İsmail BERK
Kur'an Hattı'nda Ahirete Bir Köprü: Hattat Muhsin Demirel
Köprü dergisi Nisan 1977'de yayına başlarken, künyede "Sorumlu yazı işleri müdürü Muhsin Demirel" görünüyordu.
Derginin ilk sayısında takdim yazısı, Muhsin Demirel imzasını taşıyordu.
Yahya Kemal'in 'At kendini girdaba, açıl engin ruh ol' şiirine atıfla "Her türlü 'Ben'i bir girdaba atıp, engine açılmak ve ruh olmak" açıklamasını yapmıştı.
Devamında ise "Akıl ile kalp, Asya ile Avrupa, ilim, irfan, ümran ile geçmiş, bugün ile yarın arasında kurulacak köprüyü inşaya çalışmak..." şeklinde hedefi ortaya koymuştu.
Yayın yönetmeni konumunda derginin isim ve yayın amacı ile misyonunu ise takdim yazısının sonunda belirtmişti:
"Münevverin vazifesi ciddi, dört başı mamur ve yıkılmaz direklerin arasına köprü kurmaktan ibaret."
İlk sayıda, Fetih Nesli başlığıyla tam sayfa bir şiiri var Muhsin Demirel'in.
Son dörtlükte, istikbalin "Mesih nefesliler"ine seslenişi var:
Kaybolan yarının bulucuları
Yepyeni bir devrin kurucuları
Mesih nefesliler işte gelmekte
Var olduklarını müjdelemekte
İlk sayıda, derginin kurucu beyni olarak üç farklı imzası var.
***
Aylık Köprü dergisinin ikinci sayısında bir yazı ve bir şiirle köprüler kurmuş merhum Muhsin Demirel.
"Hayret ve şüphe... Tefekkürün derinliklerine inmek için bu iki kelimeye basmak gerek… Sorar 'niçin böyle?'"
Şiiri ise "Eski sokak" adıyla hisli dünyasına ilham veren geçmişin gölgelerini yaşatır:
Ruhani bir cami... Selvileri gür...
Şıkırtı sesleri... Sevinçle ve hür
Akmakta durmadan küçük şadırvan...
Ruhum heyecanla titredi bir an
Tarihin gölgesinde İstanbul'un mekanları birer anıt, sokakları birer müze, camilerin birer medrese olduğu kültür havzasında, sokağa hissiyatını ve ilhamını verir uzun şiirinde.
Fatih'ten fetihe yeni kalelere uzanan yolda ve sokaklarda yürür genç Muhsin. Henüz 23 yaşında İstanbul surlarında yeni Fetih Nesli inşa etmeye talip nur talebesiydi.
***
Derginin Haziran 1978 tarihli 15. sayısında ise Muhsin Demirel'e ithaf edilen Mustafa Yılmaz imzalı bir şiir var:
Duygu duygu, kanat kanat meleğim!
Her ne zaman uçsa beyaz beneğim,
Sanırım ki ötelerden davet var,
Ve alçaktan uçuyordu martılar...
Merhum Muhsin Demirel, ötelerden davete icabet etti.
Ruhunu rahmana teslim etti.
Ankara Gölbaşı Kabristanında, kışın soğuğunu ısıtan bahar havası, defin esnasında ruhani bir atmosferin nurlu fetihlerini müjdeler gibi dostlarını ağarladı. Mevsimin lütufkar sıcaklığında evini gören mezarlıkta, nur yoldaşları ile uğurlanıyordu.
***
Hayatı boyunca köprüler inşa etti. Kurucu muhtevayı inşa ettiği Köprü dergisi, aynı zamanda genç ve idealist Muhsin'in hayata dair ufkunun ipuçlarını veriyordu.
Bir davanın, fikriyatın ve aksiyonun içinde yeşermişti yazı dünyası.
Hep köprüler kurdu ömrünce.
İstanbul'da ilk Risale-i Nur derslerinin yapıldığı bir evde dünyaya geldi.
Babası Ali ağabey, hava astsubayıydı. Muhsin abi, Risale-i Nur'u hayatının merkezine almış bir aile ocağında, ağabeylerin mihmandarı olan bir evde büyüdü.
Muhsin Demirel, ağabeylerle gözünü açtı, kendi yaşıtlarıyla büyüse de arada köprü oldu. Merhume anne, dersle, misafirle ve hizmetleriyle nurlandırmıştı çocuklarının ruh dünyasını.
