Nurettin HUYUT
Mesnevi-i Nuri ve Ümit Şimşek
Satışa sunulan yeni bir eserle tanışma ve okuma fırsatım oldu. Bediüzzaman Hazretlerinin Mesnevisi bir kez daha tercüme edilimişti.
Bu kitabı okuyunca ilk olarak şunu öğrendim; bildiğimiz adıyla Mesnevi-i Nuriye olan bu risalenin Arapça ismi aslında ismi Mesnevi-i Nuri olarak yazılıymış. Mesnevi kelimesinin lügat manasına baktım şöyle bir ifade çıktı: Beyitler hâlinde ikilik manzume. Her beyti ayrı kafiyeli olan manzume.
Demek ki, Risale-i Nur hakikatleri Mesnevi de manzume tarzında ve Nur ismi de zaten Risale-i Nurların asıl adı olduğundan Nurların manzumesi şeklinde yazılan bir eser olduğu anlaşılmaktadır. O nedenle zaten ona Risale-i Nurun fidanlığı denmesi de bundandır.
Tercüme ifadesinin altında Abdülmecit Nursi yerine bu defa kaleminin gücünü her zaman takdir ettiğim ve kendisiyle iftihar ettiğimiz, yazarlar içinde de birinci sıralarda yer alan bir insan, Ümit Şimşek var.
Malum, daha önce iki defa tercüme edilmiş bir eser. Birincisi, Abdülmecit Okur (Nursi) tarafından tercüme edileni Üstadın da onayından geçen Mesnevi-i Nuriyedir. İkinci tercüme Abdülkadir Badıllı abi tarafından tercüme edilmiştir.
Evvela, şunu ifade edelim ki, bu eser Arapça telif edildiği için tercüme işi burada kalmayacaktır. Bundan sonra da ehl-i ilim tarafından defalarca tercüme edilecektir.
Ümit Şimşek’in tercüme etmiş olduğu bu eseri okuyunca kendimce önemli bir sonuca ulaştım. Anladım ki, Üstad Bediüzzaman hazretleri Risale-i Nur Külliyatını bu eserle ve İşarat-ül İcaz eseri ile birlikte önce bir özet şeklinde Arapça telif etmiş. Daha sonra özet olarak telif ettiği hakikatleri genişletilmiş şekliyle ve herkesin anlayacağı bir ifade tarzı ile yeniden bu defa Türkçe olarak telif etmiş olduğunu fark ettim.
Böylece Risale-i Nur Külliyatı İslam dünyasının iki temel dili olan (Yani en çok bilinen ve konuşulan dilleri kastediyorum) Türkçe ve Arapça lisanlarında ayrı ayrı bizzat müellif tarafından telif edilerek istifadeye sunulduğu anlaşılmaktadır.
İrade-i İlahiye böyle murad etmiş. Tercümesi aslının yerini tutmayacağı hakikatinden hareketle böyle olması daha münasip olsa gerektir. Araplara Türkçe’den tercüme edilmiş bir eseri değil de bizzat Arapça dilinde yazılmış bir eseri okuma fırsatı doğmuştur.
Her iki mütercimin de ortak ifade ettikleri bir husus var. O da, Abdülmecit abinin tercümesinde eksiklikler olduğudur. Yani, aslının sadece üçte biri kadarı tercüme edilmiştir. Ayrıca, Arapça aslına sadık kalmadığı yani bire bir meal olarak değil de tefsir anlamında bir tercüme yazdığı ifade edilmektedir. Bir diğer ifade ile okumuş, anladığını yazmış da denebilir. Ama bütün bunlara rağmen Üstad o eserden bahsedince şöyle bir ifade kullanmıştır:
“Yeni Said'in en evvel hakikatten şuhud derecesinde kalbine zâhir olan ve Arabî ibaresinde Katre, Habbe, Şemme, Zerre, Hubâb, Zühre, Şule ve onların zeyillerinden ibarettir. Türkçe tercümesi Risale-i Nur Külliyatından Mesnevî-i Nuriye ismi altında intişar etmiştir.” (Lemalar 33. Lema sh. 349) Bu açıklamadan hareketle anlıyoruz ki, Üstadımızın tetkikinden geçen Mesnev-i Nuriye eseri onaylanmış ve Külliyatın bir parçası olarak kabul edilmiştir.
Burada bir hakkı teslim etmek gerekir ki, o da şudur; Abdülmecit abinin tercümesi selasetiyle, cezaletiyle, icazıyla, belağatı ile harika bir eserdir. Risale-i Nur Külliyatından fark edilmeyecek kadar selis yazılmıştır. Okuyunca aynen Risale-i Nurun diğer eserleri gibi hem ilim, hem zikir, hem fikir, hem feyiz veriyor. Lisanının Üstada yakın olması, onbeş yıl Üstad’dan bizzat ders almış olması ona bu özelliği kazandırmıştır diyebiliriz.
Fakat, Arapça nüshasına göre eksik tercüme edilmiş olması Mesnevi-i Nuriye’nin yeniden tercüme edilmesini gerektirmiştir.
Ümit Şimşek’in tercümesine gelince: Onunla ilgili olumsuz bir şey söylememiz mümkün değil çünkü buna ilmimiz kifayet etmez. Olumlu olarak da şunları söyleyebiliriz.
Tek cümle ile harika bir iş yapmıştır. İlim irfan dünyasına gerçekten çok değerli bir eser kazandırmıştır.
Risale-i Nura yakın denecek kadar güzel ifade tarzı, edebi ağırlığı, selis ifadesi ile gerçekten mükemmel denecek seviyede bir eser ortaya koymuştur. Daha önce tercüme edilmemiş olması da bir eksiklik idi bu sayede (Abdulkadir Badıllı abinin tercümesi ile birlikte) o eksiklik de giderilmiş oldu diyebiliriz.
İki farklı kişinin tercüme etmiş olması biribirini tekmil eder, teşci eder, takviye eder. Bu eserleri incelemek ve istifade etmek isteyenler tek tercümeyle kalmamış olurlar.
Cenab-ı Allah her ikisinin de kalemine kuvvet versin. Ve Yazdıkları eserlerin çoğaltılan nüshalarındaki harflerin, okuyanların ağızlarından çıkan kelimelerdeki harflerin adedi ile çarpılan sayısınca sevaplar amel defterlerine yazılsın.. Amin…
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.