Mehmet Abidin KARTAL

Mehmet Abidin KARTAL

Hizmette stratejiler…

Strateji, değişik konularda, hizmetlerde, ilimlerde, ekonomik, sosyal, siyasi olaylarda belirlenen bir hedefe ulaşmak için takip edilen yolların ve alternatif uygulama metotlarının bütünü olarak tanımlanmaktadır.

Risale-i Nurlar çağımız insanına Kur’an’dan, Sünnet ’den süzülmüş mektuplardır, mesajlardır. Risale-i Nur eserleri, Bediüzzaman’ın hayatıdır. Eserlerde, Kur’an eczanesinden elde edilen ilaçlar asrımızın insanlarına sunuluyor.

Risale-i Nurlar, ahir zamanın manevi yaralarına ilaçlar sunan, dinsizlik, imansızlık cereyanlarına karşı delil metodunu kullanarak tereddüt ve şüpheleri bertaraf eden; isyanlara, zulümlere ve toplumda meydana gelen ekonomik, sosyal problemlere Kur’an’dan, Sünnetten çözümler sunan bir devalar manzumesidir.

Risale-i Nur cemaatlerinin hizmette stratejilerini, Risale-i Nurların okunması, yazılması, anlaşılması, insanlara ulaştırılması, müspet hareket etmek, Medresetüzzehra Üniversitesinin kurulması ve idarecilerin uyarılması olarak ifade edebiliriz. "Biz müspet hareket etmeye mecburuz. Elimizde Nur var, siyaset topuzu yok. Yüz elimiz de olsa, ancak Nura kâfi gelir." Nur talebelerinin hizmette yol haritası İhlas risalesidir, Uhuvvet risalesidir.

Nur Talebesinin yegâne işi, birinci görevi Risale-i Nur’u okumak, anlamak, yaşamak ve yaymaktır.

"Emirdağ’da iken, Ankara'ya Nur hizmeti için gönderdiği bir talebesi, hâl-i âleme bakarak, 'Bu insanlar ne zaman Nur hakikatlarını dinleyecek, kalın zulmet perdeleri nasıl yırtılacak, manevi karanlıklar nasıl izale olacak?' diye ümitsizliğe düşer. Sonra bir gün Emirdağ’ına Bediüzzaman'ın yanına döndüğü zaman, o büyük Üstad der: 'Vazifemiz hizmettir. Muvaffak olmak, insanlara kabul ettirmek, Cenab-ı Hakkın vazifesidir. Biz vazifemizi yapmakla mükellefiz. Sen orada: Bu insanlar ne zaman Risale-i Nur'u dinleyecekler diye ümitsizliğe düşme, merak etme! Kat'iyyen bil ki: Mele-i âlânın hadsiz sâkinleri, bugün Risale-i Nur'u alkışlıyorlar. Onun için, hiç ehemmiyeti yok. Kıymet, kemiyette değil, keyfiyettedir. Bazen bir halis ve fedakâr talebe, bine mukabildir.' diyerek yesini giderir.”[1]

Dijital çağda hizmet

Dijital çağda insanların, toplumların karşı karşıya olduğumuz en büyük tehditlerden biri dijital faşizmdir. Dijital çağın imkanlarını kullanan küresel şirketlerin tehlikeli dijital hegemonyası insanları, milli devletleri tehdit ediyor. Dijital dünyanın en büyük imkanları olan sosyal medya ağları büyük bir algı merkezine dönüşerek gerçekleri gizlemektedirler. Dijital faşizm ifade özgürlüğü ve hoşgörü gibi kavramları dejenere ve politize etmektedir. Doğru yanlış, yanlış doğru olarak servis edilmektedir. Doğruyu söyleyen, hakkı söyleyen hizmet erleri susturuluyor veya algı oyunlarıyla gerçeklerin üzeri örtülmeye çalışılıyor. Terör örgütlerinin sosyal medya platformlarında serbestçe propaganda yapmalarına izin veriliyor. [2]

Dijital çağın imkanlarını kullanmada beşerin bulaşık ellerinin izlerini her alanda görüyoruz. Son yıllarda Avrupa ülkelerinde giderek artan İslam inanç, kültür ve medeniyet değerlerine yapılan saldırılar artık dijital dünyada da yoğun bir şekilde karşımıza çıkıyor. Sinema filmlerinde, haberlerde, çizgi filmlerde, bilgisayar oyunlarında, müzik videolarında ve reklamlarda propaganda ve bilinçaltı teknikleriyle yoğun bir şekilde gerçekleştirilen bu saldırılar, temiz elin temsilcisi İslam dinine ait değerlere karşı önyargı, olumsuz algı ve düşmanlık oluşturmak ve bunu dünyaya empoze etmek amacıyla yapılıyor.

