Serdar BİLGİN

Serdar BİLGİN

Lider Olarak Bediüzzaman

Prof. Dr. Nevzat Tarhan hocamın "Çağın Vicdanı Bediüzzaman” adlı kitabından Üstadın liderliği üzerine yaptığım derlemeyi sizlerle paylaşmak istiyorum.            

“Bilgileri okuyup kendime saklayamazdım, çünkü kendimi borçlu ve sorumlu hissediyordum. Herkes benim kadar şanslı olmayabilir; gerçekleri arayanlara vasıta ve vesile olmam gerekir, diye düşündüm.” ifadeleri ile başlayan kitap, okuyucularının olağanüstü bir rehberlikle zihnini ve yolunu açar ve onları bir keşif yolculuğuna çıkarır.

Bediüzzaman, tek başına Barla gibi ıssız bir beldeye gelip orada öyle bir tohum atar ki, takipçileri günümüzde milyonlara ulaşır. Bu kalıcı motivasyonu nasıl sağlamıştır? Başlattığı ve kendisinden sonra da büyüyerek devam eden hareketin büyük takipçi kitlesinin olması ve onlara kalıcı bir motivasyon sağlaması onun liderliği hakkında ciddi merak uyandırmaktadır.

Bediüzzaman, Bitlis’e yaya olarak yedi saat uzaklıkta, Nurs köyünün yoksul ortamında büyümüştür. O dönemde Doğuda eğitim olarak sadece medrese eğitimi bulunmaktaydı. Bediüzzaman, o medreselere kısa dönem de olsa devam eder, fakat eğitim sistemini sorgular.

Bediüzzaman gün geçtikçe farklı kişiliği, cesareti, özgüveni ve ilmi birikimi ile dikkat çekmeye başlar. Mücadelesinin en önemli hareketlerinden biri, yirmili yaşlarda iken, Doğudaki ırkçılık tehlikesine ve geri kalmışlığa çözüm olarak din ilimleri ile pozitif ilimlerin beraber okutulduğu üniversiteler tarzı medreseler kurulması projesini padişaha sunma kararı ile Van’dan İstanbul’a gitmek üzere yola çıkmasıdır. Üç ayrı zamanda gerekli girişimlerde bulunduğu halde bir türlü istediği okulu kuramayan Bediüzzaman, bütün vatan sathını mektep yapar. Fen bilimleri ile ve din ilimlerini birleştiren küçük küçük dershaneler kurmayı başarır. Bu hareketin ölçülerini, standartlarını belirler, talebeleri ile mektuplaşarak dershane tarzındaki evlerde din ilimleri ile pozitif ilimlerin birlikte işlenebileceği eğitim modeli oluşturmayı başarır. Bediüzzaman’ın bu metotla yetişen talebeleri Anadolu’nun her tarafına yayılır; birçoğu hapishanelere girer, yargılanırlar ve beraat ederler. Fakat sonunda Bediüzzaman’ın bu eğitim tarzı ve fikirleri Anadolu’da ciddi kabul görür.

Türkiye’de dini radikalizmi ve Taliban gibi bir akımın oluşmasını önleyen birinci derece etken ise Bediüzzaman’ın dershane hareketidir. Bediüzzaman, Mısır, Afganistan, Pakistan kaynaklı reçeteler kullanmaz, bu ülkelerde şiddete şiddetle karşılık verme, terörle sonuç alma gibi yaklaşımlar vardı. Mısır, Afganistan, Pakistan kaynaklı reçeteler toplum merkezlidir. Toplumsal dönüşümü yapmak için devlete görev verilir, toplum değişirse devlet değişir ve böylece insanlar değişir. Bediüzzaman, bireyi merkeze almıştır. Birey değişirse toplum değişir ve böylece devlet değişir tarzındaki yavaş fakat Asr-ı Saadet dönemindeki yöntemi gündeme almıştır. Her zaman asayişi sağlama ve kitleleri sakinleştirme tarzında hareket etmiştir. Bu yöntem Hz. Peygamberin (SAV) yöntemidir.

