
Hüseyin YILMAZ
Müslümanların para ve dünya ile imtihanı!..
Müslümanlar, terakkiye susamışlardı. Zirâ, Lozan’ın ihdas ettiği Ankara, bir asra yakın önlerini kesmiş, her türlü eza, cefa ve mezelleti revâ görmüştü. Her sahneden atılmış, her sofradan kovulmuşlardı. Devletin bütün kapıları yüzlerine kapatılmış, bütün nimetlerden mahrum bırakılmışlardı. Necip Fazıl’ın dediği gibi, “Öz vatanlarında parya” değil, kuduz köpekler kadar tehlikeli, sokak hayvanları gibi sefil addediliyorlardı. Ve medeniyet nimetlerine karşı, uzun bir kıtlıktan çıkmış musibetzedeler gibi açtılar.
AK Parti ile önlerindeki maniler yıkılınca, bütün bir kışı kapalı ağıllarda geçirmiş hayvanların bahar çayırlarına saldırması gibi, dünya nimetlerine saldırmaları kaçınılmazdı! Saldırdılar...
Asırlık açlıklarını gidermeye çalışırken, bütün ölçülerini de bir kenara bıraktılar. Ne adalet kaldı, ne meşruiyet endişesi. Neredeyse bir asır gizli bir gıpta ile seyrettikleri karşı mahallenin bütün günahlarını irtikab için bilenmişlerdi. Onlar gibi yaşayacak, onlar gibi eğlenecek, onlar gibi yatıp kalkacaklardı.
Kısa zamanda karşı mahalledeki zenginlerden farkı kalmayan zenginlerimiz, holdinglerimiz oldu. Sahneye altı delik ayakkabı, yamalı pantolonla fırlayanlar, göz açıp kapayıncaya kadar kat ve yatlarla tanışmış; lüks otomobil kolleksiyonları ile birbirlerine caka satmaya başlamışlardı. En mübtezel cinsinden bir sonradan görmelik ile redd-i miras eder gibi, redd-i dâvâ edip, biz hep böyle idik: Seçilmiş ve zengin insanlar, diyorlardı.
Para ile imtihanı kaybettik. Zenginleşen cemaatler, büyüyen tarikatlar dünyevileştiklerini ya hiç farketmediler, ya da farkettiklerinde yeni duruma çoktan alışmış, iş işten geçmişti.
Ömeri-i Sanii adâlet ve refah tevziinde dillerinden düşürmeyen dünün fakir ama müstağni ve müttaki Müslümanları, yerini Karunvarî bir edâ ile burnundan kıl aldırmayıp, “Biz kazandık!” diyen mahlûklara bırakmıştı. Mazi ile bütün nisbetlerini kesip atmış bu âşina yüzlerin arkasında habis bir ruh gelişip serpilmişti.
Ramazan iftarları, mahalle gösterilerine dönmüş; fakirlerin değil, zenginlerin davet edildiği bu nümayişler, birbirlerine caka satan yeni sınıf mensuplarının iş konuştuğu, dünyevileşmek için fırsat kolladığı birer maskeli balo olmuştu. Sahte gülümseyiş ile sureta tevazuun maskelediği bu yüzlerde taht kuran rezil bakışlar, her değeri inkâr ediyor, her mü’mince talebi kırıyordu.
Erdoğan’ın arada bir yaptığı “Faizleri indirin” çıkışlarına kulak tıkayan Merkez Bankası gibi, bu türedi zenginler de muaveneti unutmuş, kendilerine uzanan fukara ellerini ya görmez olmuş, ya da Yahudi tefeciler gibi sömürmeye başlamıştı. Yardımlaşma, merhamet, İttihad-ı İslâm gibi dünün bayrak mefhumları, rahatsız edici birer hatıraya dönmüştü.
İsmen Müslüman, hakikatte İslâmiyet’le alâkası kalmamış bu yeni sınıfın asıl vebali, geniş kitlelerde İslâmiyete karşı meydana getirdiği soğukluktur. Kader, elbet bu büyük vebalin hesabını soracak, bu adaletsiz, zulmanî ve dünyevî saltanatın cezası da büyük olacaktır. Asıl esef ve elemim, bu içerden çürümüşlüğün ümid ve saâdet temennilerimizi kırmasıdır. Keşke eski fakirler ama yüreği yangın yeri gibi büyük dâvâ adamları olarak kalsa idik.
