Mahiyetinin mübayeneti ile adem-i takayyüd

İkinci Şua’yı anlamak-23

Konumuzun içinde 11 temel mesele var:

1.  Sani-i kainat, kainat cinsinden değildir

2.  Mahiyeti hiçbir mahiyete benzemez

3.  Kainat dairesindeki manialar, kayıtlar O’nun önüne geçemez

4.  O’nun icraatını takyid edemez

5.  Bütün kainatı birden tasarruf edip çevirebilir

6.  Eğer kainat yüzünde görülen tasarrufat ve ef’al, kainata havale edilse, o kadar müşkilat ve karışıklığa sebebiyet verir ki; hiçbir intizam kalmadığı gibi, hiçbir şey dahi vücutta kalmaz.

7.  Temsil. Kemerli kubbeyi, taş cinsinden olmayan bir usta yapıyor ve bir taburu bir zabit idare eder.

8.  Vacib-ül Vücud’un kutsî mahiyeti mahiyât-ı mümkinat cinsinden değildir.

9.  Bütün hakaik-i kainat o mahiyetin Esma-ül Hüsnasından Hak isminin şualarıdır.

10.         Mukaddes mahiyeti: * Vacib- ül vücuddur

·  Maddeden mücerreddir

·  Bütün mahiyete muhaliftir

·  Misli, misali, meseli yoktur

11-O Zat-i Zülcelalin kudret-i ezeliyesine nisbeten, bütün kainatın idaresi ve terbiyesi; bir bahar belki bir ağaç kadar kolaydır. Haşr-i A’zam ve dar-ı Âhiret, Cennet ve Cehennemin icadı; bir güz mevsiminde ölmüş ağaçların yeniden bir baharda ihyaları kadar kolaydır.

Kainat kuruldu kurulalı işlemeye devam eden fevkalade bir intizam var. Dört yüz bin bitki ve hayvan nevinin yaşadığı küre-i arz üzerindeki harika işleyişten tutun da tâ uzay boşluğunun (daha doğrusu boş kafalıların boş sandığı mekanın) dolu olduğu esir maddesinin sevk ve idaresine, galaksilerin birbiri içinde muntazam hareketlerine, insan bedenindeki organların işleyişine varıncaya kadar büyük ve küçük, külli ve cüz’i bütün mahlukatta fevkalade intizamlı işleyiş kanunları hüküm sürüyor. Bu kanunların vücudu ise Sani-i Kainatın ve Kadir-i Külli Şey’in fiillerine bir ayine. Yani; bu kanunlar ef’al ile bağlıdır.

Birbiri içine bu kadar girift mahlukların her birinin ihtiyacı ve rızıkları ve sevk ve idareleri ayrı ayrı iken nasıl oluyor da hiç birbirine karıştırılmadan vakitlice hepsinin iaşesi, idaresi, tedbiri görülüyor. Bir iş bir işe mani olmadan hepsine nasıl hayat verilip vücutları devam ettiriliyor, aynı anda hadsiz işler nasıl yapılıyor. İşte anlamaya çalıştığımız ve Kur’an-ı Kerîm’de “O her şeye kadîrdir” ifadesi ile bildirilen ve Yirminci Mektub, 16. Söz, 10. Söz, 29.Söz, 7.Şua’nın İkinci Babı ve 15. Şua’da farklı farklı makam ve derece ve önceliklerde îzah ve isbat edilen mesele bu.

Bu meselenin sırlarından biri mahiyetin mübayeneti. Yani; Cenab-ı Hakk’ın kutsî mahiyetinin bu kainattan bütün bütün farklı olması. Ve bu fark sebebi ile kainattaki hiçbir şeyin O’na mani olmaması, O’nun için kayıt teşkil etmemesi.

Risale-i Nur, bu meseleyi aklın da anlayacağı şekilde îzah ve isbat ederken Kur’anî bir metot olan temsil metodunu kullanıyor. Peki nasıl oluyor da bu küçücük temsil çok ihatalı bir hakikati anlamamıza sebep olabiliyor? Çünkü; temsilin içinde, o külli hakikatin kanunu bir hususi maddede gösteriliyor. O hususî maddeyi (mesela bir kubbeyi ancak taşlar cinsinden olmayan bir ustanın yapabileceği ya da bir taburun idaresinin neferlere bırakılamayıp ancak bir zabit tarafından yapılabileceği) gözümüz ile gördüğümüzden ve yakinen tasdik ettiğimizden, kolaylıkla külli hakikati de derk edebiliyoruz.

