İbrahim KAYGUSUZ
Lahika geleneği
Önce merakı mucip üç soru soralım:
1-Bediüzzaman milyonlarca insanı hangi yönleri ile bu kadar derinden etkiliyor?
2-Risale-i Nur hangi özellikleri ile beşeri standartları alt üst ediyor?
3-Nurculuk geleneğinin bu kadar şaşırtıcı ve etkileyici örnekleri dünya tarihinde var mıdır?
Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur ve Nurculuk ayrılmaz üçlü olduklarına göre üç sorunun cevabı da paralel bağlamlarda karşılıklarını bulur:
1-Bediüzzaman, seksen senelik hayatı ile destan yazmış bir kahramandır. Her türlü övgüye layıktır. Onun hayatını okuyan herkes çarpıcı karelerle karşılaşacaktır.
2- Bediüzzaman’ın müellifi olduğu Risale-i Nur külliyatı, Kur’an-ı kerim’den sonra dünyanın bestseller kitaplarıdır. Risale-i Nur kendine ait bir “gelenek” oluşturmuştur. O sıfırdan ürettiği “orijinaller” ile vahyin bugüne ait anlamını keşfetmiştir. Günümüzün ve geleceğin nesilleri bu “anlam” güzergâhından ilerleyerek felaha kavuşacaklardır.
3- Nurculuk hem bu iki kaynağın ürettiği ve süreklilik kazandırdığı bir hareket hem de bu iki geleneği tarihe mal eden bir cereyandır. Yani teorinin pratiğidir.
Paralel bağlamları biraz daha açalım: Bediüzzaman memattan sonra tasarrufu devam eden bir şahsiyettir. Tasarrufunun merkez üssü ise Risale-i Nur’dur. Risale-i Nur, hem donatıldığı rahmetin ve hikmetin güzelliklerini hem de Bediüzzaman’ın tasarrufunu hayatın farklı ünitelerine taşıyor. Bu taşımaya vesile olan “heyet” ise Bediüzzaman ve Risale-i Nur ikilisinin üçüncü ayağını oluşturuyor: Nurculuk!
Nurculuk, “Rahmet/hikmet ikilisinin beşeri hayat temas ettiği hareket alanıdır. Bu heyetin mabeynindeki münasebet ve uhuvvet zaman ve mekânla mukayyet değildir. Bu iki kaynaktan lemaan eden “vahyin bugüne ait anlamı” yani “Nur’u, “Nur”culuk sayesinde insanlığın tüm şubelerine taşınıyor.
Risale-i Nur ve Said Nursi’nin tasarrufunun devam ettiği bu hareket alanında, zaman ve mekân kavramlarının hükümleri sıfırlanmıştır. Nurculuk bu engelsiz zeminlerde vahyin nurunu mütemadiyen hayatın ünitelerine aktarmaya devam ediyor. Bu hareket alanında bir şehir, bir vilayet, bir memleket; belki dünya, belki âlem-i vücut bir meclis hükmündedir. (Barla, 143)
Eyüp Ekmekçi Ağabey pazar günü Risale Haber’de yayınlanan yazısında Zübeyir ağabeyden naklen çarpıcı bir cümle zikretti: Üstadımızın şahsiyet-i maneviyesi Nurculuktur. Nasıl ki peygamberimizin şahs-ı manevisi ‘İslamiyettir.’ Resul-i Ekrem aleyhissalatu vesselamın bu son asırdaki varis-i etemmi olan Üstadımızın şahs-ı manevisi ‘Nurculuktur.’
Zaman ve mekân engellerini ortadan kaldıran, maziyi ve istikbali, Bediüzzaman’ı ve Nurculuğu tek karede bir meclisin ehli hükmüne getiren sır nedir acaba?
Ömer Çiçek Ağabey nam-ı diğerle Ömer yirmi yedi, her seferinde yanında kaldığı Zübeyir Ağabeyden nakille Üstadın dört ana gayesini hatırlatır:
1-Risale-i Nur’un tab ve neşri,
2-Medrese-i Nuriyelerin açılması ve devamının sağlanması
3-Tevafuklu Kur’an’ın neşri.
4-Talebeler arasında lahika mektuplarının neşri.
