Abdulkadir MENEK
Kobani ve Mazlum Kürtler (II)
Kobani’deki zulüm ve trajedi devam ediyor. IŞİD bütün bölgede dehşet estirmek ve İslam âlemini kana ve gözyaşına bulamak üzere almış olduğu görevi yerine getirmek için var gücüyle çalışmaya devam ediyor.
ABD ve müttefiklerinin yapmış olduğu hava saldırıları da, bugüne kadar istenilen neticeyi maalesef getirmedi. Yapılan hava saldırılarının amacına ne kadar ulaştığı veya bu konuda gerçek amacın ne olduğu konusunda da ciddi şüpheleri olanların sayısı da azımsanmayacak bir oranda.
Eğer hava saldırıları, IŞİD saldırılarını ciddi olarak önlemeye dönük bir şekilde yapılmış olsaydı, bu noktaya gelinmesinin mümkün olmadığını bir çok kişinin ortak olarak dile getirdiği bir husus.
Almanlar, Ko Bahn adını verdikleri küçük tren istasyonunun, yüz yıl sonra bu şekilde, kan ve gözyaşı ile gündeme geleceğini elbette tahmin edememişlerdir. 1915 yılındaki tehcir hadisesinin ardından bu tren istasyonunun etrafını yurt edinen ve daha sonraki yıllarda kısmen Ermenistan’a, kısmen de Avrupa ve ABD’ye göç eden Ermeniler için de aynı şeyleri söyleyebiliriz.
Ermenilerin buralara yerleşmesinden sonra buraları vatan edinen ve buraya yerleşen Kürtler, çok çileli onlarca yıl geçirdiler bu topraklarda. Orta Doğu ve İslam coğrafyası üzerinde sinsi oyunlar oynayan ve Müslümanları birbirlerine düşürmek için her türlü oyun ve tezgâhı çeviren Batılı güçlerin elleri ve sinsi planları hiç eksilmedi bu topraklarda.
İslam’ın; dil, ırk, renk, inanç ve sosyal durum farkı gözetmeksizin, bütün insanları kucaklamayı esas alan ulvi ve İlahi yaklaşımları zaafa uğratıldıkça, bu topraklar üzerinde yaşanan problemler de artmaya başladı. Bu topraklar üzerinde sahneye konan ve İslami inançları zayıflatmaya dönük senaryoların başarısı nispetinde, birbirlerine iman ve insaniyet ekseninde bakan ve kucaklayan yaklaşımlar, yerini düşmanca ve şüphelere dayanan münasebetlere bıraktı.
Bizler yüz yıldır, bu topraklarda, bu senaryoların elim ve dramatik neticelerini yaşıyoruz. Kardeşler, birbirlerine düşman olarak tanıtıldı. Yıllardır ısrarla ve inatla sürdürülen dezenformasyon politikaları sonucu, bu çirkin ve tehlikeli düşüncenin önemli bir alt yapısı oluşturuldu.
Bugün İslam coğrafyasında yaşanan kavga ve fitne hareketleri, böyle bir zemininde yetişen zakkumlardır. İslam düşmanı batılı şer güçler, bu zeminde istedikleri sayı ve kıvamda zakkum çiçeğinin yetişmesi için, büyük ve sinsi bir gayret gösterdiler. Bunları çiçek sanan ve görünüşe aldanan insanların eğilim ve ilgileri, işte böyle bir neslin ortaya çıkmasının yolunu açtı.
Biz İslam’a hizmet dava edenlerin de, elbette bu durum karşısında konjonktürün ötesinde bir özeleştiri yapmamız gerekir. Sosyal hadiselere uzak kalışımız, meselelere konan yanlış teşhisler, iman meselesinin tahkim ve takviyesi için gösterilen çabaların çok az ve yetersiz olması, bizleri böyle bir uçurumun kenarına kadar getirdi.
IŞİD dehşetinin önlenmesi konusunda ABD ve Avrupalı müttefiklerinin çok fazla istekli olduğu konusunda ciddi şüphelerimin olduğunu söylemeliyim. Yoksa bir örgütün rahat bir şekilde hareket etmesi, kullandığı silah ve mühimmatı bu kadar kolay bir şekilde temin etmesi mümkün olmazdı.
HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş, IŞİD’in elindeki silahların ABD ve Rusya menşeli olduğunu söyledi. IŞİD’in Musul’da çok kolay bir şekilde Irak ordusuna ait çok sayıda ABD menşeli silahları kolayca ele geçirdiği biliniyor. Suriye’de de Esed tarafından IŞİD’in kontrolüne bırakılan bölgelerde, çok sayıda Rusya menşeli silahın IŞİD’in eline geçtiği bir sır değil. Fakat ciddi bir cephane takviyesinin de devam ettiği anlaşılıyor. Bunun kaynağının iyi araştırılması gerekiyor.
