Mehmet EVREN
Manevi Ticaret Mevsimi
Heyecanla beklediğimiz, rahmet, bereket, mağfiret ve manevi arınma mevsimi olan üç aylara 1 Ocak Çarşamba günü itibarıyla girmiş bulunacağız inşallah! Hasretle bekldiğimiz manevi ticaret mevsimi ve ayların incileri olan üç aylara hoş geldiniz diyoruz! Bizleri, rahmet, bereket, mağfiret mevsimi üç aylara yeniden kavuşturan Yüce Rabbimize sonsuz hamd ve senalar olsun.
Allah'a binlerle şükürler olsun ki, Rahmet sağanağının bol bol yağdığı, şeytanların manen zincire vurulduğu ve manevi havanın bolca estiği bir mevsime girmiş bulunacağız. Yüce Allah’a gerçek kul olmak için kapıların sonuna kadar açıldığı ve hasadın bol olduğu manevi bir mahsulatı alacağız inşallah! Maddi-manevî belâların, musibetlerin ve felâketlerin defi için dua ve niyazda bulunmak için bize bir fırsat doğdu. Ruh ve gönül dünyamıza çöken ümitsizlikleri, karamsarlıkları giderecek, manevi kirleri temizleyecek, hasretle beklediğimiz ayların ve gecelerin incilerine kavuşmanın mutluluğunu yaşayacağız. İnşallah!
Baharın gelmesiyle toprağa nasıl bir canlılık gelir. Üç ayların girmesiyle de insanın kalbi, ruhu ve bütün duygularına manevi bir canlılık gelir. Hatta bu manevi hava, kâinatta da kendisini hissettirir.
Recep, Şaban, Ramazan ayları, sevap ve hasenat defterlerimizi zenginleştirecek, mübarek gecelerin de içinde bulunduğu aylardır. Regaib, Mirac, Berat ve Kadir geceleri, af dilemek için kapılarını açmış bizi bekliyorlar!
Üç aylar, müminler için bulunmaz fırsatlardır.
Bu ayların bizler için bulunmaz bir fırsat olduğunu bir anektodla paylaşmak istiyorum: “Zamanın birinde bir gemi kaptanı uzun bir seyehate çıkar, derken bir adaya gelir, vakit gece. Kaptan, tayfalarından adaya inmelerini ve buldukları taşları çuvallarına doldurmalarını ister. Bunun için de sabaha kadar vakitlerinin olduğunu söyler. Adaya inen tayfalar üç guruba ayrılırlar. Birinci grup yorgunluklarını bahane ederek hiç taş toplamadan dinlenmeye çekilirler. İkinci grup, eğer kaptan söylediyse bunun bir hikmeti vardır diyerek üç beş taş topladıktan sonra onlar da istirahata çekilirler. Üçüncü grup ise, kaptanımız dediyse mutlaka bir hikmeti vardır diyerek, adada buldukları taşları çuvallarına doldururlar.
Tanyerinin ağarmasıyla birlikte bütün tayfalar gemiye döner ve seyehatlerine devam ederler. Gün tamamen aydınlandıktan sonra kaptan, tayfalarına çuvallarına topladıkları taşları boşaltmalarını ister. Çuvallarını taşla dolduran tayfalar, çuvallarını açtıklarında bir de ne görsünler! Taşların yakut, inci, mercan ve elmas olduklarını görürler; hayıflanarak, keşke daha fazla toplasaydık demeye başlarlar. Üç beş taş toplayıp dinlenmeye çekilen ikinci gurup ise, neden daha fazla toplamadık diyerek üzüntülerinden dizlerini döverler. Adaya iner inmez hiçbir şeye ellerini sürmeden, dinlenmeye çekilen gurup ise kederlerinden helâk olurlar.