Çiçek, bu nakli anlattığı her seferinde Zübeyir Ağabeyin Üstad ile yaşadığı bir anekdotu peşinden ekler: Bir gün Üstad, sabah dersinden sonra “Bir fakihe verin” diyor. "Fakihe”den kastı talebelerinin mektupları. Onlara önem veren Üstadımız onları ders olarak okutuyor.
Üstadının hayatının dört ana gayesinden dördüncüsü ve ona eklenen anekdot yukarıdaki sorunun sorunun cevabıdır.
Lahika mektupları, Said Nursi, Risale-i Nur ve Nurculuğun birbirine bağlandığı, kesiştiği ve hayat bulduğu nurani bir meclistir.
Lahikaların nurculuk literatüründe karşılığı yirmi yedinci mektup ve zeyilleridir. Risale-i Nur’un ilk telifi ile yani Bediüzzaman’la birlikte başlamıştır. Asıl fonksiyonu Nur talebelerinin risaleleri okumak ve yazmak sureti ile istifade ve istifaza ettikleri hissiyatlarını Üstadları ile paylaşmak, ihtiramlarını bir şükran nişanesi olarak Üstadlarına takdim etmek, bazı müşkilatlarını ve suallerini halledilmesi için Üstadlarına takdim etmektir. (Barla, Takdim)
Lahika geleneği Nurculuğu dünya tarihinde eşine az rastlanan etkileyici bir hareket haline getirmiştir.
Üstadın kaleminde lahikanın anlamı, Risale-i Nur’un telif ve tab süreci ile bu sürece ait manevi inayetlerin dile gelişi, Risale-i Nur’un risalelerinin nasıl anlaşılması gerektiğine dair yol gösterici rehber, nurculuğun kilometre taşlarını teşkil eden, ihlâs, sadakat, sebat ve metanet gibi pratiklerin tahkimi ve “nurculuk hayatı”na hayat veren “modeller”in sahibince tesbiti vs.’dir.
Zübeyir Ağabeyin dilinde Lahika, muazzez ve mualla Üstadımızın her karesi Kur’an’ı Peygamber’i (asm) ve Allah’ı çağrıştıran bereketli hayatının ve o manevi hayatın semeresi olan Risale-i Nur’un muhtaç ve murde gönüllere aktarılırken yol gösterici bir “pusula”dır. Dışarıdan bir gözlemci için bu hareketi inanılmaz derecede güçlü kılan, güncelleştiren, yarına taşıyan canlı bir hayat alanıdır.
Bize göre lahika, “Vazifem bitmiş gibi bana geliyor, sizin vazifeniz devam ediyor. Ve inşallah vazifeniz şerh ve izahla, tekmil ve tahşiye ile, neşr ve talim ile, tanzim ve tertip ile, tefsir ve tashih ile devam edecek” diyen Üstadımızın emrine uyarak bu baki eserleri “kendimize, nefsimize, neslimize” taşımaktır.
Lahikalar bize bir tarz sunar, hareket alanımızın sınır uçlarını tayin eder, en basit gibi görünen gündelik davranışlar üzerinden, Üstadımızın hayatına ait müşahhas örneklerle bir model tayin eder. Şahsi ve gündelik işlerimizde, aile hayatımızda, sosyal ve siyasi bakış açımızda Kur’an perspektifli Nursî geleneği egemen kılar. Bu lahikalarda “muvakkat, cüz’i ve hususi kelimeler tay edilmiştir” (Barla, 589).
Üstadın arzusu bu geleneğin damen-i kıyamete kadar devam etmesidir. Tarzı elastikidir ve herkesin samimi niyetine göre bir kalıp alır.
Neden Bediüzzaman, Risale-i Nur ve Nurculuk üzerine yapılmış her çalışma bir lahika olmasın? Evet Risale-i Nur’un telif süreci Üstadımız ile birlikte kapanmıştır fakat manevi meclis dünya döndükçe var olmaya devam edecektir.
Risale-i Nur’un aslını, manasını ve ruhunun hayattar kılmak endişesi ile yazılan her makale, basılan her kitap, çıkarılan her dergi, basılan her gazete, açılan her internet sitesi ve gönderilen her mail neden bir lahika olmasın?
Bence yüreği nurculuk ateşi ile yanan her kahraman bu manevi mecliste küçücük de olsa kendine bir yer bulmalıdır.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.