaldıkları dehşetli ve münafıkane propagandalar neticesinde, din ile olan bağları büyük ölçüde gevşedi. Dine lakayt ve mesafeli bir neslin ortaya çıkmasının yolu açıldı.
Böyle bir durumun oluşmasında, bu hükümetlerin yapmış oldukları büyük ve kahredici zulümlere karşı, bu bölge insanlarını istismar eden ve İslam karşıtı materyalist örgütlerin de çok önemli ve uzun vadeli çalışmaları ve propagandaları oldu. Belki Suriye hükümetlerinin Komünist Sovyetler Birliği ile çok yakın siyasi ve ticari ilişkilere dayanan münasebetleri, bu örgütlerin propaganda faaliyetlerini kolaylaştırdı.
Bununla birlikte, bu bölgedeki dini hizmetler birçok zorluğa rağmen etti. Tarikat ve medrese geleneğinden gelen son derece değerli insanlar ve ilim adamları yetişti ve hizmetlerine devam etti.
Elbette Rojava ile ilgili olarak bugünkü drama kadar uzanan çileli ve çok sıkıntılı süreç konusunda çok şeyler yazılabilir. Aslında bu makalenin konusu ve maksadı bu değil. Risale Haber’de konu ile ilgili olarak bir müddet önce ‘’ROJAVA ROJAVA DEDİKLERİ başlığı ile bir makalem yayınlanmış ve bu meseleye yine bir nebze değinmeye çalışmıştım.
Fakat şimdi Rojava’da, buranın bir bölgesi olan Kobani (Kobané) çevresinde yine çok dehşetli, hazin, elim ve müminlerle birlikte bütün insanları yüreklerinden yaralaması gereken çok kötü hadiseler yaşanıyor.
Kobani, Suriye’nin Kuzey’inde ve 2012 yılında ilan edilen üç Kürt Kanton’undan birisi ve ortada bulunanı. Burada yoğun olarak yaşayan Kürtlere ilave olarak Arap ve Türkmen köyleri de bulunuyor. PYD bu bölgeye çok büyük önem veriyor ve uygulamak istediği sistemin en etkin olarak uygulanması için gayret gösterdiği bölge konumunda bulunuyor.
Suriye’ye de Özgür Suriye Ordusunun planlı ve sistematik bir şekilde zayıflatılmasının ardından Beşar Esed büyük ölçüde rahatladı. Zaten Özgür Suriye Ordusunun zayıflatılmasının ardındaki esas sebep de buydu. Esed için artık günler sayılmaya başlanmışken, yeni ve farklı bazı durumlar ortaya çıkmaya başladı. Bunun sonucu olarak, Esed, kendisini ve yakın çevresini Şam ve çevresinde daha güvenli bir ortamda buldu. Bazı bölgeleri de IŞİD ve PYD gibi örgütlerin himayesine bıraktı.
Özgür Suriye Ordusunun zayıflatılmasında kullanılan en önemli örgütlerin başında da IŞİD gelir. Bu durum en çok IŞİD’in işine yaradı. IŞİD son iki yılda maddi imkânlar ve militan sayısı yönünden büyük güç kazanmaya başladı. Bu örgüt uyguladığı acımasız yöntemler nedeniyle de etrafa büyük korku da salınca, hâkimiyet alanı giderek genişledi.
İsmi Irak-Şam İslam devleti olarak ifade edilen bu örgütün, propaganda ve eylem yöntemlerinin İslam’ın şefkat ve merhamet esaslarına dayanan kaideleri ile uzaktan yakından alakasının olmadığı gayet açıktır. Bu örgütün eylemleri ile çok amaçlı bir stratejinin izlendiği açık. Dünya kamuoyunda İslam imajını bozmak, İslam’ın, terörizmle birlikte anılmasına kapı açmak bu maksatların en çirkini ve en önde gelenidir. Çünkü adı İslam ile başlayan bir kanlı örgütün, bütün dünyada İslam’a her geçen gün aratarak devam eden yönelişi yavaşlatacağını tahmin etmek zor değildir.
IŞİD, Irak’ta, Musul’u hiçbir direniş ile karşılaşmadan ele geçirdi ve ilk iş olarak Türkiye Konsolosluğunda görev yapan kırk dokuz kişiyi rehin aldı. Çok şükür Konsolosluk görevlilerimizin sağ salim kurtarılması, hepimizin yüreğine su serpti. Bu konu ile ilgili olarak yaşanan tartışmalara –konuyu çok uzatacağı için- girmek istemiyoruz.
IŞİD’in Ȇzidilere uyguladığı dehşetli zulüm ve tecavüzat, kan dondurucu nitelikteydi. Ve bu büyük katliamın bütün acıları, bütün canlılığı ile bölgede ve Şengal dağlarında yaşanmaya devam ediyor. Neyse, yaşanan büyük acıların ardından bu bölgede de artık yavaş yavaş sükunet geri gelmeye başladı. Bunda da ABD’nin hava saldırıları desteğindeki Peşmergelerin çok büyük gayretleri oldu.