Bu temsili hikâyecikte olduğu gibi, işte şu anda dünya gemimiz üç aylar adasına demir atmış bulunmaktadır. Geminin kaptanı bu adadaki taşları toplamamızı istiyor. Çünkü bu aylar manevi değer açısında bizim için bulunmaz fırsatlardır. Sair zamanlarda işlediğimiz her bir iyiliğe, bire on yazılırken, üç aylarda; bire yüz, üç yüz, bin, gecelerin incisi olan Kadir gecesinde ise bire otuz bin sevap yazılıyor. Amel defterlerimizi ne kadar sevapla doldurursak o nispette bahtiyar olacağımızı Efendimiz (a.s.m.) bize haber veriyor. O iki lakayd guruptan olmamak için hasat mevsimi olan üç aylarda amel defterimizi inci, elmas, yakuttan daha kıymetli güzel işlerle, geçirmeye gayret edelim ki, Yüce Rabbimiz, günahlarımızın affına vesile kılsın.
Cenab-ı Hak kullarını Cennetine koymak için teşvik edici öyle câzip, mükafat ve vaadlerde bulunuyorki, âdeta daha ne duruyorsunuz? Sizin için hazırladığımız bu değer biçilmez hediyeleri gelip alsanıza! ayetiyle “Rabbinizin mağfiretine ve genişliği göklerle yer kadar olup günahtan kaçınanlar için hazırlanmış bulunan cennetine birbirinizle yarışırcasına koşuşun.” diyerek teşvikte bulunuyor. (Âl-i İmrân Sûresi Ayet 133) İşte bu hasad mevsimi olan mübarek aylar, müminler için bulunmaz fırsatlardır. Kur’an-ı Kerim’de ve Peygamber Efendimizin (a.s.m.) hadislerinde bu aylara ayrı bir ihtimam ve özen gösterilmiştir.
Sevgili Peygamberimiz (a.s.m), “Allah’ım! Recep ve Şaban ayını bize bereketli kıl ve bizi Ramazan ayına ulaştır.” diye dua ederdi. O, üç aylarda her zamankinden daha fazla ibadet ederdi. Çünkü bu aylar, müminler için bulunmaz manevi bir hasat mevsimidir. "âdeta bir âhiret ticareti için gayet kârlı bir meşher, bir sergi, bir fuar, bir Pazar; ve uhrevî hâsılat için gayet münbit bir zemin; ve neşvünemâ-i a'mâl, (amellerin gelişip çoğalması) için, bahardaki mâ-i Nisan (Nisan yağmuru); ve saltanat-ı rububiyet-i İlâhiyeye karşı ubûdiyet-i beşeriyenin en parlak, kudsî bir bayram hükmünde olan Ramazan-ı Şerif gibi sevapları bol olan ve günahların affedildiği mübarek bir ay vardır."
"Nasıl ki bir padişah, müddet-i saltanatında (saltanatı müddetince), belki her senede, ya cülûs-u hümayun (tahta çıkışı) namıyla veyahut başka bir şâşaalı cilve-i saltanatına (saltanatının haşmetini göstermeye) mazhar bazı günleri bayram yapar. Raiyetini (halıkını), o günde umumî kanunlar dairesinde değil, belki hususî ihsânâtına perdesiz, aracısız huzuruna ve has iltifatına ve fevkalade icraatına ve doğrudan doğruya lâyık ve sadık milletini has teveccühüne mazhar eder. Öyle de Ezel ve Ebed Sultanı olan on sekiz bin âlemin Padişah-ı Zülcelâli, o on sekiz bin âleme bakan, teveccüh eden ferman-ı âlişânı olan Kur'ân-ı Hakîmi, Ramazan-ı Şerifte inzal eylemiş. Elbette o Ramazan, mahsus bir bayram-ı İlâhî ve bir meşher-i Rabbânî ve bir meclis-i ruhani hükmüne geçmek, mukteza-yı hikmettir.” (Mektubat/29. Mektup, s:572)
İşte şimdi duaların kabul, kusurların avf ve mağfiret edildiği böyle manevi bir hasat mevsiminde bulunuyor ve yaşıyoruz. Ne mutlu bizlere!..