Hatıralarla ve davanın hafızasıyla yetişmişlerdi.
Hukuk öğrencisiyken, İstanbul sokaklarına, nur menzillerine ve neşriyat merkezine aşinaydı. Üçü arasında köprüler kurmuştu.
Ağabeyi merhum Hüseyin Demirel, gazetecilik eğitimi almış bir mektepli ve Yeni Asya yayın yönetmeniydi. Sonrası İttihat Yayıncılık ile Risale-i Nur eksenli kitap çalışmaları yaptı. Fikri çerçeveler ortaya koydu. Mehdinin müjdelerine projeksiyon tuttu.
Genç yaşta masum ve mağdur ebedi aleme intikal etti.
Hüseyin abisi zihin dünyasında izler bırakmıştı. Çalışmalarına destekti.
Muhsin ağabey, "Bediüzzaman Hazretleri"nin okuduğu dualar Evrad-ı Nuriye" kitabının takdim yazısında, aile iklimine dair kıymetli bir teşekkür metni var:
"Evrad-ı Nuriye basıldıkça, okundukça manevi feyiz ve sevap çeşmesinden daima hissedar olmalarını arzu ettiğim, manevi hayatımın şekillenmesinde şüphesiz en büyük paya sahip Anne ve Babama, eserin ilk baskısında cansiperane emeği geçen merhum ağabeyim Hüseyin Demirel'e, yazıldıktan sonra tezyinatı uğruna emeğini ve zamanını esirgemeyen eşim Nuran Hanım'a çalışmalarımı sevgileriyle destekleyen çocuklarım Kevser ve Canan'a sonsuz teşekkürler ederim."
Üç kuşak iman hizmetinde ve neşriyatta bir arada.
***
Sonraki yıllarda, Ankara'da Devlet Planlama Teşkilatı'nda uzman olarak çalışmaya başladı. Manevi kalkınma ile maddi kalkınma arasında köprüydü. ABD'de uzmanlık eğitimi aldı. Tarihin kaydettiği iki büyük şehrin başkent özelliklerine vakıftı.
İstanbul tarih ve kültürü ile Ankara ise kamu idaresi ve planlaması ile bilinirdi. İki kent ve fonksiyonları arasında yine bir köprüydü Muhsin abi.
Mesleği ve fikriyatı itibariyle, 12 Eylül 1980 darbesine maruz kalmış genç bir planlamacıydı. Anlamaya ve sorgulamaya yetecek bir mirasın yüküyle 27 Mayıs ve 12 Mart hafızasına sahipti.
Yeni darbenin etkilerinin uzun süreceği bu dönemde bürokrasi, kamu yönetimi ve siyaseti kavramıştı. Üç alanın çözüm üretme kapasitesine kuşkuyla bakıyordu. Genç Muhsini tatmin etmiyordu. Kalibrasyonu düşük, vasat, Onun arayışına, ideallerine ve tefekkürüne hitap etmiyordu. Bağlanmadığı dünya ve kalbinin sesi yeni kapılar açmıştı. Fıtratının ve kabiliyetinin muktesebatı ile birlikte ortaya koyduğu yeni irade Muhsin abiyi Kur'an hattında, bir Kur'an talebesi olarak istihdam edecekti.
Yeni halet-i ruhiye, hayat kesitinin farklı demlerinde yalnızlığına, hüzünlerine ve ızdırari dualarına merhem olacaktı.
Yeni ünsiyet enfusi ve kalbiydi. Aklın pencereleri yetmemişti hakikati kuşanmaya.
Hattat Hamit Aytaç'ın öğrencisi olduğu günlerine döndü. Kur'an Hattı'nda ilerlemeye yöneldi. Risale-i Nur sathında zihnine ve kalbine nakşettiği hakikatlerin menbaı olan Kur'an-ı Kerim'le manayı taçlandırırken, yetenek ve kabiliyeti le birlikte Kur'an hattıyla hemhal olmaya başlamıştı. Hayatını vakfettiği kadim kelama hem tefekkür hem de hat sanatı ile köprüler kurmuştu. Zihnini ve kalbini müheyya ederek.
***
Muhsin ağabeyle, Ankara Oran'da komşuyduk. Çocuklarımız aynı ilköğretimde okudular. Muhabbet sofralarının ikramı çiğköfteyi yoğurmaya çok aşinaydı. Fakirhanede zaman zaman maharetle yapardı.
