Alaaddin BAŞAR
Meleklerin Secdesi
Bir yanda Peygamber Efendimiz (asm) ve ona vahiy getiren Cebrail… Onların hemen arkasında insanlara hidayet yolunda rehberlik eden peygamber varisi büyük âlimler ve mürşitler.
Karşı tarafta, insanlara hak ve hakikatin kapısını kapamayı meslek edinmiş şeytanlar ve onların izinde giden insanlık düşmanları ve hidayet engelleri… Firavunlar, nemrutlar…
Ve insan, Allah’a ibadet etmekle ve insanları O’nun yoluna çağırmakla Hz. Âdem’e secde eden meleklerin safında yer almış oluyor.
Rabbine isyan ettiğinde ve insanlara zarar verdiğinde ise şeytanın ve onun tilmizlerinin yanında yer alıyor.
Âdem’e secde konusunu bu açıdan ele almalı ve o kıssayı bu nazarla değerlendirerek safımızı net olarak ortaya koymalı ve cephemizden asla ayrılmamalıyız…
Meleklerin Hazreti Âdem’e secde etmeleri hadisesi bizlere iki ayrı dersi birlikte verir:
Birisi; Allah’ın emrine itaat dersi, diğeri ise insanın meleklerden daha üstün bir mahiyete sahip olduğu gerçeği.
Aynı şekilde, şeytanın Hazret-i Âdem’e secde etmemesinde de iki ayrı kötülük birlikte sergilenir: İlâhî emirlere isyanın kötülüğü ve kibirlenmenin fenalığı.
Bu hadiseyi Kur’ân’dan öğrenen bir mümin, her secde edişinde meleklerle arkadaş olmuş gibi bir ruh haletine bürünür.
İnsan, günahlara daldıkça, haram yolunu tuttukça İlâhî rahmetten gitgide uzaklaşır. Bu yolda attığı her adım onu büyük bir uçurumun kenarına biraz daha yaklaştırır. Öte yandan, her isyanın altında İlâhî emre başkaldırmak gibi bir kibir halinin olduğunu da ayrıca düşünür ve bu kötü hasletten de uzak durma konusunda hassasiyet gösterir.
“Muhakkak namaz her türlü fuhşiyatı ve münkeratı yasaklar”mealindeki âyet-i kerimede sözü edilen kötülüklerden birisi de kibirdir ve namaz bu kötülüğün de en büyük ilacıdır. Zira, namazın her rüknü, bir yönüyle itaat dersi verirken diğer yönüyle de tevazu dersi verir.
Kıbleye dönmek, nefsin arzularına sırt çevirerek İlâhî emre uymanın ilk işaretidir.
Başlarken tekbir ile selâm vermek, kibri kıran ilk cerrahî müdahaledir. Bunu el bağlama takip eder. Daha sonra rüku ile kibir iki büklüm olur, secde ile de yere serilir ve mahvolur.
İşte itaatin en büyük alâmeti ve kibrin en zıt noktası bu secdedir ve meleklerin Âdem’e secde etmeleri, Allah’ın emrine en ileri derecede itaat etmeyi temsil etmektedir.
“Secdede yapılan dua makbuldür ve kulun Allah’a en yakın olduğu hal, secde halidir.” Hadis-i Şerif
***
Üstat Bediüzzaman Hazretleri, insan-kâinat ilişkisine birçok risalesinde yer verir. Bunlardan birisinde de şöyle buyurur:
“Kâinat bir şeceredir, anasır onun dallarıdır, nebatat yapraklarıdır, hayvanat onun çiçekleridir, insanlar onun meyveleridir.”
Kâinat ağacı, elementleriyle, bitkileri ve hayvanlarıyla bir bütün olarak insana teveccüh ediyor, onun yardımına koşuyor, onun ihtiyaçlarına cevap veriyor.
Doğrudan faydalanmadığımız yıldızlar âlemi de bizim gözümüze hitap etmekle, aklımızı düşünceye, kalbimizi hayret ve muhabbete sevk etmekle yine bizlere manen fayda sağlıyorlar.
Bu hal onlara müekkel olan, yani onların ibadetlerini temsil ve onlardaki İlâhî sanatları tefekkür eden meleklerin de Âdemoğluna bir bakıma hizmet etmeleri demektir. Bu ise meleklerin Hz. Âdem’e secde etmelerinden bir iz taşır ve o hadiseye işaret eder.
Öte yandan, şeytanın Hz. Âdem’e secde etmemesi de insana düşman olan bütün eşyayı, bütün hadiseleri ve bütün şerli kimseleri, Bediüzzaman Hazretlerinin ifadesiyle “o nev’in istidadatını bozan ve yanlış yollara sevkeden” her şeyi ve herkesi temsil ediyor. Nitekim bir âyet-i kerimede içkinin, fal oklarının şeytan ameli olduğu ifade edilmekle, insana madden ve manen zarar veren her şeyin şeytanı memnun edeceğine işaret edilir.
“Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar ve fal okları ancak, şeytan işi birer pisliktir. Onlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.”(Mâide Sûresi, 90)
Bizler de bu hadiseden ve bu âyet-i kerimeden ders alarak, kendimize ve diğer insanlara zarar vermekten titizlikle uzak durmalıyız.
İnsanlığa düşman olmanın temelinde şeytanın Hz. Âdem’e karşı çıkması yatar. Hele bu karşı olmak kibir ve enaniyete dayanıyorsa tamamen şeytanca bir davranış olur.
Nur Külliyatında geçen, “Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan bir tek Âdem’le (as.) cüz’î hadiseyi konuşurken, bütün kâinatla ve bütün nev’-i beşerle bir mükâleme-i ulviye ediyor” cümlesi bu hadisenin benzerleriyle her zaman karşılaşacağımızı ve böyle durumlarda kibir yoluna girmekten ve insanlara zarar vermekten uzak durma konusunda hassasiyet göstermemiz gerektiğini ders verir.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.