Mustafa ULUSOY
Meleksiz bahar olur mu?-1
Güneşin derinliklerinden çıkıp geliyor bahar. Ziya, ısı ve ışık yağıyor dünyanın üzerine.
Toprak buğulanıyor, sıcağa hasret yüreği isteğine kavuşuyor.
Art arda tomurcuklar patlıyor, güneş patlamaları misali. Yeşil bir dona bürünüyor ağaçlar. Patlayan her tomurcuk, nefes alışı ağacın.
Kusursuz bir öykü gibi, satır satır yazılıyor bahar. Her harf, her kelime, her cümle, her paragraf ölçülü, yerli yerinde. Kurguyla hikâyenin muhteşem uyumu göze çarpıyor.
Gündüz ayrı, gece ayrı bir güzellik nakşoluyor dünyaya.
Akşamlar usul usul çöküyor varlıkların üzerine. Az bulunan bir cevher gibi uyuyor gecenin yarısında dünya.
Açılıp genişliyor günler. Sere serpe uzanıyor hayat varlıkların bağrında.
Şenlik yapıyor sığırcıklar. Güvercinler kanatlarını seriyor ışığın altına.
Damdaki kiremitlerin bile yüzü gülüyor.
Günlerin üzerine serpilen güneş capcanlı, dipdiri. Diriliğiyle varlıkları ağartıyor.
Toz zerreleri kalkıyor artık odanın ortasında. Onlar da uyuşukluklarını atıyorlar üzerlerinden.
Odanın duvarına öğlen güneşinin gölgesi vuruyor.
Işıl ışıl bir dansın ortasında her şey.
Varlıkların cıvıl cıvıl neşesinin içine dolduğu bir kase sanki bahar.
En yumuşak bakışıyla bakıyor kainat baharda. En saf tebessümünü ediyor. En ölçülü konuşmasını yapıyor. Ne bağırıp çağırıyor kışın gibi ne yaz gibi uyuşuk uyuşuk konuşuyor.
Her şey yerli yerinde, uyum içinde.
Ama eksik bir şey var.
Bu sene fark ettim. Ansızın. Bir ağacın seyrine daldığım bir anda. Yaprakları kımıl kımıldı, neşeyle doluydu çehresi. İnsanı kendinden geçiriyordu manzara. Alıp sonsuzluğa taşıyordu.
O soru aklıma düştüğünde her şey karardı, baharın tüm cümleleri dağıldı, kelimeleri birbirine karıştı.
Bir an kulaklarımı tıkadım, gözlerimi yumdum. Boğuk bir uğultunun ve dipsiz karanlığın içinde ağacın bir anlamı yoktu.
Eğer bir ağacın şuuru yoksa, bir bahçede birbirine yaslanmış iki taş güzelliklerinin farkında değillerse, çağıl çağıl akan kar suları kendi mırıltılarını duymuyorlarsa, ne yarardı ki bu güzellik, bu düzen, bu intizam?
Şuuru olmayan bahar, bu kusursuz hikâye, gecenin ortasında yapayalnız bir taş gibi kalakaldı.
Her zerresine serpilmiş şu huzuru, baharın kendisi de duymuyorsa, ne kıymeti vardı tüm bunların?
İşte o an anladım meleksiz bir baharın olmayacağını.
Çalınmaz kapılar gibi sustu kaldı şuursuz bahar. Ayakta dikelmiş bir ceset gibi ya da.
Zifiri bir karanlığa gömüldü şuursuz, meleksiz dünya. Açılıp genişleyen günler bir anın içinde eriyip yoklara karıştı.
Yeni bir ay doğarken, gökyüzü yumuşarken kaskatı kesildi yeniden.
Ne mis gibi kokuların tadı kaldı, ne billur seslerin şen şakrak cıvıltısı.
Fark edilmedikten sonra her şey bir beyhudeliğe dönüştü.
Rüzgârın dağın eteklerinden getirdiği kar kokusu sustu kaldı.
Şemsiyenin kenarından süzülen bahar yağmurları öylesine aktı gitti.
Bu acılı dünyanın yüzünde demet demet açılan çiçekler soldu birden.
Dağların doruklarında kimsesiz çiçekler can çekişti.
Karların eriyişi gibi eriyen donmuş düşlerimiz, meleksiz kaskatı kesildi yeniden.
Coşku diye bir şey kalmadı. Ölmekten beter oldu bahar.
Meleksiz baharın dibinden öksüz ve yetim bir hüzün yayıldı.
İşte o an anladım meleksiz bir hayatın öksüz ve yetim bıraktığını hayatı.
Zaman
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.