Risale-i Nur cemaatlerinin, Nur talebelerinin, vakıflarının, iş adamlarının, ilim adamlarının bu çağda yapması gereken temel ortak strateji, maddi ve manevi imkanlarını birleştirerek dijital dünyada yapılması gerekenleri yaparak, iman ve Kur’an hakikatlerini insanlara ulaştırmaktır. Bunun için işin ehli kişilerden meydana gelen bir komisyon kurularak, kararlar alınarak, projeler üretilerek işe başlanabilir. Dijital çağın imkanlarını temiz eller kullanmalıdır.

Bir konu hakkında bir bildiri veya bir kitap yazımı düşünülüp tartışılırken, o konu hakkında dijital dünyanın malzemesi olan, bir film, bir belgesel veya bir oyun hazırlanması da düşünülmeli ve yapılan tartışmaların arasında gündemin birinci maddesi olmalıdır. Çünkü en tesirli tebliğ metodu dijital dünyaya hayırlı malzemeler vermektir. Herkesin elinde cep telefonu, evinde bilgisayarı var. İnsanlar dijitalleşmiş. İnsanlar cep telefonu ekranına elleriyle dokunup istediği filmi izliyorlar. İnsanlara hakikatin mührünün vurulduğu filmlerin, dizilerin takdim edilmesi bugün en birinci tesirli tebliğ metodudur. İnsanların, hayatlarına tesir edecek, vicdanlarını uyaracak filmlerin, dizilerin yapılması elzemdir.

Bediüzzaman’ı, iman ve Kur’an hakikatlerinin sinema filmlerinin, dizilerinin çekilme zamanı gelmedi mi? Ben bu konuda ‘Hür Adam’ filminden başka film bilmiyorum. Bunun yanında yapılan çalışmalar var ama yetersiz. İnsanları bu çağda Risale-i Nurlarla tanıştırmanın en tesirli yolu sinema filmleridir, dizilerdir. Risale-i Nur eserlerinden etkilenerek “Benim Küçük Sözlerim” isimli bir film çeken Yönetmen Bekir Bülbül, “Ben Risale-i Nurları okuduğumda büyük bir şok ve hayranlık yaşadım. Risale-i Nurlar bir cevher. Yani bir hakikat, bir cevher var elimizde ve farkında değiliz…” diyor. İnsanları bu çağda bu cevherlerle, Risale-i Nurlarla tanıştırmanın en tesirli yolu sinema filmleridir, dizilerdir. Risale-i Nurları okuyan, anlayan senaristlere ihtiyaç var. Risale-i Nur senaryo yarışması düzenlenerek ilk adım atılmış olabilir. Her alanda olduğu gibi dijital dünyada da hayrın, iyiliğin ortaya konması elzemdir. Sinema, dijital dünya, imana, hakka, sevgiye, adalete, yardımlaşmaya, merhamete hizmet ederse, insanlar Kur’an’la, sünnetle, Risale-i Nurlarla tanışırlar, huzur ikliminde yaşamaya başlarlar. [3]

İdarecilerin uyarılması

Risale-i Nur talebelerinin her devirde idarenin yaptığı doğru icraatları desteklemesi, yapılan yanlış ve hataları da idarenin yetkililerine mektuplarla veya bizzat yüz yüze hatırlatmaları önemli görevlerinden, stratejilerinden biri olduğu kanaatindeyim.

Çünkü "Zerrâtı günahkârlardan mürekkep bir hükûmet tamamıyla mâsum olamaz. Demek, nokta-i nazar, hükûmetin hasenâtı, seyyiatına tereccuhudur. Yoksa, seyyiesiz hükûmet muhal-i âdidir…"[4]

Bediüzzaman idarecileri daima İslâmî esaslar çerçevesinde uyarmıştır. Yaşadığı zamanın hükümetine başbakanına, bakanlarına milletvekillerine mektuplar göndermiştir. BENİ ANLAMADILAR… kitabımızda bunlara geniş yer verilmiştir.[5]

Bediüzzaman’ın idarecilerden istekleri de olmuştur.