“Suud ve terakki(nin), müslüman için ancak İslâmiyette ve imanlı olmakta olduğu”nu (Kastamonu Lâhikası) söyleyen Bediüzzaman’ı bugünün dünyevileşmiş zengin Müslümanları teyid ettiler. İslâmiyet dairesinde ve imanımızı koruyarak zenginleşmeyi beceremedik. Yazık...
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Din dindarlık müslüman ve müslümanlık veya dünyevi işler arzular meşgaleler ile iman hakikatları çerçevesinde yaşamada en iyi hoş ve güzel ölçüyü Bediüzzaman ortaya koymuş: Dünyayı kalben terk etmek kesben değil.
Yanıtla (0) (0)Kenan Bey haklısınız belki ama sizin temaniz farklı biraz... Dünya ahiretin tarlası olması münasebetiyle ahiretin yolu dünyadan geçiyor... Ayeti kerime bize zekat vermek için çalışın diyor. Biz müslümanlar top yekun dünyadan el etek çekip dünyayı kâfirlere biraksak maazallah ahireti de kaybedebiliriz. O yüzden daha kapsamlı düşünmek lazım diye düşünüyorum... Müslümanlarin dini bırakıp dünyaya bağlanmaları ise ayrı bir tartışma mevzuudur... Müslümanlar her işlerini en iyi şekilde yapmalidirlar... efendimiz, Allah işini iyi yapan sanatkarı sever buyuruyor bizler ipleri elimize almak zorundayız...
Yanıtla (0) (0)Ömer kardeşim!
Yanıtla (0) (0)Makalenin ana fikri müslümanların para ve dünya ile imtihanı,yani eskiden dünya nimetlerinden faydalanmaları, iktidarda olmaları hayalken şimdilerde ucundan,kenarından veya tamamen iktidarı yakalamış o eski müminlerin dünyevileşmeleri yani o eleştirdikleri ehl-i dünya gibi yaşamaya başlamalarından duyulan ızdırap anlatılıyor, o tehlikeye parmak basıyor yoksa kimse dünya işleriyle uğraşmayalım falan demiyor ki
İyi ancak Türkiye Cumhuriyet merkez bankası tamamen bize ait bir banka değil ki. İsterseniz bakın paralarinizin üzerine orda cumhuriyeti yazmıyor cumhuriyet yazıyor yani Türkiye ye ait olduğunu gösteren iyelik (aitlik) eki yok... Acaba kendimiz kendimize ait milli bir merkez bankası kursak olmaz mı...
Yanıtla (1) (0)Ömer kardeşim!
Yanıtla (3) (0)Konu merkez bankasının ortaklarının kim olduğu veya kime ait olduğu değil, Müslümanların bir kısmının siyasal iktidarı ele geçirince ehl-i dünya tarzında yaşama alışmaları, yozlaşmaları.Cami kuşu Salebenin zengin olunca cemaati terk etmesi, zekat ayeti gelince zekat vermeyi bile reddetmesi gibi asr-ı saadette yaşanan dünyevileşme sorunu... Allah bizleri muhafaza eylesin,amin.
Güzel bir yazı, şu mübarek Ramazan inşallah bir muhasebe olur bizler için. Kur'an insanın zaaflarını tarif ediyor, mümin, münafık veya kafir fark etmez ki,insanın zaafları var. Kim ki bu sınavı geçer ne mutlu ona. Zaaflarına yenildin mi bir sepet inciri mahvedip gidersin.
Yanıtla (3) (0)"Kadınlara, oğullara, kantar kantar altın ve gümüşlere, besili atlara, hayvanlara ve ekinlere karşı duyulan aşırı istek, insanlara süslü gösterildi. Oysa bunlar sadece dünya hayatının geçici malıdır. Varılacak güzel yer ise Allah'ın katındadır."(Al-i İmran, 3/14)