Mütevazı ve alan itibariyle küçük bir evde, yüreğinin büyük işlerini hep orada çalıştı 90'lı yıllarda.
Salon biraz dar ama misafir ağarlama, hat çalışmaları ve okumaları ruha ferahlık verecek genişlikteydi. Kalbe şifa veren feyiz geceleri, Kur'an hattı ile sükun eden meskende inşirah bulurdu.
Evrad-ı Nuriye kitabının ilk baskısı 1997, elimdeki imzalı ikinci baskısı ise 2004 tarihli.
Takdim yazısında, yedi ciltlik bir dua kitabı olarak hedeflediğini belirtiyor. Risale-i Nur'daki dua hazinesini ve Üstadın akşamdan başlayıp sabah namazına kadar devam eden gece ibadet, huşu, evrad, ezkar ve tefekkür dünyasından yansıyan ve ağabeylerin müşahede ettiği dualar demeti bir arada. Üstadın mutad olup talebelerine tavsiye ettiği tesbihat, cevşen vb uygulamalar ise ağabeylerin şehadetiyle kaynak olarak belirtilmiştir.
Dua yüklü o tertemiz alemin kalbi, ruhi, vicdani ve zihni yakarış, tazarru ve niyazın halvetinde sırlar dünyasına bizi götüren, bilemediğimiz ama hissettiğimiz bir enerjiye yolculuk yapıyor Hattat Muhsin ağabey. Kendi hattıyla neşrediyor. "Esrar-ı Kur'aniye" tabanlı bir kalbiliğin araştırmacı ve hattat, aynı zamanda mütefekkir sermayesi ile hakikat definecisi ve öğrencisi olan Muhsin Demirel, bu meziyetlerini birleştirince nurani direklerden nice köprüler inşa ediyor. Onun hattından Kur'an'ı okuyan, onun hat ve araştırmasından duaları huşu ve ibadete dahil eden okuyucu sayısınca iman köprüleri inşa oluyor.
Gecelerin sessizliği, hattın kalple kalem ve parmak arasında dokuduğu insicamın fizyolojisine hazırlanırdı Muhsince. Divitin kağıtla buluştuğu mürekkeple yazılan form ve sanata sabır yüklerdi. Her defasında ortamı, duyguyu, zamanı, iklimi ve ruhun ekolojisini katarak doğru nüshanın uyum ve devamlılığını yakalamaya gayret ederdi. Müdavim ve mahviyetkar bir iman şuuru ile niyazda bulunan derviş ruhlu hattat ağabeydi. Hayatın meşgalelerinden sıyrılarak, aklını ve kalbini arındırarak mesaisinden artan zamanla, aileden fedakarlıkla Kur'an rahle-i tedrisinde sükun buluyordu. Hikmet, hakikat, hat ve hayat içinde hattat olmaya vakfetmişti bütün vukufiyetini.
Yalnızlıkla yoldaş ve inzivayla sırdaş bu sekinet halinin en büyük tanığı kendisidir. Sonrasında, çalışmalarına eşlik eden muhtereme eşi, çocukları ve onlardan da beri en çok geceleri nöbet tutan Muhsin ağabeyin ruhuna nakşolunan intizarıdır.
Muhsin ağabeyin, dünyaya asla ait olmayan, tabiri caizse "hüsn-ü masumane" içinde hayatın sızılarını imbiklemiş serencamların yüzünü hakikate ve huzura çevirmiş. "Sergüşezt-i hayat" dedikleri, kendi macerasına meftun, maverasına ait, kalben, ruhen irfan ehli bir zatın, çok reel bir süreçte hayatın akışı içinde nevale ile meşgul eden, evlad-ü iyal mesuliyeti taşıyan ve sınırlı imkanlardan sudur eden takatsizlik halini bir arada götürme imtihanı, tefekkür abidesi Muhsin ağabey için ayrı bir ihlas yolculuğuydu. Günümüzde zorlayan ekonomi ile düşündüğünde, fikir erbabı olmanın ne denli meşakkat, metanet, sabır ve irade gerektirdiğini, ikisini mezc etmiş Muhsin ağabeyin şahsında dev köprüler mesabesindedir.
Çevresi itibariyle, dostlar meclisinin enfusi, içtimai ve teknik boyutlarını köprüleyen bir irfan rehberiydi.