Irak’ta büyük darbeler almaya başlayan ve mevzi kaybeden IŞİD, yeniden Suriye’ye yöneldi. Ve Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı Rojava’da bulunan Kobani bölgesinde saldırılara başladı. Kobani’de yaşanan büyük zulüm, İslam coğrafyasında yaşanan yürek dağlayıcı acılara bir yenisini daha ekledi.
IŞİD’in bütün dehşeti ve kanlı yöntemleri ile saldırdığı Kobani’de öldürülen çok sayıda masum insanın haberleri gelmeye devam ediyor. Bu insanların da büyük bir çoğunluğu savunmasız, kendi köylerinde zor şartlarda yaşayan, işinde gücünde insanlar.
Kobani’de yaşayan masum insanları yaşadıkları bölgeleri terk etmesi için IŞİD’in adı bile yeter. Çünkü uzun bir zamandır bölgede yaşayan herkes IŞİD dehşetini her gün adeta canlı bir yayın gibi TV’lerde ve çok yaygınlaşan internet yolu ile takip etmeye devam ediyor. Yaşlı insanların ellerinde bastonları ile genç anaların kucaklarında bebekleri ile okul yaşlarındaki çocukların sırtlarında okul çantaları ile hiçbir şekilde toparlanmaya fırsat bulmadan, canlarını kurtarmak derdi ile sınırımıza kadar gelerek verdikleri hazin görüntüler, herhalde vicdanlı her insanın içini hüzünle doldurmaya yeter.
Biz elbette imanımızın ve kardeşliğimizin gereği olarak, Kobani'de masum ve mazlum insanlara IŞİD zalimlerinin yapmış olduğu bu dehşetli ve arşı titretecek saldırı ve zulmü nefretle lanetliyoruz. Rabbimizden duamız şudur ki, Kobani'de kendi halinde ve köylerinde zaten çok zor şartlarda yaşayan bu masum insanlara yapılan bu zulüm, inşallah IŞİD'in sonunu getirecektir.
Türkiye, IŞİD zulmünden kaçan bu mazlum insanlara kapılarını açmış ve şu ana kadar 150 bin civarında Suriye Kürd'ü içeri alınmıştır. Ülkemize doğru gelen insanların yürüyüşü devam etmektedir. Sınırda da şu anlarda bir yığılmanın oluşmaya başlandığı gözlenmektedir.
Türkiye'nin bu tavrı, İslam kardeşliğinin, komşuluğun ve mazlum insanların yanında olmanın laftan ibaret olmadığını dünyaya göstermiştir. Türkiye’de misafir edilen Suriye’lilerin sayısı bir buçuk milyon civarına ulaşmıştır.
Bu kadar büyük bir göç dalgasına hiçbir ülkenin sonuna kadar dayanması elbette mümkün değildir. Birleşmiş Milletler ve Uluslararası toplum, bu meseleye mutlaka sahip çıkmalı ve insanlık vazifesini yerine getirmelidir.
Son günlerde Kozey Suriye ve Rojava bölgesinde söz edilen ‘’Güvenlikli bölge’’ için geç bile kalındığını söylemeliyiz. Oluşturulacak ve Birleşmiş Milletlerin sorumluluğuna verilecek böyle bir bölgede, hem Esed’in ve hem de IŞİD’in zulmünden kaçan insanların tam bir güven içinde yaşamaları için gerekli her türlü tedbir alınmalıdır.
Mazlum Kürtler kabul edilirken, oluşan bazı aksamalar nedeniyle, güvenlik güçlerine yapılan taşlı saldırının hiçbir makul gerekçesi olamaz. Bunları aklı başında hiçbir insan hoş göremez. Çözüm sürecini baltalar mahiyette, bazı insanlarda tepki oluşturacak, gönülsüz kişilere malzeme verecek tavırlardan herkes kaçınmalıdır.
Türkiye elbette bugüne kadar yaşadığı tecrübelerden de ders alarak kabul edeceği insanların kimlik bilgilerini kaydetmek ve onları silahlardan arındırmak zorundadır. Dünyada hiçbir ülke hiçbir kontrole tabi kılmadan eli silahlı bazı insanların sınırdan göz göre göre geçişlerine izin vermez.
Türkiye’de yeni bir yardım seferberliği başlatılmalıdır. Kızılay ve AFAD gibi kuruluşlar, hemen bölgeye ulaşarak gerekli tedbirleri almaya başladılar. Fakat bu büyüklükte bir göç dalgası ile baş etmek kolay değildir.
STK’lar, diğer kuruluşlar, perişan bir halde ülkemize sığınan, her şeylerini geride bırakan bu kardeşlere yardım etmek için seferber olmalıdır. Kobani'den Türkiye'ye gelen yaşlı, çocuk ve hastalara yardım etmek, mensup olduğumuz mukaddes dinimizin en açık emirlerinden birisidir.
Gün yardım, kardeşlik, şefkat, merhamet ve bu mazlum kardeşlerimizle kucaklaşmak günüdür.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.