Mustafa Acet'i rahmetle anıyoruz
Bediüzzaman Said Nursi'nin talebelerinden Mustaf Acet'i vefat yıldönümünde rahmetle anıyoruz
Risale Haber-Haber Merkezi
Bediüzzaman Said Nursi'nin talebelerinden Mustaf Acet'i vefat yıldönümünde rahmetle anıyoruz. 1924 yılında Emirdağ'da doğan Acet, uzun yıllar Diyanet İşleri Başkanlığında hattat olarak vazife yaptı. 1948 ve 1961'de Risale-i Nurları okuduğu için mahkemelere verildi ve tevkif edildi. 17 Ocak 1990 başında Medine-i Münevverede rahmet-i Rahman'a kavuştu.
Mustaf Acet, Son Şahitler kitabında Bediüzzaman Said Nursi ile ilgili hatıralarını şöyle anlatmıştı:
"Afyon hapsine Üstadla birlikte girdiğimiz zaman, yirmi üç yaşındaydım. 1947'de askerden yeni gelmiştim. Ceylan Çalışkan benim akrabamdı. İlk defa Üstad Bediüzzaman'a beni o götürdü. Heyecanla, bu görüşme gününü beklemiştim. Daha önce kıymetli eserlerini okumaya başlamıştım.
"Afyon hapsine benim girişim, bir isim benzerliğinin neticesidir. Terzi Mustafa girecekti, benim de adım Mustafa olduğu için bu piyango bize isabet etti. Kader-i İlâhinin bir rahmeti oldu. Hapishanede Kur'ân harflerini öğrendim, yazı yazmaya başladım. Kur'ân okumayı ilerlettim.
"Afyon hapsi gerçekten benim için bir 'Yusufiye Medresesi' oldu. Orada tecvidi öğrendim. Hapishaneden çıktıktan sonra, on yıl Emirdağ'da imamlık yaptım. On dört yıldır da Diyanet İşlerinde hattat olarak görev yapıyorum. İşte bunlar Üstadla olmanın, ona gönül vermenin, sadece dünyada görülen küçük bir meyvesidir. Hapishaneden çıktıktan sonra, 1951'de imam oldum, 1960'a kadar hizmetimiz oldu. Hapis hayatımız 11 ay sürdü.
*
"Üstad, gazetelerde bilhassa İslâm dünyası ile ilgili haberleri takip ederdi. Büyük Cihad, Hür Adam, Ehl-i Sünnet ve Büyük Doğu mecmualarını takip ederdi, okutturudu. Ben de bazen kendilerine okurdum.
*
"1948 senesinin arefesinde Üstadın evine bir komiser, iki polis memuru gelmişti. Onlara aynen şunları söyledi:
"Siz beni gözetlemeye geldiniz. Benim hatt-ı hareketim meydandadır. İslâmiyet ve bu vatanın saadeti için çalışıyorum.'
*
"Hapisten çıktıktan sonra Cevşen'i yazmıştım. Bunu Ceylan Çalışkan kendilerine götürüp göstermişti. Ben de yanında bulunuyordum.
"Bu yazıyı benim çok mahir bir talebem yazmıştır' dedi. Ceylan da beni işaret ederek, 'Bu kardeşimiz yazdı' deyince, Üstad, 'Keçeli' diye iltifat etip, hafifçe yüzüme vurdu.
*
"Onun herhangi bir hareketini bile unutmak benim için imkânsızdır. En çok esef ettiğim şey kıymetini bilip de, tam hizmetine koşamamamdır. Onu anlayamadım, idrak edemedim. Zamanı gelip de önceden haber verdiği hâdiseler bir bir çıkmaya başlayınca, onun büyüklüğünü daha çok anlamaya başladım.
"Güneş hergün çıktığı için kıymetini tam bilemiyoruz. Ancak nimet elden çıkınca, kıymetini takdir ediyoruz.
"Kendisi daima şahsını gizliyor ve perdeliyordu. Dikkatleri Nur Risalelerine çekiyordu."