Fikrine güvenen insanın şiddete ihtiyacı yoktur, konuşmaktan korkmaz, rahatsız olmaz. Fikrine güvenemeyen kişiler şiddete başvurur. Çünkü savunacak fikri yoktur veya zayıftır. Fikrine güvenemeyip karşısındakini ikna edemeyeceği için gürültü çıkarır ki; kontrolün kendisinde olduğunu göstermeye çalışır. Fikirlerine güvenmeyenler baskı, otorite, şiddet, terör yoluyla hakimiyet kurmaya çalışırlar. Güçlü fikirleri olanla açık iletişimden, açık toplumdan korkmazlar. Bediüzzaman fikirlerine güvendiği için buradan aldığı gücünü asayişe yöneltmiştir. Fikirlerin konuşulduğu ortama öncelik vermiştir. Namık Kemal’in “Barika-i hakikat müsademe-i efkardan doğar. ” sözünü kullanan Bediüzzaman taşların çarpışmasından kıvılcımlar çıktığı gibi, fikirlerin çarpışmasından da hakikat kıvılcımlarının çıkacağını savunmuştur.

Bediüzzaman, silahlı mücadeleyi yöntem olarak kabul etmedi, her zaman ilmi mücadeleyi ön plana çıkardı. Üniversitelerde istibdadın olamayacağını söyleyerek din karşıtı fikirlerin de konuşulması gerektiğini savundu. Şeytanı yok saymadı, onu bir argüman olarak aldı, şüpheleri reddetmedi, onlara önem verdi ve onları kötü görmedi.

Bediüzzaman, kendi fikirlerini halkın dikkatine sunmaya çalışmış ve onları düşünmeye sevk etmeyi hedeflemiştir. Kitaplarının bir kısmının soru-cevap şeklinde olması bu nedenledir. Mesela “Şeytanla Münazara” başlığında, ona bazı sorular sordurtup kendisi cevabını verir ve konuyu bir noktaya ulaştırır. Sokratik sorgulama denilen bu tarz, bilimsel bir metodolojidir. Bediüzzaman, Allah’ı tanıyıp anlamak için isimlerini tek tek ele almış; hikmeti, iradeyi, kuvveti, ilmi, kayyumiyeti sorgulayarak bu asrın dilini bulmaya çalışmıştır. Bütün mantık kurallarını ve akıl yürütme yöntemlerini uygulamıştır. Böylece kanıta dayalı bir yorum yaparak ispatlanabilir bir maneviyat geliştirmiştir. Bediüzzaman olumlu ve olumsuzu birlikte görüp değerlendirmiş, insan iradesinin seçme özgürlüğünü elden bırakmadan akla kapı açmış, ikna gücüne önem vermiştir. O nedenle Bediüzzaman’da tebaa anlayışı görülmez. Bu anlayışta kişi kendi aklını başkasının tasarrufuna verir. Bediüzzaman bu durumu “aklı başkasının cebinde olanlar” şeklinde veciz bir tanımla ortaya koyar. Bediüzzaman aklın başkasının kontrolünde olmasına her zaman karşı çıkmıştır. Bediüzzaman soru sordurarak değişime ihtiyaç hissettirmiş ve değişim katalizörü olmuştur. İnsanları değiştirmez, onları değişime ihtiyaç hissettirir, değişim için yüreklendirir ve değişimi hızlandırır. Önderlik ettiği kişilerde iyi duyguları uyandırmış, iyi yanlarını öne çıkarmış, ahenk ve uyum kazandırmıştır. Yanına gelenlere kendini iyi, mutlu hissettirmiş, huzur vermiştir. Yasak olduğu halde bir kere ziyaret eden bir daha gitmek istemiştir. İnsanlarda duygusal dönüşüm yapmış ve iyilik hali ortaya çıkarmıştır.

Bediüzzaman, zamanın ruhunu okumuş, her dönemin önemine ve manasına göre davranmayı bilmiştir. Toplumsal ihtiyacı şahsi tatminden önceye alarak aktivist ve eylem adamı olmuş, davası için padişaha kafa tutabildiği gibi, ümmi birine çay da götürebilmiş, inandığı gibi yaşamış, gelecekle ilgili olarak insanların ümidini hep yüksek tutmuştur. Gecenin en karardığı an, güneşin doğmaya en yakın olduğu zamandır diyerek, ümitsizlik hastalığı ile mücadele etmiştir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
1 Yorum