Şahin DOĞAN
Felsefe ve ölüm
‘Felsefe, ölümü tercih etmektir’ diyor Sokrates. Ölümü yani işkenceyi. Izdırabı. Çileyi.
Bütün kirli libaslarından soyunup çırılçıplak çıkabilmek karşısına ölümün. Bir derviş gibi, bir veli gibi, bir bilge gibi, bir peygamber gibi…
‘Ölmeden önce ölünüz’ hakikatine erişmek için, kaynaşmak ve buluşmak için.
Onunla. Kendinle. Hüviyetinle.
Bir şeyin hakikisini sahtesinden ayırt etmek için istimal edilmesi lazım gelen biricik miyar: Ölüm. Şaşmayan, kaçırmayan ve kayırmayan tek terazi.
‘Eğer davanızda samimi iseniz gelin birlikte ölümü dileyelim’ diye meydan okuyordu, kutlu nebi, ehl-i kitaba karşı. Samimiyet testi için. Güven testi için.
Evet ölüm şaşmaz bir ölçü. Fakat bu ölüm, mecazi olan biyolojinin değil, hakiki olan benliğin ölümü daha doğrusu İhtirasların, şehvetin ve rehavetin ölümü. ‘Beyaz ölüm’ yani. İnsanoğlu, bu fani aleme gözlerini açtığı andan itibaren nişanlı ölümle.
Yaşamak ve ölmek, bir gerçeğin iki ayrı cephesi daha doğrusu adresi. Biri pozitif cephe, diğeri negatif. Biri yazı yazan cephe, diğeri yazılanı silen.
‘Ölümü, gülerek karşılamak’ diye bir tabir vardır Doğu irfanında. Ölüme gülmek.
Neden?
Tebeddül için, tagayyür için, başkalaşım için, tezatların ahengi için. Ermişlerin gözünde. Ehl-i hikmetin nazarında.
Üç çeşit hal vardır ölüme karşı duyulan ve sergilenen:
Birincisi: Yokluk korkusu, çürüme endişesi ve bir daha geri dönmeme telaşı. Ateitsler gibi, dehriler (zamancılar) gibi…
İkincisi: Birinci ile aynı duygular içindedir fakat cılızda olsa öteki bir diyarda tekrar yaşama ümidi beslemektedir. Agnostikler (bilinemezciler) gibi.
Üçüncüsü: Varlık karşısında mütevazidir, rıza ve sükunet hakimdir. Zira ölüm, bir boyut değişimi ve bir düzlem aktarımı, onlarca. Daha iyiye, daha güzele, daha muhteşeme ve daha hakikiye doğru. Ölmesini bilir; edasız, sedasız ve figansız. Poz almadan. Çelebice. Kendince. Müslüman veliler, Hıristiyan keşişler gibi…
Üç ayak, üç hal: biri felsefe, biri sanat, diğeri din. Üç açılım, tezahür yani: Matem, hüzün ve şölen.
‘Çeşm-i dilim’ hangisi benim? Neşve-i melamet mi, Sinay-ı kahır mı, cebel-i Hira mı? Galiba hepsinden bir parça taşıyor sermesti gönlüm.
Felsefeyle anlamak, sanat ile sezmek, din ile ulaşmak. Hakikate. Meçhule.
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.