Ayrıca mübarek ayların ilki olan Recep ayında, Yüce Rabbimizin, Rahmet ve mağfiretinin, feyiz ve bereketinin, lütuf ve ihsanının, müminler üzerine, bolca tecelli ettiği, O’nun sınırsız rahmet ve mağfiretinin bolca yağdığı gecelerin ilki olan Regaib gecesini idrak etmiş olacağız. İnşallah! Rabbimize olan rağbetimizi böylece bir kez daha tazelemiş olacağız. O’na verdiğimiz kulluk sözümüzü ve sadakatimizi bir daha yenilemiş olacağız. Dualarımızın kabulü için en içten gelen dileklerimizi yalnızca O’na arz edeceğiz.
Bu gecede öncelikle yapmamız gereken şeylerden biri, nefis muhasebesidir. Yani kendimizi hesaba çekmektir. Her şeyin madde ve para ile ölçüldüğü, insanlar ve toplumlar arası ilişkilerin bozulduğu, huzurun yerine kargaşanın ve kavganın hâkim olduğu bir dünyada; ruhumuzu manevi yaralardan korumak için, nefis muhasebesine her zamankinden daha çok ihtiyacımızın olduğu unutulmamalıdır. Onun için Efendimizin (asm) tavsiye ettiği nefis muhasebesi ihmal edilmemeli.
Üç aylar, nefis muhasebesi açısından bizim için bulunmaz fırsatlardır. Bu manevi mevisimde içten tevbe ederek günahlardan arınmak, olumsuz düşüncelerden ve manevi kirlerden temizlenmeye çalışmak; kin, haset, düşmanlık, zulüm ve haksızlıklardan sakınmak; birbirimize, anne-babamıza, eşlerimize, çocuklarımıza, yakınlarımıza sevgiyle, şefkatle ve iyilikle yaklaşmak, dünyamızı saran kötülük ve düşmanlıklara karşı birlik ve beraberlik içinde olmak, müminin mümine gıyabında yaptığı dualar kabule karin olduğunda, birbirimize gıyabi dualarda bulunmak için kaçırılmayacak bir fırsattır.
İslâm dünyasında her yıl manevî bir iklimin hüküm sürdüğü ve Ramazan Bayramıyla son bulduğu üç aylarla, Müslümanlar, ibadet yoğunluğu eşliğinde gündelik hayatlarını sorgulama fırsatını yakalamakta; ibadet, dua, zikir ve hayırlı işlerde yoğunlaşma zeminini bulmaktalar.
Bu ayların manevi açıdan ayrı bir özelliği de:
Dinî literatürde "Şühûr-u selâse", yani üç aylar olarak bilinen bu mevsimin girmesiyle birlikte Müslümanların ruhlarını bambaşka bir hava kaplar. Çünkü bu aylar İlâhî rahmetin coştuğu aylardır. "Her hasenenin sevabı başka vakitte on ise, Receb-i Şerifte yüzden geçer, Şâban-ı Muazzamda üç yüzden ziyade ve Ramazan-ı Mübarekte bine çıkar ve Cuma gecelerinde binlere ve Leyle-i Kadirde otuz bine çıkar. Bu pek çok uhrevî faydaları kazandıran ticaret-i uhreviyenin bir kudsî pazarı ve ehl-i hakikat ve ibadet için mümtaz bir meşheri ve üç ayda seksen sene bir ömrü ehl-i imana temin eden.” bir özelliği vardır. (Şuâlar, s. 416)
Üç aylar, yılda bir defa kurulan ahiret ticaretinin yapıldığı pazarlardır. İstifade etmesini bilenler; ahirete yönelik amellerini diğer vakitlere oranla arttırır, daha fazla Kur'ân okur, manalarını anlamaya ve yaşamaya çalışırlar. Uykularından fedârlık yaparak, ilim ve tefekküre, ibadet ve İslâmî hizmetlere daha fazla vakit ayırırlar. Hayırlı işlerde birbirleriyle yarış içine girerler. Böylece, çok kârlı olan bu aylardan” tam bir istifade ve istifaze ile çıkmış olurlar. Ebedî hayatları için kârlı “yatırımlar yapmış olurlar.”