Bediüzzaman, isteklerinden biri olan Ezanı aslına çeviren Adnan Menderes''e ''İslâm kahramanı'' demiş ve açıkça desteklemiştir.

Bugün de Bediüzzaman’ın günümüzdeki hayatta olan varisleri ve Nur talebeleri, hükümetin doğru icraatlarını destekledikleri gibi, Ayasofya’nın camiye çevrilmesi, savunma sanayideki gelişmeler, yapılan yatırımlar… yanlışlarından dolayı da uyarmalıdırlar. Doğruya doğru, yanlışa yanlış denmelidir. Bu uyarıların yüz yüze konuşarak yapılması daha tesirli olur kanaatindeyim.

Bediüzzaman, "Dinin bir hakikatini bin siyasete tercih ederim. " diyor.

"İman hem nurdur, hem kuvvettir. Evet, hakiki imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir...", "Hakkın hatırı âlîdir; hiçbir hatıra feda edilmez." Hakikatlerinin savunucusu Bediüzzaman, namazı, islamî ve imanî hakikatleri hafife alanlara karşı meydan okumuş, gereken cevabı vererek hakkın hatırını feda etmemiştir. Bediüzzaman, dünyevi makam ve maaşları sert şekilde reddetmiştir.

Bediüzzaman’ın uyarılarından, tepkilerinden rahatsız olan idare, Bediüzzaman’ı susturmak için hapis, zehirlemek te dahil olmak üzere, her türlü işkenceyi yapmıştır…

Günümüzde yaşadığımız bir çok bela ve musibet Risale-i Nurlara gereken ehemmiyetin verilmemesinden ve İslam’a zarar veren hatalardan kaynaklanıyor olabilir. Ahmet Akgündüz hocamızın Cumhurbaşkanına yazdığı mektup bu açıdan önemlidir. Akgündüz hoca, mektubunda gizli bir elin Diyanet tarafından basılan Risale-i Nur kitaplarını bile hem camilere hem de resmi dairelere konulmasını yasakladığını vurgulamaktadır…

Bediüzzaman, "Kudsî bir vazife-i imaniye ve hizmet-i Kur’âniye omuzumuza ihsan-ı İlâhî tarafından konulmuş." Diyor. Bu sözün muhatabı Nur talebeleri, bir kardeşinin boynunda veya koynunda bir akrep bulunduğunu söylese veya gösterse, bundan dolayı o kardeşinin darılmak değil, belki memnun olması lazım gelir.

Hükümetin imana ve İslam’a zarar veren hataları, idarecilerin boynunda ve koynundaki akreplerdir. Nur talebeleri idarecilerin boynunda ve koynunda gördükleri akrebi söylemeleri omuzlarına konan kudsî davanın gereğidir. Uyarıları, tenkitleri dikkate alan idarecilerin bundan dolayı darılmaları değil, memnun olmaları gerekir.

Hükümetin birçok konuda faydalı icraatlar yaptığı gibi, birçok konuda da hatalar yaptığına ve uyarılması gerektiğine inanıyorum. Bediüzzaman, yaşadığı zamanın hükümetlerine, başbakanlarına, bakanlarına, milletvekillerine mektuplar göndererek uyarı ve doğruyu hatırlatma görevini bütün işkenceleri göze alarak yapmıştır. Bugün yanlışlarda ve hatalarda ısrar edilirse, samimi uyarılara kulak verilmezse bedeli ağır olabilir. Hatırlatırız…

[1] - Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, 2. Cilt, Tarihçe-i Hayat, Emirdağ Hayatı, İstanbul 1996,s.2189

[2] -https://www.risalehaber.com/dijital-cagda-beserin-bulasik-elinin-izleri-23539yy.htm.mehmet abidin kartal

[3] - Mehmet Abidin Kartal, Beni Anlamadılar… İstanbul 2025, İskenderiye kitap, s.398-400

[4] - Bediüzzaman Said Nursi, Risale-i Nur Külliyatı, 2. Cilt, Münazarat… İstanbul 1996,s.1940

[5] - Mehmet Abidin Kartal, Beni Anlamadılar… İstanbul 2025, İskenderiye kitap, s.120-149

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
5 Yorum