İstanbul altyapısı, Ankara'da bürokrasi ve uzmanlık üst yapısı ile birleşince, dönemin müspet siyaset zemininde projeksiyon ortaya koyan bir mütefekkirdi. Ankara'da fedakar ruhlara, vakıflara, farklı meşrepteki grup ve cemaatlere, bürokratlara, bilhassa gençlere ve ailelere bir soluk ve nefesti.
Sözü yoğuracak malzemeyi de kendisi belirler, hatıra sosunu katar, ana yemeğin etrafına dizer dizelerini, farklı bir anlam-boyut yükler düşünce mutfağına ve beyan kalitesine.
Muhsin abinin dünyamdaki en mümeyyiz vasfı ve beni ona kalben bağlayan hali, tek kelimeyle masumluğu olarak canlanır. Müşahede makamında duanın, ilmin, istihdamın ve Kelam-ı ezeliye vakfolup, Risale-i Nur tefekkürü ile zihnin ve kalbin sireti surete çeviren göz, bakış, duruş ve yutkunma hali kendine has bir vakar ve letafeti taşırdı.
Bazen kestirmeden, bazen ızdırap ama sürece mahkum bir teslimiyet ve teşebbüs içinde sabır isteyen o yalnızlığı, ferit makamı ve muavenetin yeterince takviye görememesi vs vs hepsi birer masumca sudur, kalbince beyan, zihnince satır ve ruhunca hat oluyordu.
Benzetme belki zahiri manaya uymaz ama izninizle daha önce beyan ettiğim hissiyatımla "istikbaldeki hataları bile affa uğramışlık ve mazhar olmuşluk..." denilebilir mi diyerek kısa keseyim.
Risale Akademi'de bir seminerinde Risale-i Nur'u ham petrole benzetmişti. Rafineride işlenmedikce, arzu edilen istifadenin ve amacına vakıf olmanın ve hayatın içine derc etmenin yetemeyeceğine dair mealen zikrettiğim minvalde ifade etmişti. Yani zihin dünyamızın kavraması için farklı ürün ve ihtiyaçlara göre rafineride işlenmesi lazım.
Son yazdığı ikinci Kur'an-ı Kerim ise tevafuklu hat üzere Rabbim muvaffak etti. Bu maksada ve mazhariyete adeta kuşanmıştı bütün varlığıyla.
Üstaddan mülhem bir müjdenin muhatabı olmanın idrak ve ihlasıyla sarılmıştı. İstihdamın şahikası bir incizap, inşirah ve inkişaf içinde fethi vücut buldu. Tevafuklu Kur'an Diyanet tasdiki ile birlikte matbaadan suretini giydi. Vefatına yakın hastanede merakla tevafuklu Kur'an'ı soruyor, aceleden basılıp kendisine gösterildiğinde ise hastalık hali bütün şevk ve şükür hamulesi "Haza min fadli Rabbi" dedirten ruhunu evc-i alaya uçurma hazırlığındaydı.
Ne büyük saadet, ne büyük lütuf, ne büyük masumiyet, ne büyük arınma ve duruluk, ne büyük inkişaf...
Artık dünya Ona dardı. Ahiret yardı. Dünyayı bir lahzada ve her an kuşatan Tevafuklu hattı ile doldurmuştu zaten.
Vefatının ilk akşamında, evinde görmenin ve dokunmanın nasip olduğu örnek tevafuklu Kur'an rahmetli Muhsin ağabeyin masasında, bilgisayarının yanında her şeyi anlatıyordu. Elimize aldığımızda, bize muhataplık bahş ediyordu "tenezzül-ü ilahi" sayesinde.
İnşallah diğer çalışmaları da vücut bulur, basılır, vicdani kayıtlara makes olur.
Özellikle yedi ciltlik dua külliyatını naşirlerden bekliyoruz.
Ümmetin ve insanlığın başı sağ olsun. Nur camiası büyük mütefekkir ve Hattat Muhsin abiyi özleyecek.
Ruhu şad, mekanı cennet olsun.
Ayrıca kabir komşusu olduğumuz için her cuma ziyaretinde olacağız inşallah.
Bu mübarek üç ayların hürmetine, üstadın vefat eden Hafız Ali ağabeye "Bizden size manevi hediyeler, sizden bize rahmani teselliler devam ediyor" dediği şekliyle Rabbimizden niyaz ediyoruz.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.