Buna karşılık, herkesin istifadesine sunulan üç ayları yeterince değerlendirmeyenler, çok kârlı olan bu manevi ticaretten mahrum kalmış olurlar. Aynı imkânı tekrar yakalmak için bir yıl beklemek zorunda kalırlar. Ne yazıktır ki bir sonraki yıla kalmaya dair kimsenin elinde bir senedi yok!
Üç ayların ve bu aylardaki mübarek gecelerin büyük bir coşkunlukla ihya edilmesi bu bakımdan önem kazanmakta. Çünkü bunlar şeâirdendir. Yani İslâmı çağrıştıran sembol ve alâmetlerindedir.
Bu açıdan şeâirin duyurulmasında hem İslâmın izzet ve şerefinin gösterilmesi, hem de İslâmın mânâsından uzak yaşayanlara örnek olunması gibi büyük hikmetler vardır. Namazlarda, bilhassa cumalarda ve mübarek gecelerde camilerin mü'minlerle dolup taşması, radyo ve televizyonlarda Kur'ân ve mevlidlerin okunması, camilerin mahyalarla süslenmesi, kandil simitlerinin dağıtılması, İslâmî sembolleri ilân eden huzur verici faaliyetlerden bazılarıdır.
Böylece bütün mü'minler âhiret kazancına yöneliyor. Herkes Allah'ın rızası yolunda sonsuz bir yarışa giriyor. Ve oluşan bu manevî hava, bütün topluma huzur veriyor. Bu huzur verici havadan herkes derecesine göre istifade ve istfaze ediyor. Yapılan ibadetler, okunan Kur'ânlar, Arş'a yükselen ihlâslı dualar, bitip tükenmek bilmeyen bir şevkle devam ettirilen İslâmî hizmetler, İlâhî rahmetin celbine vesile oluyor. Ayrıca sırf Allah rızası için ve ihlâsla yapılan bu hizmetler, günahların, sefahatlerin ve zulümlerin kirlettiği manevî havayı temizliyor.
Sonuç olarak
Her yıl bizlere ikram edilen bu bulunmaz fırsattan istifade edelim. Bunun için, mü'min kardeşleri-mizle daha sık bir araya gelip imanî sohbetlerde bulunalım. Aramızda Kur'ân'ı paylaşıp imkân nisbetinde günlük ve haftalık hatimler yapmaya gayret edelim. Makbul dua ve virdleri daha çok okuyalım. Kur’an hakikatlerine ve İslâmî eserlere daha fazla vakit ayırmaya çalışalım. İmanî hakikatleri yayma ve anlatma hususunda daha çok gayret gösterelim. Bu yolda göstereceğimiz en küçük bir gayret, en azından bire yüz ve bin netice vereceğini unutmayalım.
Bu arada, üç ayların ve mübarek gecelerin evlerimizde ve aile fertleri arasında yaşanmasının ayrı bir mânâ ifade ettiğini unutmayalım. Çocuklarımız o manevî havayı soluya soluya büyümelidirler. Bunun için, mübarek gecelerde onları hediyelerle sevindirip, camilere, İslamî ve imanî sohbetlere götürüp alıştırmaya çalışalım.
Ayrıca, sabaha karşı seher vakitlerinde uyanık bulunmaya gayret ederek ailemiz, çocuklarımız, akrabalarımız, mü’min kardeşlerimiz ve İslâm âlemi için dualarda bulunalım. Çünkü o feyizli vakitte yapılan duaların kabul ihtimali çok kuvvetlidir.
Cenab-ı Hak, hasad mevsimi olan mübarek üç ayları, gün ve geceleri hakkıyla ve rızasına uygun şekilde değerlendirmeyi nasip eylesin. Âmin!
Üç aylarınızı tebrik ediyor, hakkımızda seksen sene manevi baki bir ömür kazandırmaya vesile olmasını Cenab-ı Haktan niyaz ederim.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.