Biz bir şeyi düşünürken ve anlamaya çalışırken, malumumuz olan şeyler ile düşünürüz, bildiğimiz yaşadığımız ve şahit olduğumuz şeyler üzerinden yani. Şimdi düşünelim ki Türkiye’de bir eve çeşitli İslam ülkelerinden mü’min kardeşlerimiz gelmiş. Mesela İslam Birliğinin tesisi için çalıştay yapmak üzere mümin kardeşlerimiz gelmiş diyelim. Sudi Arabistandan on seyyid, Pakistandan on âlim, Filistinden on mücahit, Mısır’dan on ârif, Libya’dan on mütefennin, Katar’dan on fâzıl, Yemen’den ve Malezya’dan da keza geldiler ve bunlar bir evde misafir edilecekler. Acaba o evde pişecek tek bir çeşit yemek hepsinin damak tadına hitap edebilir mi? onlar için hazırlanan yataklar her hepsinin de kendi evlerinde alışık oldukları cinsten olabilir mi? birer giysi hediye etmek istesek bir tek tarz onların umumuna birden uyabilir mi? elbette bu mümkün değildir. İşte biz bu acizliğimize binaen düşündüğümüzde, bu sekiz farklı ülkenin insanlarına birden hitap edecek bir tarzı yapamıyoruz, mevcut yaratılmışları kullandığımız halde müşkülat oluyor. Kendi acizliğimiz cihetinden ve kayıtlarımız altında baktığımızda bu konuyu tam anlayamıyoruz: nasıl oluyor da bir tek zât küre-i arzı ve üzerindeki mahluku, gezegenleri ve yıldızları ve birbirinden çok farklı mahiyet arz eden mahlukları hem yaratıyor, hem yaşatıyor, rızıklarını veriyor, ecellerini belirliyor, her an onları ademden yeniden vücuda çıkartıyor, tedbir ve idare ediyor, sevk ediyor, tavzif ediyor ila ahir. Ve bir tek nefsi yaratmak kolaylığında tüm nüfüsları yaratıyor, bir tek çiçeği yapar kolaylıkta Cenneti yaratıyor, bir tek insanı diriltir kolaylığında tüm insanları haşr-i a’zamda haşrediyor? Bununla beraber en küçük şey de en büyük kadar san’atlı yaratılıyor.

Bu kolaylığın pek çok hikmetleri ve sırları var. Hikmetlerine daha önceki derslerde bakmıştık. Sırlarından bir sır olan mahiyetin mübayenetine bakacağız şimdi de.

Öncelikle mahiyetin ne olduğu üzerinde duralım ki mahiyet farkı ne demek anlamaya çalışalım. Dört ana mahiyetten söz edebiliriz:

1.  Vacib-ül Vücud’un kutsî mahiyeti

2.  Mec’ul

3.  Kab-ı Kavseyn

4.  Mümkin mahiyet

Şimdi konumuz kainatın Sânii’nin kainat cinsinden olmaması olduğu için birinci ve dördüncü maddeler üzerinden gideceğiz. İkinci madde Risale-i Nur Külliyatında İ’şarat- ül İ’caz’da ve Barla Lahikasındaki ruhun mahlukiyeti ile ilgili mektubda geçiyor. Gerçi İ’şarat-ül İ’caz’da insanların kendi uydurdukları ilahlar manasındadır, Barla Lahikasındaki ile aynı manada değil yani. Her ne ise.

Birinci madde içinde de dört madde var:

1.  Zâtı

2.  Şuunatı

3.  Sıfatı

4.  İsimleri

5.  Fiilleri

Zâtı hakkında bilgimiz yoktur ve zatını düşünemeyiz ve bilemeyiz, şuunatına ise temsiller le bakabiliriz. Şu kadar var ki, sıfatı ve şuunatı ve esması zatının gayrı değil. Yani eki, bölüğü, parçası lahikası değildir. Mesela siz isminizi değiştirseniz zatınız aynı kalır fakat Allah’ın isimleri zatına gayr değildir, Zâtı; o isimlerin müsemmasıdır. Sıfatlarının da mevsufudur. Allah’ın Zâtı Vacib olduğu gibi şuunatı, sıfatları, isimleri ve fiilleri de vacibdir. Yani; varlığı zorunludur ve yokluğu düşünülemez ve hiçbir şekilde adem onlara yanaşamaz. Tezahür etmek mahiyetinin muktezası ve tebarüz etmek hakikatinin şe’nidir. Zahir ve bariz olan bu kutsi mahiyeti göremeyişimiz ise şiddeti zuhuru sebebiyledir. Vacib-ül Vücud’un fiil, isim sıfat ve şuunatına adem yanaşamamkla beraber fillerin ve isimlerin cilveleri ademî bir zeminde yani mahluk ayinelerde eserlerini gösterir. Hakiki hakaik-i eşya Esma-i İlahiyyedir, mahiyet-i eşya ise o hakaikin gölgeleridir.

Mümkin mahiyete baktığımızda ise; zayıf, kararsız, hadis, arızî bir vücudu var ve adem ile vücudu müsavi. Yani; varlığını zorunlu kılacak bir şey yok. Ancak bir müreccihin kurdeti, bir mümeyyizin ilmi ve bir muhassısın iradesi ile ademden vücuda çıkabilir. Yoksa yok. Bütün yaratılmışların yani mümkin mahiyetlerin mutlak kemali ise mutlak vücuddur yani; onların her hepsinin de hakiki hakikatleri Esma- i İlahiyyedir. Yaratılmış her mahluk Vacib-ül Vücud’a nisbeten arizî ve ademî vücutturlar. Itlakı olan bir vücuddan fakirdirler. Hakiki hakikatleri mutlak vücut olan Esma-i İlahiyyedir. Cenab-ı Hakk’ın hem fiil hem isim hem de sıfatlarının ıtlak ve ihatası vardır. Mesela; Yedinci Şua olan Ayet-ül Kübra risalesinde her mahlukun ayine olduğu hakikat îzah edilmiş. Semanın cirimleri olan güneşler, aylar ve yıldızların mutlak kemali, onların ayine oldukları vacib fiillerdir. Öyle ise o sema cirimlerinde kendini okutturan teshir, tedbir, tedvir, tanzim ve tavzif fiilleridir. Yani; mümkin mevcutlar olan güneşler, aylar, yıldizlar, seyyarelerin mutlak kemalleri, ayinedarı oldukları mutlak vücuttur ki o da bu vacib fiillerdir. İkinci Şua’da fani bir hüsnün, bâki hüsnü irae etmesi meselesinde tekrar bu konuya gireceğiz.

Aynı konumuza bir dahaki seferimizde devam edeceğiz inşaAllah.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
4 Yorum