Mevlidin okunması adet-i İslamiyedir
Günlük Risale-i Nur dersi
Bismillahirrahmanirrahim
Birinci Nükte
Cennetten getirilen Buraka dair, Mevlit yazan Süleyman Efendi hazin bir aşk macerasını beyan ediyor. O zat ehl-i velâyet olduğu ve rivayete bina ettiği için, elbette bir hakikati o suretle ifade ediyor. Hakikat şu olmak gerektir ki:
Âlem-i bekanın mahlûkları, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın nuruyla pek alâkadardırlar. Çünkü, onun getirdiği nur iledir ki, Cennet ve dâr-ı âhiret, cin ve insle şenlenecek. Eğer o olmasaydı, o saadet-i ebediye olmazdı ve Cennetin her nevi mahlûkatından istifadeye müstaid olan cin ve ins, Cenneti şenlendirmeyeceklerdi; bir cihette sahipsiz, virane kalacaktı.
Yirmi Dördüncü Sözün Dördüncü Dalında beyan edildiği gibi, nasıl ki bülbülün güle karşı dâsitâne-i aşkı, taife-i hayvânâtın taife-i nebâtâta derece-i aşka bâliğ olan ihtiyâcât-ı şedîde-i aşknümâyı rahmet hazinesinden gelen ve hayvânâtın erzaklarını taşıyan kafile-i nebâtâta karşı ilân etmek için bir hatib-i Rabbânî olarak, başta bülbül-ü gül ve her neviden bir nevi bülbül intihap edilmiş ve onların nağamâtı dahi, nebâtâtın en güzellerinin başlarında hoşâmedî nevinden tesbihkârâne bir hüsn-ü istikbaldir, bir alkışlamadır.
Aynen bunun gibi, sebeb-i hilkat-i eflâk ve vesile-i saadet-i dâreyn ve Habîb-i Rabbü'l-Âlemîn olan zât-ı Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâma karşı, nasıl ki melâike nevinden Hazret-i Cebrâil kemâl-i muhabbetle hizmetkârlık ediyor, melâikelerin Hazret-i Âdem Aleyhisselâma inkıyad ve itaatini ve sırr-ı sücudunu gösteriyor. Öyle de, ehl-i Cennetin, hattâ Cennetin hayvânat kısmının dahi o zâta karşı alâkaları, bindiği Burak'ın hissiyât-ı âşıkanesiyle ifade edilmiştir.
Beşinci Nükte
Mevlid-i Nebevî ile Miraciyenin okunması, gayet nâfi ve güzel âdettir ve müstahsen bir âdet-i İslâmiyedir. Belki hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyenin gayet lâtîf ve parlak ve tatlı bir medar-ı sohbetidir. Belki, hakaik-i imaniyenin ihtarı için en hoş ve şirin bir derstir. Belki, imanın envârını ve muhabbetullah ve aşk-ı Nebevîyi göstermeye ve tahrike en müheyyiç ve müessir bir vasıtadır. Cenâb-ı Hak bu âdeti ebede kadar devam ettirsin. Ve Süleyman Efendi gibi Mevlid yazanlara Cenâb-ı Hak rahmet etsin, yerlerini Cennetü'l-Firdevs yapsın. Âmin. (Mektubat sh. 293)
Bediüzzaman Said Nursi
SÖZLÜK:
BURAK : Cennete mahsus bir binek, Peygamber Efendimizin (a.s.m.), Mîrac'a çıkarkan bindiği nûrânî binek.
BEYÂN : Açıklama; izah; anlatma.
HAZİN : Hüzün veren, acıklı, kederli.
EHL-İ VELÂYET : Velîlik, velî olan kimse.
RİVÂYET : Peygamberimizden işittiklerini veya Sahabeden duyduklarını, birisinin başkasına anlatması.
ÂLEM-İ BEKA : Sonsuzluk âlemi.
MAHLÛK : Yaratılmış, yoktan var edilmiş olan.
DÂSİTÂNE-İ AŞK : Aşk hikâyesi, destanı.
TÂİFE-İ NEBATAT : Bitkiler taifesi.
DERECE-İ AŞK : Aşk derecesi.
BÂLİĞ : f. Boynuzdan yapılan kadeh.
İHTİYACÂT-I ŞEDÎDE-İ AŞKNÜMÂ : Aşk derecesinde şiddetli ihtiyaçlar.
ERZAK : Rızıklar, nîmetler.
TÂİFE-İ HAYVANAT : Hayvanlar tâifesi.
KAFİLE-İ NEBATAT : Bitkiler taifesi.
HATİB-İ RABBÂNÎ : Bütün varlıkları idâre ve terbiye Allah'ın güzel ve tatlı dilli ilâncısı.
NEVÎ : Çeşit ile alâkalı; cinse ait.
İNTİHAB : Seçmek, ayırıp beğenmek.
NAĞAMÂT : Nağmeler, güzel sesler.
HOŞÂMEDÎ : Hoş geldin demek, hoş geldine gitmek.
TESBİHKÂRÂNE : Tesbih ederek.
HÜSN-Ü İSTİKBÂL : Güzel karşılama, iyi karşılama.
SEBEB-İ HİLKAT-I EFLÂK : Feleklerin, âlemlerin yaratılmasına sebep olan.
VESÎLE-İ SAADET-İ DÂREYN : İki dünya saadetinin vesilesi.
HABÎB-İ RABBÜ'L-ÂLEM : Âlemlerin Rabbi olan Allah'ın habîbi, sevgili kulu, Hz. Muhammed (a.s.m.).
İNKIYÂD : Boyun eğmek, itaat etmek.
SIRR-I SÜCÛD : Secdeye varma olayın sırrı.
HİSSİYAT-I ÂŞIKANE : Âşıklık hisleri, duyguları.
MEVLİD-İ NEBEVÎ : Peygamberimizin (a.s.m.) doğumunu anlatan manzum eser.
Mİ'RACİYE : Mevlid-i Şerifteki Mi'râc bölümü.
NÂFİ : Menfaatli, faydalı, şifalı.
MÜSTAHSEN : İstihsan edilen, beğenilen.
ÂDET-İ İSLÂMİYE : İslâmın âdeti, geleneği,kaidesi.
MEDÂR-I SOHBET : Sohbet sebebi, vesilesi.
ENVÂR : Nurlar. Aydınlıklar.
MÜHEYYİC : Heyecan veren.