Kim ne derse desin, şu tespiti yapmamız gerekir. Zalim Esed Suriye’de yönetimde kaldığı müddetçe, bu bölgenin huzura kavuşması mümkün değildir. Çünkü Esed’in bu ülkede yönetimde kalmasının tek şartı, buradaki farklı unsurların birbiri ile savaşmasına bağlıdır.
Hatırlanacağı üzere, Özgür Suriye Ordusu’nun başarılı mücadelesi neticesi, Esed için günler sayılmaya başlanmıştı. Suriye’nin yüzde sekseninin kontrolünü sağlayan Özgür Suriye Ordusu, artık Şam’ı ele geçirmenin planlarını yaparken, önceleri El-Nusra ve PYD, daha sonraları da IŞİD’in adı duyulmaya başlandı.
Esed muhalefeti içinde başlayan ihtilafın ilk günlerinde, PYD Genel Başkanı Salih Müslüm birkaç kez Ankara’ya davet edildi. Kendisi ile önemli konuların müzakere edildiği elbette biliniyordu fakat o zamanların hassasiyeti içinde belki kamuoyuna tam olarak yansımadı. Ama bugünlerde yapılan açıklamalar neticesinde, Türkiye’nin Suriye’deki muhalefetin beraber hareket etmesi için çok büyük gayret gösterdiği, ancak PYD’nin buna pek yanaşmadığı anlaşılmaktadır.
Bugün yaşanan ve biraz tereddütlü görünen tablo böyle bir tecrübenin sonucu olarak yaşanmaktadır. Fakat her şeye rağmen, masum insanları korumak için, bugün yapılanlardan daha fazlasını yapmak gerekir. Belki bu konuda en önemli adımlar da, en yakın komşu olması, kardeşlik hukuku ve yüzyıllar süren beraberlik nedeniyle, Türkiye’den beklenmektedir.
Evet, Türkiye, bu tabloda büyük bir sınavı başarı ile vermiştir. Ancak bu sınav, Kobani meselesinin en az hasarla ve mümkün olan en az insani kayıp ile neticelenmesi için Türkiye’nin yapması gereken çok daha önemli görevler ve atması gereken adımlar bulunmaktadır. Çünkü burada en evvel, masum insanların zarar görmesinin önüne geçmek gerekir.
Türkiye’nin bir hafta gibi kısa bir süre içerisinde her türlü zorluğa rağmen IŞİD zulmünden kaçan iki yüz bin civarında mülteciyi bir Ensar hassasiyeti ve inancı ile kabul etmesi ve bağrına basması, her türlü takdir ve tebrikin fevkindedir.
Bugünlerde yaşanan bu elim hadiseler için, meselenin insani ciheti dolayısıyla dünya ve İslam alemi çok kötü bir imtihan vermiştir. Oysa böyle önemli bir meselede, herkes elinden geleni yapmalıdır.
İşin kader ciheti ise Rabbimizin takdir ve ilmi dâhilindedir. Biz yaşanan hadiselerin perde gerisinde yatan esas sebepleri bilemeyiz. Fakat biz müminler olarak inancımızın temeli şu esasa dayanır. ‘’Beşer zulmeder, fakat kader her zaman adalet eder.’’
Kobani’den yola çıkarak ve bu dramın açtığı yeni bazı değerlendirmelerden hareketle, söylenmesi gereken çok söz vardır. Çünkü IŞİD’in irtikâp ettiği vahşet de, Kobani’de yaşanan büyük zulüm ve trajedi de, maalesef İslam dünyasının yabancısı olduğu konular değildir. Bu tablodan gerekli ibreti alıp ders çıkarmazsak, önümüzdeki dönemde de benzer tabloların yaşanabileceğini ifade etmek bir kehanet değil.
Bu satırların yazıldığı sırada, Kobani’nin bir kısmının, bazı dış mahallelerinin IŞİD’in eline geçtiğine dair bazı haberler gelmeye başladı. İnşallah bu haberler doğru değildir. Çünkü daha önceleri IŞİD’in ele geçirdiği yerlerde yaşanan dehşetli hadiseler de, hafızalarda bütün canlılığı ile yaşanmaktadır.
Kobani'de IŞİD'in yapması muhtemel büyük bir katliamın önüne mutlaka geçilmelidir. Orada yaşayan masum insanlar, eğer bu cani örgütün hışmına uğrar ve bir katliama uğrarsa, bunun ayıbı bütün dünyaya ait olacaktır.
Çünkü bu duruma adım adım gidiliyor. ABD ve müttefikleri, göstermelik hava saldırıları ile güya kendi üzerine düşen vazifeyi yaptığını insanlara inandırmaya çalışıyor. Maalesef durum anlatıldığı gibi değildir.
Şimdi bile belki önemli bazı adımlar atmak için zaman vardır. Dünya hemen harekete geçmelidir. Bize düşen de DUA etmektir. Rabbimiz Rahim ve Hafiz'dir. Herkes elinden geleni yapmalıdır. Bizim elimizden dua gelir. Rabbim İslam’ın terakki etmesinin önünde engel olarak duran bütün art niyetli örgüt ve oluşumlara da fırsat vermesin.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.